Hillel Frisch (İsrail Bar-Ilan Üniversitesi Ortadoğu ve
siyaset bilimi profesörü ve Begin-Sadat Stratejik Araştırmalar Merkezi kıdemli
araştırmacısı)
The
Jerusalem Post, 8.5.2018 ve BESA Center Perspectives Paper No. 828, 10.5.2018
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
NOT:
Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını
kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.
Blogda yer alan
750 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden
toplu olarak ulaşabilirsiniz.
İsrail hem
söylemde hem de eylemde kırmızı çizgilerine sıkıca sadık. En kıpkırmızı çizgisi,
İran’ın doğrudan operasyonları için Suriye’nin bir ileri üsse ve hassas güdümlü
füzelerin üretim merkezine dönüşmesine izin vermemek.
Buna mukabil
İran İslam Cumhuriyeti, her iki kırmızı çizgiyi de gerçekleştirmeye bir o kadar
kendisini adamış durumda.
Her iki tarafın
da birbirinden 180 derece farklı olan hedeflerini gerçekleştirmeye kararlı
olduğu dikkate alındığında, İsrail ile İran ve müttefikleri arasında bir büyük
felaket çıkma ihtimali o denli yüksek ki bu savaşın nasıl yürütüleceği ve böyle
bir ölümcül çatışmanın nasıl dallanıp budaklanabileceği üzerinde kafa yormak lazım.
Eğer ki bir
savaş patlak verirse bu, 1973 Ekim Savaşı’yla birlikte girilen ve -dönemin en kuvvetli
Arap düşmanı olan- Mısır’la imzalanan 1979 barış antlaşmasıyla resmileşen çağın
sonuna işaret edecektir. Zira bu antlaşma, Müslüman ülkeler ile İsrail arasında
cereyan eden devletler arası savaşların sonunu getirmişti. Bundan sonraki 45
yılda verilen savaşların ekseriyeti, (…) İsrail ile devlet dışı aktörler
arasında cereyan etmişti.
Acaba İran,
İsrail’e doğrudan kendisi saldırır mı yoksa Hizbullah’ı mı harekete geçirir? (Şu
sıralar kuzeybatıdaki İdlib’de Sünni muhalefet kuvvetlerini tamamen yenilgiye
uğratmakla ve isyanlarını engellemekle meşgul olan Suriye ordusunun ise işi
başından aşkın.)
Tahran birçok
nedenle doğrudan saldırmaya karar verebilir. Hizbullah’ın yürüteceği bir füze
savaşının İsrail’i Suriye’deki İran altyapısına saldırmaktan yeterince
caydırmayabileceğini düşünebilir. Bu da bir tehlikeyi, yani İsrail’in doğrudan
İran’a misillemede bulunmayı tercih etmesini beraberinde getirebilir.
Hizbullah’ın
savaş yorgunluğu da İran’ın ya tek başına saldırma ya da vekilleriyle birlikte
savaşın sıkıntılarını paylaşma kararında etkili bir diğer faktör olabilir.
Hizbullah,
nüfusu topu topu 2 milyona bile ulaşmayan küçük bir cemaat içinden adamlarını
devşiriyor. 1982’den 2000 yılına kadar başta İsrail’e karşı olmak üzere (…)
cemaatin gençlerinin mütemadiyen kanının akmasından sorumlu. Bu kan dökme,
İsrail’in 2000 yılında Lübnan’ın güneyinden apar topar geri çekilmesi ve onun
vekil gücü olan Maruni destekli milis gücünün dağılmasıyla geçici de olsa
durakladı; ama altı sene sonra 2006’daki İsrail’le savaşında yüzlerce Hizbullah
mensubu can verdi.
Bundan yine
altı sene sonra Hizbullah, bir kez daha kendi cemaatinden gençlerin kanını
Suriye’deki iç savaşta akıttı ve bu durum hala daha devam ediyor. Hizbullah’ın
bugüne kadar girdiği savaşların muhtemelen en fazla can kaybına yol açanı olan Suriye
savaşına müdahalesinin rağbet görmediği, örgüte bağlı büyük medya organlarındaki
yayınlardan görülebilir. Hizbullah’ın Suriye savaşına katılmasına ilişkin
haberlere nadiren yer veriliyor ve örgütün savaşçılarını (“şehitleri”ni)
ölümsüz kılmak için hazırlanan komplike videolar web sitelerine öyle bir
gizleniyor ki onları bulmak dahi zor. Bu videoların (…) genel Şii kamuoyu için
değil, sadece aileleri için çekildiği çok açık (…).
Lübnan’daki
Şiilerin doğum oranlarını gösteren demografik veriler de yere çakılmakta (tıpkı
İran’da da olduğu gibi). Daha 2004 yılında veriler “Avrupalı”ların doğum
oranlarına ulaşmıştı. Bu da demek oluyor ki yeni devşirilen savaşçılar,
gittikçe daha fazla -zaten acı verici can kayıplarını yaşamış- dört kişilik
ailelerden geliyor.
İşte bu
nedenlerden ötürü Tahran’ın İsrail’e doğrudan saldırması daha muhtemel. Ancak [Tahran’ın
Suriye’de] hava kuvvetleri bulunmadığından ve İran’dan askeri birlik
gönderme kapasitesi de (yolda İsrail hava kuvvetlerinin avı haline gelecekleri
için) son derece az olduğundan İran yönetimi muhtemelen içinde Hizbullah’ın da
yer alacağı bir füze savaşını tercih edecektir.
Bir füze savaşı
ve akabinde İsrail hava kuvvetinin muazzam şekilde kullanımı, her iki ülkenin
de zafiyetlerini ve hassasiyetlerini ifşa edecektir. İran, İsrail’e kıyasla
muazzam bir nüfusa sahip olsa da (8,5 milyona karşı 80 milyon) ve yüzölçümleri
arasındaki fark çok daha büyük olsa da (21 bin km²’ye karşı 1,65 milyon km²)
saldırıya açık durumda.
Peki ama bu
büyük farklılıklara rağmen İran niçin İsrail kadar saldırıya açık? Çünkü
varoluşsal engelleri var. Birincisi, İran petrol ve doğalgazının %90’ını tek
bir limandan, Körfez’de -İran-Irak sınırının 160 km güneydoğusundaki- Harg
adasından ihraç ediyor. Buradan petrol ve doğalgaz ihracından elde ettiği
gelir, hükümet harcamalarının ez az %40’ına ve döviz rezervlerinin de yaklaşık
yarısına tekabül ediyor.
Yine İran’ın
güney ucundaki Bandar Abbas limanı, konteyner ticaretinin %90’ının yapıldığı
yer. Konteyner ile getirilip götürülen mallar tüm ticaretinin sadece
%15-20’sine tekabül etse de bunlar 21. yüzyılda İranlıların hayat kalitesini
ayakta tutan türden.
İsrail hava
kuvvetlerinin İran’ın bu iki büyük hassas noktası üzerine gitmeyi düşüneceğini
tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek.
Savaş, sadece
İsrail ve İran için değil, aynı zamanda komşu devletler için de son derece
yıkıcı ve kargaşaya yol açıcı olacaktır. İsrail, İran birliklerinin ve
teçhizatının hareketliliğini engellemek için kendisini Lübnan, Suriye ve hatta
Irak’taki havaalanlarına saldırmak zorunda hissedebilir.
İsrail de
yüzölçümünün küçüklüğü ve nüfusunun yoğunluğu yüzünden hassas durumda,
özellikle de sahil kesimi. Ama bir avantajı var: İran’la düşmanca bir ilişkiye
geçilmesi halinde İsrail vatandaşları demokratik olarak seçilmiş hükümetinin
arkasında sıkıca kenetlenecektir.
Ancak aynısı,
halkı, emperyalist ihtiraslarının bedelini pahalı bir şekilde ödeyen ve bir
savaşın çıkması durumunda yüz kat daha fazlasını ödemek zorunda kalacak olan
İran’daki fundamentalist rejim için geçerli olmayabilir.
Kim bilir,
belki de İran rejimi, düşüşünü geçici de olsa def etmek için (…) İsrail’le bir
savaştan kaçınmaya karar verebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder