CEZAYİR
AB’Yİ NASIL YOK EDEBİLİR?
Stephen
Pollard (İngiliz gazeteci ve yazar, The
Jewish Chronicle gazetesi editörü)
Spectator,
3.12.2016
Tercüme:
Zahide Tuba Kor
Bırakın
Brexit anlaşmasının tamamlanmasını, İngiltere’nin Birlik’ten nasıl çekileceği
daha tartışılmaya dahi başlanmadan AB fiilen çökebilir. Temel faktör de 17
yıldır Cezayir’i yöneten 79 yaşındaki Cumhurbaşkanı Abdülaziz Bouteflika’nın
ölümü olabilir. Bouteflika 2013’te felç geçirdiğinden beri tekerlekli
sandalyede. Bir gözlemcinin bana söylediğine göre Bouteflika’nın “aklı
bedeninden daha gidik”. Fransa’da özel bir klinikte bir hafta tedavi gördükten
sonra geçtiğimiz günlerde Cezayir’e geri döndü. Hastalığının seyri hiç de iyi
değil.
Resmî
açıklamaya göre Bouteflika, Grenoble şehrinde “periyodik tıbbi kontrol”den geçti.
Ama kimse buna inanmıyor. Cezayir’i iyi bilenler, rahatsızlığının çok ciddi ve
günlerinin de sayılı olduğunun farkındalar. Bu da demek oluyor ki Cezayir’deki
rejimin sonu gelmek üzere. Bunun sonuçları ise Cezayir’in çok ötesine geçecek.
Bouteflika
görevi bıraktığı andan itibaren Cezayir içeriden patlayacak. Onun demir yumruğu
altında yönetimden uzak tutulan İslamcılar doğacak boşluğu istismar edecek. İç
savaşın sona ermesinden bu yana toprağa gömülü gerginlikler yeniden ortaya
çıkacak. Ardından Avrupa, belki de Kuzey Afrika’dan yeni yeni büyük mülteci
dalgalarıyla boğulacak.
Ancak
Cezayir dışında hemen hemen hiç kimse önümüzdeki dönemde neler yaşanacağından
pek de haberdar değil; tabii ki Batılı istihbarat teşkilatları hariç. Belki
2011’deki –yanlış isimlendirilen– Arap Baharı’yla gafil avlanmış olabilirler;
ancak bu defa istihbarat teşkilatları Cezayir’de eli kulağındaki gelişmelerin
gayet farkındalar. Perde arkasından hükümetler yeni bir iç savaşa ve bunun
doğuracağı sonuçlara kendilerini hazırlamaya çalışıyorlar.
Bundan
24 sene evvel İslamcılarla devlet arasında yaşanan Cezayir İç Savaşı’nda
150.000 kişi hayatını kaybetmişti. Bu defa yeni bir iç savaş çok daha kanlı
olacaktır; zira son birkaç senedir silahlı İslamcılar çok daha gelişmiş
durumdalar.
Bazı
gözlemciler, İslamcı partilerin seçimlerdeki başarılarının düşmesini Cezayir’de
İslamcılığın zayıflamasının bir kanıtı olarak yanlış okumaktalar. Islah ve
Nahda partileri ile Toplum ve Barış Hareketi kendi aralarında bölünmüş durumda.
2012 seçimlerinde bu partiler Yeşil Cezayir İttifakı adı altında bir araya
gelmeye çalıştılar; ama buna rağmen meclisteki 462 sandalyenin sadece 48’ini
kazanabildiler.
Bu son
derece yanıltıcıydı. Zira İslamcı liderler taktik değiştirdiler. Sandıklar
yoluyla iktidarı elde edemeyeceklerini çok evvelden fark edip başka araçlara
yöneldiler. Kamu ahlakının kendinden menkul koruyucuları olarak, okul
müfredatlarının “İslami bilim”e odaklanmasını sağlamak için kampanya yürüttüler
ve hükümetin kadınları erkeklerin “himaye”si altında tutan “aile kanunu”nu
değiştirmesini engellemek için toplumsal nüfuzlarını kullandılar. Kadınların
başlarını örtmesini ve erkeklerin sakal uzatmasını bakanlıklardan talep eden
fetvalar yayınladılar (…)
Son
birkaç yıldır Cezayir’de başörtü normalleşti; (%90’ı şehir dışında olmak üzere)
kadınların yaklaşık %70’i artık başörtülü. (…)
Ve
bütün bunlar devlet başarılı bir şekilde formel İslamcı etkisine karşı koyarken
yaşandı. Cumhurbaşkanı Bouteflika gittiğinde ise İslamcıların, Cezayir
dışındaki kardeşlerinin de iteklemesiyle, durumdan istifade edecekleri aşikâr.
Siz Cezayir ve muhtemel geleceği hakkında basında haber bulmakta zorlansanız da
Avrupa hükümetleri demlenmekte olan krizin neye benzeyeceği konusunda aylardır
kafa yormakta.
Cezayir’de
patlayacak bir iç savaş devasa miktarda bir mülteciye yol açacaktır. Bir uzman
bana dedi ki “10 ila 15 milyon Cezayirlinin ülkesini terk etmeye çalışacağını
bekliyoruz.” Cezayir’in tarihini göz önüne alırsanız kurtarılmayı
bekleyecekleri adres belli: Fransa. AB’ye etkisi itibarıyla, bahsi geçen
rakamın küçücük bir kısmı dahi Suriye İç Savaşı’nın etkisini gölgede
bırakacaktır. Mülteci krizinin Avrupa’da zaten yol açtığı mevcut siyasi travma
dikkate alındığında kitlesel bir Cezayirli göçü muazzam tehlikelere yol açacaktır.
Kimse
Bouteflika’nın daha ne kadar yaşayacağını bilmiyor. İç savaşın ne denli hızlı
gelişebileceğini de kestiremiyoruz. Ancak eğer ki önümüzdeki nisan ayında
yapılacak Fransız cumhurbaşkanlığı seçimlerinden evvel kriz patlak verip de
Cezayirli mülteciler Fransa topraklarında beliriverirse –ki her iki senaryo da
imkânsız değil– Marine Le Pen ve Ulusal Cephesi’ne zafer kazandıracak bundan
daha iyi bir gerekçe pek de olmasa gerek.
Tabii
ki Fransız makamlarının kuvvetle muhtemel addettikleri Fransa’da yeni İslamcı
terör saldırıları hariç… Hatta Cezayirli radikallerin ani bir akınıyla bu, çok
daha muhtemel bir hal alacaktır. Bir Le Pen zaferi ise Brexit’i neredeyse
anlamsız bir hale getirecektir; hele de Le Pen’in Fransa’nın AB üyeliğini
referanduma taşıma vaadinden sonra. Fransa’nın AB’den çıkmasıyla, yani
Frexit’le birlikte İngiltere’nin terk edeceği bir AB de fiilen kalmayacaktır.
Tabii
ki bu senaryo bir dizi “eğer ki”ye bağlı. Ancak eğer ki bunlardan bir veya
ikisi gerçekleşirse –nisan ayındaki seçimlere kadar Bouteflika ölmese dahi–
sonucun daha az dramatik olma ihtimali epeyce düşük. Bir Cezayir iç savaşı ve
bunun doğuracağı mülteci krizi Fransa’yı temelden sarsacaktır. Önümüzdeki
dönemde Elysée Sarayı’nda ister [sağcı] Fillon olsun isterse [aşırı
sağcı] Le Pen, Fransız cumhurbaşkanı ve (onun AB’deki mevkidaşları) AB
için bardağı taşıran son damla olabilecek bir krizle boğuşmak zorunda
kalacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder