David
Hearst (Middle East Eye internet sitesi baş editörü;
İngiliz Guardian gazetesi eski dış politika başyazarı)
Middle
East Eye, 5.11.2017
Tercüme:
Zahide Tuba Kor
NOT:
David Hearst'ten bugüne kadar yaptığım ve önemli bir kısmı Suudi Arabistan
ve Körfez bölgesiyle ilgili olan 21 tercümeyi toplu olarak okumak için TIKLAYINIZ.
NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.
Cumartesi gecesi Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman için yoğun bir geceydi. 32 yaşındaki veliaht [üstün başarısıyla] kendi kendini gölgede bıraktı. Yemen’e hava saldırılarını başlatan savunma bakanı olarak çoktan başarmış olduğu o üst düzey kaosu ve insani acıları fersah fersah aştı.
Günün
ilk çıkışı, görevinin daha ilk yılında Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin ani
istifasıydı. Hariri istifasını Riyad’dan ilan etti; burası bir Lübnan
başbakanının istifa etmesi için enteresan bir yerdi doğrusu. Açıklaması,
Hizbullah ve İran karşıtı sert bir içerikte olup bu tonda bir konuşma
kendisinden yıllardır duyulmuş değildi. [Z.T.K. Lübnan'da
2,5 yıldır devam eden siyasi tıkanıklığı aşmak için bundan bir sene evvel Saad
Hariri'nin geri adım atarak Hizbullah'ın başını çektiği karşı blokla anlaşıp
cumhurbaşkanının seçilmesini ve hükümetin kurulmasını sağlamasından Suudi
Arabistan çok rahatsız olmuştu. Lübnan'ın Suudi Arabistan ile İran arasında
uzunca bir süredir kansız bir vekalet savaşının verildiği alan olduğunu
hatırlatmak isterim.]
Konuşmasında
iddia ettiği şekilde bir suikast tehdidi altında olduğuna dair daha evvel
hiçbir işaret vermemişti. Riyad’a uçmadan evvel Beyrut’ta havalimanı
çalışanlarının kendisiyle selfie çektirmesine izin vermiş ve Lübnan’dan neşeli
ve iyimser bir hâletiruhiye içinde ayrılmıştı.
Hariri,
batma tehlikesi geçiren sahip olduğu inşaat şirketi Saudi Oger’e geçen sene
uygulanan baskıdan artık kurtulduğunu düşünmüştü ve Körfez’den Sorumlu Suudi
Devlet Bakanı Samir es-Sabhan’la görüşmesi iyi geçmişti.
Es-Sabhan
attığı twitinde “ortak çıkar olan birçok konuda” Hariri’yle uzlaştıklarını
vurgulamıştı. Ancak bakanın tonu Hariri’nin istifasının ardından hızla
değişiverdi ve Hizbullah ile İran’a atıfta bulunarak “İhanetin ve
saldırganlığın elleri kesilmeli” twitini attı.
Müçtehit
(Mujtahidd) isimli Twitter hesabının sahibi olan Suudi kraliyeti içinden
bilgi veren kimliği gizli Suudi yorumcu, Hariri’nin kendisini İran’dan suikast
tehdidi altında hissettiği teorisini inandırıcı bulmadı. Ona göre Lübnan
Başbakanı, İslam Devleti grubu gibi cihatçı örgütlerin çok ciddi şekilde
fiziksel tehdidi altında.
Müçtehit,
Hariri’nin İran dinî lideri Hamaney’in dış politika başdanışmanı Ali Ekber
Velayeti’yle son görüşmesinden memnun ayrıldığını söyledi.
Müçtehit,
Twitter’da şöyle yazdı: “Onu Riyad’a geri çağırmanın temel nedeni, şantaj
yapmak ve yurtdışındaki –özellikle Lübnan’la bağlantılı olmayan– kayıp fonları
geri getirmeye zorlamak için tutuklu diğer prensler ve işadamlarıyla birlikte
esir tutmaktı.”
[Z.T.K. 1978’de
Refik Hariri’nin Suudi Arabistan’da kurduğu Saudi Oger, kraliyetin en büyük
inşaat şirketlerinden biriydi. Lübnan Başbakanı Hariri’nin suikastla
öldürüldüğü 2005’te oğluna kalan servet 4,1 milyar dolardı. Suudi ekonomisinin
bozulması ve yolsuzluklar yüzünden 2016 Aralık’ında şirketin ve Saad Hariri’nin
serveti, Forbes dergisine göre 1,3 milyar dolara indi. Düşen petrol fiyatları
yüzünden Riyad yönetiminin birçok inşaatı durdurup sözleşmeleri iptal etmesi Oger’i
parasız bıraktı. Suudi yönetiminin bu yılın bahar aylarında yaptırdığı denetim
sonucunda Oger’in Suudi bankalarına 3,5 milyar dolar borçlu olduğu görüldü.
Yukarıda alıntılanan twitteki bilgilerin temeli de bu. Ayrıntılar
için TIKLAYINIZ]
Müçtehit
şöyle devam etti: “Okuduğu açıklama başkası tarafından yazılıp eline
tutuşturulmuştu. Ne açıklamanın muhtevasına ne de istifasını Riyad’dan
duyurmaya ikna olmuş değildi. Bir siyasi liderin istifasını yabancı bir ülkenin
başkentinde ilan etmesi nasıl olabilir?”
İran
dışişleri bakanının başdanışmanlarından Hüseyin Şeyhülislam da Müçtehit’le
hemfikir görünüyor. O da Amerikan Başkanı Donald Trump ile Suudi Veliaht
Prensi’ni Hariri’ye istifa baskısı yapmakla suçladı: “Hariri’nin istifası,
Lübnan’da ve bölgede gerginliği kışkırtmak için
Trump ve Muhammed bir Selman’la koordineli olarak gerçekleştirildi” dedi.
Trump ve Muhammed bir Selman’la koordineli olarak gerçekleştirildi” dedi.
Hizbullah
lideri Hasan Nasrallah da (…)
Bütün
bu açıklamalar bir araya getirildiğinde, Hariri’nin Lübnan’dan ayrılırken
istifa gibi bir niyeti olmadığı, istifa edeceğini kendisinin dahi bilmediği ve
onu istifaya Suudilerin zorladığı sonucuna varmamak zor olur. Ancak benim kendi
aldığım bilgilere göre Hariri gözaltına alınmamış.
Diğer
gelişme ise kelimenin tam anlamıyla gece yarısı gümbürdedi. Hariri’nin o
çatışmacı konuşmasından hemen saatler sonra geldi. Binlerce kilometre ötedeki
Yemen’den Husi isyancıların fırlattığı uzun menzilli bir füze, başkentin
kuzeyindeki Riyad havalimanı yakınlarında bir yere düştü. Füzenin Suudi hava
savunma sistemince imha edildiği iddia edilse de yerde panik görüntüleri haber
yapıldı.
Husiler
şimdiye kadar genellikle Cidde’yi hedef almaktaydı. Başkenti hedef alan uzun
menzilli füze, Suudiler tarafından İran adına hareket eden vekil gücün net bir
mesajı olarak okundu: Füzeyi fırlatanlar “Siz Hizbullah üzerindeki baskıyı
artırsanız biz de Riyad’a baskıyı artırırız” der gibiydi.
McCarthy
yeniden doğuyor
Barışı
sabote etmeye dönük üçüncü olay ise çok iyi planlanmıştı. Prens Mitab bin
Abdullah’ın çöküşü zaten öngörülmekteydi. Muhammed bin Selman savunma ve
(kuzeni Muhammed bin Nayif’in ayağını kaydırdıktan sonra da) içişleri
bakanlıklarının kontrolünü ele alırken, Prens Mitab da kraliyetin üçüncü askeri
kuvveti olan Milli Muhafızların başındaydı [Z.T.K. Prensin
2005’te kral olan babası Abdullah, 1962-2010 yılları arasında kraliyeti koruyan
bu en kritik biriminin başındaydı; 2010 yılında görevi oğluna devretti].
Mitab’ın kellesini alıp kraliyetin bütün ordularını kendi şahsi kontrolü altına
alması artık an meselesiydi.
Milli
Muhafızlara tarihsel olarak kraliyet kabilelerinden adam toplanır. [Z.T.K. Bugünkü
IŞİD’in ilk nüvesi sayılabilecek, 1912’de kurulan ve Suudi Arabistan’ın günümüz
sınırlarına kavuşmasını sağlayan dini-militer örgüt İhvan-ı Necd’in daha fazla
cihat diyerek İngiliz manda/sömürge bölgelerine saldıran kesiminin başı
ezildikten sonra itaat eden kısmı daha sonraları işte bu birime alınacaktı. İhvan-ı
Necd ve Suudi Arabistan hakkında Türkçe en iyi çalışma Prof. Mehmet Ali
Büyükkara'ya ait "İhvan'dan Cüheyman'a Suudi Arabistan ve Vehhabilik"
kitabıdır; okumanızı tavsiye ederim.]. Pazar günü bu orduya asker veren
kabile şeyhlerinin banka hesapları donduruldu ve önemli kabile şeyhlerine
seyahat yasağı kondu. Bunların çoğu, merhum Kral Abdullah’a sadık olan Mutayr
ve Uteybe kabilelerindendi. Bütün bunlar muhalefeti ezmek üzere yapıldı.
Biz
bin Selman’ın Mitab’a karşı bu denli vahşice davranacağını öngörememiştik. O ve
ağabeyi Türki, tutuklandı ve yolsuzlukla suçlandı. Kraliyet ailesine yakın web
siteleri isminin baş harflerini yazarak onun tutuklanacağının işaretini vermiş
ve yolsuzluğun bakanlığındaki askeri satışlarla bağlantılı olduğunu
yazmışlardı. Bu konuda özel bir hashtag de oluşturdular: “Selman yolsuzlukla
mücadelede”. [Z.T.K. Her
ne kadar veliaht prens, "yolsuzlukla mücadele" kisvesi altında
rakiplerini/muhalifleri tasfiye, krallığını sağlama alma ve servetlere el
koyarak devletin tükenmekte olan gelirlerini artırma amacı gütse de yolsuzluk
hem Arap dünyasının hem de Suudi Arabistan'ın en temel problemlerindendir. Bu
konuda daha evvel Tunuslu akademisyen Muhemmed Hüneyd'den tercüme
ettiğim “Arap Dünyasında Yolsuzluk Sorunu” başlıklı makaleyi okumanızı
tavsiye ederim. Tercüme için TIKLAYINIZ]
(...)
Kraliyete
mahsus yönetim tarzı nazar-ı dikkate alındığında, bu tasfiyeleri uygulama
kararı, sözkonusu tutuklamaları yapacak komitenin kuruluş ilanından evvel
alınmışa benziyor. Bu tam da bazı Ortadoğulu uzmanların “Batılı tarzda bir
reformcu” diye ısrarla vurguladıkları genç prensin iş tutuş tarzı. Prens, ihzar
müzekkeresi, kanunî esaslara uygun yargı süreci ve hukuk devleti esaslarını
tamamen göz ardı ederek hareket ediyor. Onun gözünde tutuklananlar, suçları
daha ispatlanmadan suçlular.
Gücü
ve ölçeği itibarıyla bu komite tam McCarthy tarzı. Komitenin kuruluş
kararnamesinde dikkat çeken ilk şey, kendisini hukukun üstüne koyması.
Kararnameye göre, bin Selman’ın başkanlığındaki komite, “kanunlardan,
yönetmeliklerden, talimatlardan, emirlerden ve kararlardan muaf olup şu
görevleri icra edecektir: ... yakalama emri çıkartma, seyahat yasağı, banka
hesaplarını ve portföylerini ortaya çıkarıp dondurma, fonları ve mal
varlıklarını takip edip bunları başkalarına havale veya transfer etmelerini
engelleme. Komite, soruşturma idarelerine veya yargı kurumlarına sevk edilene
kadar gerekli gördüğü her türlü tedbiri alma hakkına sahiptir.”
Diğer
bir deyişle prens, kraliyet içindeki ve dışındaki mal varlıklarına el koyma da
dâhil istediği herkese her şeyi yapabilir [Z.T.K. Prens,
petrol fiyatlarının düşmesiyle suyunu çeken devlet hazinesini bu şekilde el
konacak paralarla yavaş yavaş doldurup yeni projelerinde kullanabilir!!].
Prensin şu an kontrol ettiği kurumları hızlıca bir hatırlayalım: Suudi
Arabistan’ın her üç silahlı kuvvetinin de başında; dünyanın en büyük petrol
şirketi olan Aramco’ya başkanlık ediyor, kraliyetin bugüne kadar şahit olduğu
en büyük özelleştirmeyi yapmak üzere olan bütün ekonomik işlerden sorumlu
komitenin başında; gelinen nokta itibarıyla bütün Suudi medya zincirlerini
kontrol ediyor.
Tutuklanan
işadamları listesinde bu açıkça görülüyor. ART, [Z.T.K. Ortadoğu’nun
ilk uydu kanalı] MBC ve Rotana Medya grupları Arap
medyasına egemen olup yön verici nitelikteler. Bu Suudi medya şirketleri,
Katar’ın sahip olduğu el-Cezire haber kuruluşunun dışında,
Ortadoğu’daki canlı yayın yapan uydu kanalların çoğuna tekabül ediyor.
Bunların
saygıdeğer sahipleri Salih Kamil, Velid Âl İbrahim ve Prens el-Velid bin Talal
şu an parmaklıklar ardında. Büyük ihtimalle servetlerine el kondu. Kingdom
Holding’in yönetim kurulu başkanı olan bin Talal’ın değeri, Forbes dergisine
göre, 18 milyar dolar. Newscorp, Citigroup, 21st Century Fox ve Twitter gibi
birçok şirketin önemli oranlarda hisselerini elinde tutuyor. Bu hisseler şimdi
yeni yönetimin elinde. Suudi Arabistan’daki en büyük cep telefonu operatörü
STC’nin başı da tutuklandı.
Eğer
ki bin Selman’ın daha evvelki adımları iktidarı/gücü ele geçirme girişimiyse
cumartesi günkü adımları serveti ele geçirme kalkışması.
Çok
fazla Suudi’nin servetlerini elinden almanın siyasi tehlikeleri bir yana, bu
ayrıca yabancıları kraliyette yatırıma teşvik etmenin de acayip bir yolu. Bin
Selman’ın cumartesi günkü adımları sanki bütün hepsini korkutmak üzere
planlanmışa benziyor.
Suudi
ekonomisi resesyonda ve dış rezervler tükenmekte. Bin Selman kraliyetin en
büyük işadamlarının mal varlıklarına el koydu ve hem yurtiçindeki hem de
yurtdışındaki servetlere el koyabilecek bir komite kurdu. İleride arasının
bozulacağı yabancı yatırımcıların mal varlıklarına da aynı şeyi yapmaktan onu
kim alıkoyabilir?
Suud’un
en büyük inşaat şirketinin başındaki Bekir bin Ladin gibi zirvedeki diğer
oligarkları tasfiye, ekonominin geri kalanı üzerinde zincirleme etki
yapacaktır. Bin Ladin grubu binlerce alt yükleniciyle iş yapmakta. Tasfiyeler
ve ticaret birbiriyle bağdaşmaz; bin Selman yakında bunu öğrenecek.
Güvenilir
bir kaynaktan öğrendiğim kadarıyla, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın kuzeni
Prens el-Velid bin Talal’la kapışma nedeni, kuracağını ilan ettiği mega kent
Neom’a yatırım yapmayı reddetmesiymiş. Ayrıca bin Talal’ın [devrik
veliaht prens] bin Nayif’in ev hapsinin sona ermesi için açıkça çağrı
yapması da kuzeniyle çatışmasına yol açmış.
Belirtilmesi
gereken diğer bir nokta da Kraliyet Hanedanının tüm kollarının bu ve önceki
tasfiyelerden etkilenmesi. Görevden alınan prenslerin isimlerine bakmak bile yeterli:
bin Talal, bin Fahd, bin Nayif, bin Mukrin. Sonuncusu ülkeden kaçmaya
çalışırken bir helikopter kazasında hayatını kaybetti. Bu isimler size şunu
söylüyor: Kraliyet Hanedanındaki çatlaklar iyice ileri gitmekte ve
derinleşmekte, hatta tam kalbine kadar uzanmakta.
Bütün
bunlar Trump’ın yeşil ışığı olmadan gerçekleşebilir mi? Trump dünkü twitinde
şöyle dedi: “Suudi Arabistan’ın Aramco’nun halka arzını New York
Borsası’nda yapması bizi mutlu edecektir. Bu ABD için önemli!” Trump
ayrıca Kral Selman’ı telefonla arayarak iktidara geldiğinden bu yana yaptığı
her şey için tebrik etti. Bu adımlar [damat] Jared Kushner’ın
bu sene içinde Suudi Kraliyetine yaptığı üçüncü ziyaretin akabinde geldi.
Eğer
daha evvel herkesin malumu değildiyse bile artık öyle olmalı. Ortadoğu’da
istikrarsızlığın başkenti Riyad’dır. 32 yaşındaki prensin mutlak gücü ele
geçirme yönündeki adımları, komşu ülkeleri istikrarsızlaştırmaya ve
başbakanlarını devirmeye kâdir. Daha da beteri, görünen o ki bu prens, ne
yaptığını bilmez bir Amerikan başkanı tarafından teşvik ediliyor.
Dışişleri
Bakanı Rex Tillerson veya Savunma Bakanı James Mattis gibi Washington DC’deki
daha âkil adamlar şu an saçlarını başlarını yoluyor olmalılar – tabii eğer
geriye saç baş kaldıysa. Yakında Tillerson’ın Başkan Trump ve yakın çevresinin
sürekli kıvılcımını çaktığı ateşleri söndürmeye çalışmaktan gına gelip artık
yeter dediğini öğrenirsem buna hiç şaşmam.
Hocam çevirilerinizi yakından takip ediyorum ellerinize sağlık acaba metnin orijinalinide ekleseniz olur mu teşekkür ederim
YanıtlaSilhttp://www.middleeasteye.net/columns/things-go-bump-night-riyadh-1511882449
YanıtlaSilyazının linki yukarıdadır. ilginiz için teşekkür ederim
Hocam, Ortadoğu'ya ilgi duyan biri olarak sizin değerli çevirilerinizi ilgiyle takip ediyorum. Emeğiniz için teşekkür eder başarılarınızın devamını dilerim...
YanıtlaSil