Robin Wright (1988’den bu yana The New Yorker dergisi yazarı; “Rock
the Casbah: Rage and Rebellion Across the Islamic World” kitabının da yazarı)
The New Yorker,
6.11.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.
Hafta sonu Suudi Kralı Selman ve güçlü oğlu, Amerikan Başkanı Donald
Trump’ın zımni onayıyla, kendi kraliyet ailesi içinde daha evvel hiç görülmemiş
bir tasfiyeye girişti. Ana hedefler parayı, medyayı veya orduyu kontrol eden
kraliyetin erkekleriydi. Tutuklananlar arasında 11 önemli prens, birçok mevcut
veya eski bakan, üç büyük televizyon istasyonunun sahipleri, silahlı
kuvvetlerin en önemli biriminin başı ve (...) dünyanın en zengin adamlarından
biri de vardı.
Eski bir Amerikalı yetkili bana dedi ki bu, “Warren Buffett ve ABC, CBS
ile NBC kanallarının sahiplerinin tutuklandığını öğrenerek güne uyanmaya
denk. Bir darbenin her belirtisi var. Suudi Arabistan hızla başka bir ülkeye
dönüşüyor. Kraliyet hiç bu denli istikrarsızlaşmamıştı.”
Bu temizlik, hem –dünyanın en büyük petrol üreticilerinden ve
ihracatçılarından biri olan– kraliyet içinde hem de Ortadoğu’da, küresel finans
piyasalarında ve uluslararası toplumda korkunun şok dalgalarını yaydı.
Tutuklamalar pazartesi günü de devam etti ve bu baskının ne zaman sona
ereceğine dair ortada hiçbir emare yok.
Bu yaşananları eleştirenler de destekleyenler de tasfiyeleri tezgâhlayanın
(...) yönetimde hızla yükselen Veliaht Prens Muhammed bin Selman olduğuna
inanıyor. Bin Selman, aşırı muhafazakâr kabile toplumunu modernleştirme
yeminleri etti; ama bunu yapmak için bütün önemli ekonomi, siyaset, güvenlik ve
kraliyet makamlarını ele geçirdi. Daha evvel Kraliyet ailesinin üst
düzeylerinden ve ABD’nin en yakın müttefiklerinden olan eski Veliaht Prens
Nayif’i haziran ayında görevden almakta etkili oldu. (İnsan Hakları İzleme
Örgütü’ne göre Prens Nayif şu an ev hapsinde.) Eylül ayında da Veliaht Prens
bin Selman, tanınmış entelektüellerin ve din adamlarının tutuklanmasına önayak
oldu.
(...)
Uzmanlara göre (...) Baba-oğul ikilisi, (en az) yüzlerce prensi safdışı
bırakarak tamamen yepyeni bir kraliyet ailesi yarattı bile. Washington’daki
Woodrow Wilson Merkezi’nde araştırmacı olan David Ottaway ile konuyla ilgili
yaptığım yazışmada şunları belirtti: “Suud Hanedanı ve bütün dünya artık
biliyor ki Veliaht Prens Muhammed bin Selman, 81 yaşındaki babası Kral
Selman’ın ölümü veya tahttan feragati halinde yönetimi devralmak için her yola
başvurmaya hazır. Suudi Arabistan tarihinde daha evvel hiç böyle bir şey
yaşanmaması, kraliyetin sonuçları bilinmeyen meçhul sulara daldığı izlenimi
veriyor.”
Veliaht prens, servetlere el koyma ve seyahat yasağı uygulama yetkisine de
sahip. The Times’ın haberine göre, geniş Suudi kraliyet ailesinin her
ferdine yurtdışına çıkış yasağı konmuş. Suudi Arabistan’ın kurucusu İbn Suud’un
40’ı aşkın oğlu ve bundan çok daha fazla kızı vardı. Sülalenin nüfusunun şimdilerde
6000 ila 15.000 dolaylarında olduğu tahminleri yapılıyor; 2010’da Forbes
dergisi bu rakamın iki kat fazla olabileceğini de iddia etmişti.
1953’te İbn Suud’un ölümünün ardından ilk nesil evlatlar –diğer kardeşlerin
de rızasıyla– sırayla kraliyet tahtına oturdular. Konsensüsle ülkeyi
yönettiler. Ama artık işler böyle değil: Torunlar arasından çıkan bir genç
prens şimdi bütün herkesi bir kenara itiyor.
Uluslararası Kriz Grubu’ndan ve Obama döneminde Milli Güvenlik Konseyinde
görev yapmış Robert Malley dedi ki “Çarpıcı olan, bunun nasıl sistemli bir
süreç olarak ilerlediği. Muhtemel muhalifleri susturmak veya kenara itmek veya
harcamak için ufak adımlarla ilerledi. Kimse onu durduramadı. Muhaliflerinin
hakkından geldi.”
Son iki yıldır kraliyeti –ve kraliyet ailesini– yeniden tanımlayan o köklü
değişimleri Trump yönetimi desteklemekte. Asya turuna çıkarken Başkan Trump,
“(...) ılımlı İslam”la ilgili açıklamaları (...) nedeniyle telefonda kral ve
oğlunu övdü. (...)
Trump, ayrıca Aramco hisselerinin halka arzının New York Borsası veya
Nasdaq da gerçekleşmesine kraliyeti ikna etmeye bizzat çalıştığını söyledi.
(...)
Trump, hisselerin ABD’de arzının içerdiği risklere hiç değinmedi; ancak
2016’da Kongre’den geçen Terörizme Destek Verenlere Karşı
Adalet Yasası (JASTA) gereği ABD’deki herhangi bir Suudi mal varlığına el
konma ihtimali var. Bu yasa, 11 Eylül kurbanlarının ailelerinin Manhattan alt
mahkemesinde Suudi Arabistan’a karşı dava açmasına izin veriyor. Eğer ki
kraliyet aleyhine mahkemeden bir karar çıkarsa JASTA, bir hâkimin kraliyetin
ABD’deki servetini tazminat almak için dondurmasına da izin veriyor.
Eski bir CIA, Pentagon ve Milli Güvenlik Konseyi çalışanı olan Bruce Riedel’a
göre “Bu da Suudi Arabistan’ın [Aramco hisselerinin arzını] New York
Borsası’nda yapması halinde aşırı derecede zarar görebileceği anlamına gelir.
Ve onlar bunun farkında.”
İronik olan şu ki Trump, JASTA tasarısını desteklemiş, Başkan Obama’yı veto
ettiği için kınamış ve seçim kampanyası sırasında “Obama’nın
Terörizme Destek Verenlere Karşı Adalet Yasası’nı veto etmesi utanç
verici; bu kararı, başkanlığının dibe vuruş anlarından biri olarak tarihe
geçecek” demişti. Kongre, Obama’nın vetosuna rağmen yasayı tekrar kabul
etmişti. Bu, Kongre’nin Obama’ya karşı çıkıp tasarrufunu geçersiz kıldığı tek
vakaydı ve görev süresi dolmak üzereyken yaşanmıştı. Şimdilerde Trump bu yasayı
eleştiriyor.
Haziran ayında the Wall Street Journal gazetesinde
çıkan bir habere göre, JASTA’ya karşı yürüttüğü lobi faaliyeti çerçevesinde
Suudi Arabistan, Trump’ın Washington’daki yeni oteline –konaklama, yemek
servisi ve otopark masrafları olarak– 250 milyon dolardan fazla bir harcama yapmış.
Lobi faaliyeti kapsamında, JASTA yasası aleyhine konuşması için Capitol Hill’e
ordudaki gaziler getirtilmişti.
Trump yönetimi Suud Hanedanıyla sarmaş dolaş. Trump’ın ilk yurtdışı gezisi
Suudi Arabistan’aydı. Trump’ın damadı Jared Kushner, çöl krallığına ekim ayı
sonunda gizli bir ziyaret gerçekleştirdi ve bu, yıl içindeki üçüncü ziyaretti.
Resmiyette ana gündem Ortadoğu Barış Süreci olsa da Kushner, Suudi Veliaht
Prensi’yle yakın ilişkiler geliştirmiş durumda. (Her ikisi de henüz daha otuzlu
yaşlarında.) Kraliyet ailesinin Trump yönetimiyle yakın ilişkilerinin, kral ile
oğlunun elini kendi insanlarına karşı sert adımlar atmakta rahatlattığı açık
ortada.
Art arda yaşanan tasfiyeler, veliaht prensin hem kırılganlıklarının hem de
artan gücünün bir yansıması olup bu, kısmen onun aşırı muhafazakâr kraliyeti
dönüştürme planlarından ve bölge çapında artan Suudi varlığının sıkıntıda
olmasından kaynaklanıyor. Prensin iddialı oyun planı 2030 Vizyonu, petrol
bağımlısı devlet imajını yıkma amacı taşıyor. Ancak ihtiyar liderleriyle nam
salmış kraliyette herkes 32 yaşındaki veliaht prensin arkasında durmuyor.
Yakında piyasaya çıkacak Krallar ve Başkanlar: F.D.Roosevelt’ten Günümüze
Suudi Arabistan ve Amerika kitabının yazarı Riedel bana dedi ki “Bu, genç
bir generali başa geçirmenin hikmetini ciddi şekilde sorgulayan kraliyet ailesi
içinde veraset sistemini zorlama girişimi. Duyulan şüpheler sağlam temele dayanıyor.”
Riedel şöyle devam etti: “Suudi 2030 Vizyonu, iktisadi anlamda giderek bir
başarısızlığa dönüşüyor. Daha ziyade Ponzi Oyunu’na benziyor [Z.T.K. Ponzi
Oyunu, yatırımcılara kendi paralarından geri dönenle veya sonraki
yatırımcılardan gelen paralarla ödemenin yapıldığı bir dolandırıcılık yöntemi].
500 milyar dolarlık bir yatırım çekeceği varsayılan ve Suudi toplumunun
kurallarının uygulanmayacağı –ki bu, kadınlar her ne isterse yapabilir anlamına
geliyor– Akabe Körfezi’ndeki bu yeni Neom şehrinin insandan daha fazla
robotları olacak. Bu, ciddi bir proje değil, insanların dikkatini gerçek
meselelerden başka yöne çevirmek için kullanılan türden.”
Veliaht prensin bölge stratejisi de ya çamura saplandı ya da geri tepti. Şu
an Brookings Enstitüsü’nde görev yapan Riedel, “Onun alamet-i farikası olan
politika Yemen Savaşı ve şimdilerde bu politika geri dönüp Riyad’ın başına
musallat olmakta. Katar ablukası bir başarısızlık. Katar’ın tıpkı Bahreyn gibi [kendisine]
uzantı [bir toprak] olmasını istiyor. Ama Katar boyun eğmedi” diye devam
etti.
Hafta sonu Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin istifa etmesinde yine bölgesel
bir güç gösterisinin parçası olarak Suudi Arabistan parmağı var gibi görünüyor.
(...)
Uluslararası Kriz Grubu’ndan Malley bana dedi ki “Suudi Arabistan, Hariri’ye
gelmesini emretti ve onu istifa ettirdi. Bu, İran’ın ve Hizbullah’ın hakkından
gelmek için verilmiş bir Suudi kararıydı. Her şey apaçık ortada. Muhammed bin
Selman, –aslında tek bir bütünün parçaları olan– yurtiçinde ve bölgede
yaptıklarıyla (i) evinin içini temizleme, (ii) bölgede kendisinin ve kralın
daha iddialı bir aktöre dönüşmesini sağlama ve (iii) içeride tartışmasız kabul
edilir hale gelme amacı güdüyor.”
Kralın geniş ailesindeki tasfiyeler yolsuzlukla mücadele temeline
dayandırılarak meşrulaştırıldı. Ancak Suudi diplomatlara danışmanlık da yapmış şu
an sürgünde yaşayan önde gelen Suudi gazetecilerden Cemal Kaşıkçı dedi ki
“Yolsuzluk Suudi Arabistan’ı 40-50 yıldır öldürmekte. Suudi Hanedanındaki yeni
çizgi de yolsuz ve yozlaşmış olduğunu iddia etmesine rağmen kraliyetin diğer
fertleriyle aynı türden işleri kurmakta. Buna rağmen diyorlar ki ‘Senin
yaptığın kötü ve yozlaşmış, ama benim yaptığım öyle değil’.”
Tutuklananlar arasında, ticari girişimlerinde Michael Bloomberg, Rupert
Murdoch ve Bill Gates gibi isimlerle dirsek temasında bulunmuş milyarder yatırımcı
Prens el-Velid bin Talal da var.
El-Velid uluslararası alanda emlak krallarından biri olup Londra’daki Savoy
ve Paris’teki George V de dâhil dünyadaki nadide otellerin sahibi. Büyük bir
hayırsever olarak 2005’te Georgetown Üniversitesi’ne
Müslüman-Hıristiyan Uzlaşı Merkezi için 20 milyon dolar bağışladı ve
merkeze onun ismi verildi. Servetinin büyük kısmını yardım faaliyetlerine
ayırma sözü vermişti.
Prens el-Velid, yüksek sosyete profili çizerek yönetimde herhangi bir rol
almamış ve siyasete girmeyi de düşünmeyen bir isimdi. Ancak 2012’de the Wall
Street Journal gazetesine şöyle yazmıştı: “Eğer ki Arap Baharı’ndan
alınması gereken bir ders varsa o da şu: Ortadoğu’da esen değişim rüzgârları
önünde sonunda her bir Arap devletine ulaşacaktır. Dolayısıyla hala daha halkı
nezdinde itibarını ve meşruiyetini ciddi ölçüde koruyan bilhassa Arap monarşilerinin,
vatandaşlarının siyasi hayata daha fazla katılımını sağlayacak tedbirleri
benimsemeye başlamaları için gayet uygun bir vakit.”
(...)
Prens el-Velid, Donald Trump’la çatışmakta. Daha evvel döneminin emlak
kralından New York City’deki Plaza’yı satın alan yatırımcılardandı; ayrıca
geleceğin Amerikan Başkanı’ndan bir de yat satın almıştı. Ancak Trump’a
siyaseten zarar vermişti. 2015 Aralık’ında şöyle bir twit atmıştı:
“.@realDonaldTrump. Sen sadece Cumhuriyetçi Parti’nin değil bütün Amerika’nın yüz
karasısın. Amerikan başkanlık yarışından çekil, zaten asla kazanamazsın.”
Trump sekiz saat sonra cevap vermişti: “Sersem Prens @Alwaleed_Talal
babasının parasıyla Amerikalı siyasetçilerimizi kontrol etmek istiyor.
Seçildiğimde bunu yapamayacaksın.” (…) (Bu arada hatırlatmakta fayda var, Trump
da babasından muazzam bir mali destek almıştı.)
Hafta sonu tutuklanan en güçlü isim, Milli Muhafızların başı ve 2015’te
hayatını kaybeden Kral Abdullah’ın oğlu Mitab bin Abdullah’tı. Şu anki veliaht
prensten 40 küsur yaş büyük olup [Z.T.K. doğrusu 34 yaş] bir
zamanlar muhtemel kral olarak görülmekteydi. Görevi kraliyet ailesini korumak
olan ülkenin en güçlü askeri kuvvetini yönetmekteydi. [Z.T.K. 3 sene
evvelki hesap da, tıpkı bugün yaşananlara benzer şekilde, Kral Abdullah’ın
ardından dönemin veliahtı olan bugünkü Kral Selman’ı safdışı bırakarak oğul Mitab
bin Abdullah’ı kral yapmaktı. Ama başaramadılar. Kral Selman hakkı olduğu
şekilde başa geçince tahta geçmesini engellemeye çalışanları görevden aldı.
Yani kraliyette hep dolaplar çevrilmekte. Ortak özellik ise her ikisinin de
arkasında BAE Veliahtı Muhammed bin Zayid’in olması!]
Wilson Merkezi’nden Ottaway’a göre, “Prens Mitab’in tutuklanması, Suudi
Arabistan’ı, hala daha rüştünü ispat edememiş sonradan türedi 32 yaşındaki bir
prensin diktatörlüğünün beklediğine dair güçlü bir sinyal veriyor, tabii ki
önümüzdeki yıllarda Suudi Hanedanının istikrarını iyiden iyiye tehdit
edebilecek kraliyet içinde muazzam gerginlikler ve dargınlıklar eşliğinde...”
Birçok uzman tutuklamaların devam edeceğini öngörüyor. İnsan Hakları İzleme
Örgütü’nün Ortadoğu ve Kuzey Afrika masası direktörü Sarah Leah Whitson dedi ki
“Bu, gözü kara bir taht oyunu. Eğer ki bugün ben Suudi eliti arasında olsaydım
rahatım hiç yerinde olmazdı. Birçoğu zaten uzun süredir kaosa ramak kaldığının
farkındaydı. Son tutuklamalar da bunun diğer bir işareti.”
Çok iyi bir çeviri teşekkür ederiz
YanıtlaSilElinize sağlık Tuba hanım. Güzel bir tercüme olmuş. Aradaki katkılar da iyi.
YanıtlaSil