CIA TEHLİKE BÖLGESİNE GİRİYOR; İŞTE SİZE
BUNUN HARİTASI
David
Ignatius (Washington Post gazetesi köşe yazarı, ödüllü
gazeteci ve kitapları en çok satanlar listesinde yer alan casusluk romanı
yazarı)
Washington Post, 25.7.2017
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Eğer ki CIA’in duvarları içinde yaşayan
hayaletler konuşabilseydi teşkilatın başkanı Mike Pompeo’ya “Dikkatli olun!”
derlerdi. Zira istihbarat teşkilatı bir tehlike bölgesine giriyor; kargaşa
içindeki Beyaz Saray, CIA’den deniz aşırı bölgelerde saldırganca adımlar
atmasını istemekle birlikte, ne herhangi bir net stratejiye sahip ne de bunu
sürdürmek için gerekli siyasi desteği var.
Pompeo, bir aktivist ve espri yeteneğine sahip
coşkulu bir siyasetçi. Risk alan biri olup teşkilatın Kuzey Kore ve İran gibi
hedeflere karşı gerek bilgi toplama gerekse örtülü eylemler konusunda daha
agresif olmasını istiyor. Bu agresif duruş, geçen hafta Aspen Güvenlik
Forumu’ndaki yorumlarında ve geçtiğimiz altı ay boyunca yaptığı diğer
açıklamalarda alenen görülüyor.
Pompeo, kendi gündemini karmaşıklaştıran bazı
büyük problemlerle yüz yüze. Hem Cumhuriyetçilerden hem de Demokratlardan
genişçe bir destek tabanı elde etmeden bunlarla baş edemeyecek. Yoksa CIA’in
onlarca yıldır düzenli olarak saplandığı aynı çukura bir kez daha düşecek: hava
kaçıran delik balonlar gibi önünde sonunda sönerek hem istihbarat teşkilatına
hem burada görev yapanlara hem de yurtdışındaki müttefiklere zarar verecek
cesurca (bazen de şaibeli) programlar başlatma [saplantısı]...
Geçmişte Cumhuriyetçi ve Demokrat yönetimler
altında görev yapmış tecrübeli 5-6 CIA emektarlarıyla yaptığım görüşmelerden
yola çıkarak hazırladığım üç tehlikenin yol haritasını size sunuyorum:
1. Günümüzün istihbaratı, belki de
tarihimizdeki herhangi bir zaman diliminden çok daha fazla siyasallaşmış
durumda. Başkan Trump, istihbarat profesyonellerini rezil ve ölçüsüz bir
şekilde Nazilere benzetti ve Rus tehdidine dair istihbarat tahminlerini sürekli
“yalan haber” veya “cadı avı” vs. diye niteledi. Eski üst düzey casusların buna
karşı mücadele vermesi hiç de sürpriz değil. Süreç içinde CIA giderek bir
siyasi futbola dönüşüyor.
Eski Milli İstihbarat Direktörü James R.
Clapper Jr. ve eski CIA Başkanı John Brennan, Aspen Forumu’nda Trump’ın
açıklamalarına “hakaretvari”, “tamamen yakışıksız” ve “onurlu ... olmayan”
sözleriyle döner tekmeler savurdular. Haklılar. Ancak problem şu ki, sözde
“derin devlet” fantezisine dalıp gitmiş milyonlarca Amerikalı, eski istihbarat
şeflerinin Başkan Trump’a saldırdığını duydukça böyle bir komplonun varlığına daha
da ikna oluyorlar.
2. Trump yönetimi net stratejik kararlar
almakta başarısız. Trump’ın Suriye, Rusya, İran ve Çin politikaları, birer
çatışan hedefler ve çözülmeyen sorunlar karmaşası. Bu arada Başkan, alternatif
seçenekler üretmesi için istihbarat teşkilatını ittirmeye devam ediyor.
Tarihsel olarak bu, CIA’in tam da başının derde
girdiği nokta: “Zaferler” isteyen ama sistematik bir diplomatik stratejiden de
yoksun olan başkanlar, yönetimleri devirmek için örtülü eylemleri kullanırlar
veya ilan edilmemiş savaşlara girişirler. Gizli operasyonlar geri teptiğinde ve
kamuoyu desteği ortadan kalktığında kabak istihbarat teşkilatının başına
patlar. Alınması gereken ders şu: politika üreticiler ne yapacaklarını
bilmediklerinde ve örtülü eylemlerden medet umduklarında CIA bazen onlara
“hayır” diyebilmeli.
Pompeo’nun örtülü eylemlere olan meyli
Aspen’deki açıklamalarında net bir şekilde görülüyordu. Kuzey Kore konusunda
Pompeo, bu ülkenin askeri kapasitesini dengesiz lideri Kim Jong Un’dan ayırmayı
savundu ve dedi ki “Kuzey Kore halkı ... da onun gidişini görmekten mutluluk
duyacaktır”; her ne kadar bu tehdidi, ABD “üç numaralı kapının ardında kimin
olduğu” konusunda dikkatli olmalı şakasıyla biraz yumuşatsa da… ABD, İran
konusunda “yatıştırma” politikasını sona erdirmeli ve “İran’ın yayılmacılığını
düzgün bir şekilde geri püskürtebileceği bir platform bulmalı” dedi. İran
Devrim Muhafızları’nın liderliğiyle mücadele konusunda da dedi ki “Biz tamamen
(onların) kapasitelerini ve güçlerini sürdüremez hale getirmeye odaklandık.”
3. En önemlisi ise Pompeo’nun hizmet ettiği
yönetimin kargaşa içinde olması. Başkan, kendi başsavcısını kötüleyerek istifa
ettirmeye çalışıyor ve belki de bir sonraki planı, özel savcı Robert S.
Mueller’ı görevden almak. Ülkenin dengeye/istikrara ve CIA’den bağımsızlığa
ihtiyacı var. Pompeo, kurumsal ve anayasal yükümlülüklerinin yanısıra
başkanlığa ait sorumluluklarını da düşünmeli. Gaz pedalının nerede olduğunu
biliyor ama fren pedalını da aramalı.
CIA tarihinin belki de en açıkgöz başkanı olan
Richard Helms, politika tartışmalarına dâhil olmaktan o denli sakınıyordu ki
(…)
Lafını esirgemez bir eski Kongre üyesi olan
Pompeo ise tam tersi bir içgüdüye sahip gibi görünüyor. Neredeyse her gün Beyaz
Saray’da; söylenenlere göre, onun Trump’a verdiği brifingler zaman zaman
istihbari ve siyasi konular arasında ileri geri yön değiştiriyor. Trump
eylem/aksiyon istiyor, Pompeo da yerine getirme arzusunda. Meydan okumaları
kabullenerek iş yapma iştiyakı, her Amerikan başkanı ile CIA başkanı arasındaki
ilişkinin doğasında vardır; ancak sözkonusu olayda bu bir endişe kaynağına
dönüşebilir.
Pompeo onlarca yıldır şahit olduğumuz CIA
başkanları gibi hırslı ve ideolojik olarak tutkulu. CIA’in yemek salonunun
yakınındaki duvarda Helms’in şaşkın ve kuşkulu gözlerle bakan portresi duruyor.
Ümit ederim ki Pompeo bir dakikasını ayırıp da selefine danışır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder