YENİ
BİR ‘ARAP BAHARI’NIN ELİ KULAĞINDA MI?
Benjamin
Weinthal (Demokrasiyi Savunma Vakfı
araştırmacısı)
The
Jarusalem Post, 1.12.2016
Tercüme:
Zahide Tuba Kor
Ortadoğu’nun
dört bir yanında Arap devletlerinin karşı karşıya kaldığı devasa meydan
okumalara dikkat çeken salı günü (29 Kasım 2016) yayımlanan BM raporunun belki
de en işe yarar bilgisi, bölgede eli kulağındaki genç isyanının alarm
zilleriydi.
15-29
yaş arası Arap gençlerin giderek artan rahatsızlıklarına dair rapordaki
bulgular, hiç şüphesiz İsrail güvenlik aygıtının zihnini meşgul edecek.
2016
Arap İnsani Gelişim Raporu’nu kaleme alanlara göre, “Mevcut tahminler, Arap
coğrafyasının çatışmalara karşı dayanıksız olan ülkelerinde nüfusun 2010’da 250
milyonken 2020’de 350 milyona yükseleceği yönünde. Bu sayının 2050’de iki
katına çıkması bekleniyor. Çatışmalarla malul Arap ülkelerinin sayısı 2002’de 5
iken 2016’da 11’e ulaşmış durumda.”
2011’de
başlayan Arap Uyanışı’nın –veyahut artık popülerliği azalan Arap Baharı’nın–
nedenleri, hala daha capcanlı duruyor ve İslam’ın merkezinde ve Kuzey Afrika’da
etkinliğini koruyor. BM raporu bölgede zaten yaygın olan istikrarsızlığı şiddetlendirecek
altı faktöre vurgu yapıyor: “Uygun iş fırsatlarının kısıtlılığı, zayıf siyasi
katılım, kalitesiz sağlık ve eğitim hizmetleri, toplumsal farklılıkların kötü
yönetimi, cinsiyet eşitsizliğini artıran geçmişten miras kavramların ve
uygulamaların yaygınlığı, kalkınmanın kazanımlarından toplumu mahrum bırakan
uzatmalı çatışmalar.”
İster
monarşilerin başındaki krallar/emirler isterse otoriter askeri liderler olsun,
eğer ki Arap ülkelerinin liderleri genç Arapların ilerlemesini engelleyici
faktörlere çözüm bulamazlarsa, raporun tahminine göre, [bu gençler] “insan
güvenliğini tehdit edici kemikleşmiş toplumsal istikrarsızlıkların etkili bir
kaynağı haline gelecekler.”
Önümüzdeki
tehlikeleri daha da vurgulayıcı bir başka veri ise yine Salı günü The Economist’te
yer alan şu bilgiydi: “Araplar, dünya nüfusunun %5’ini teşkil ediyorlar, ancak
dünyadaki terörizmin ve mültecilerin yarısını oluşturuyorlar.”
274
sayfalık BM raporu, katliamların, cinsiyet ayrımcılığının, yaygın iktisadi
yolsuzlukların ve radikal İslam’ın kaynağı olarak mesela Suriye diktatörü
Beşşar Esed’in veya Cezayir’in [Z.T.K. yaşı ve hastalığı nedeniyle] ülkesini
yönetme ehliyetinden mahrum Abdülaziz Bouteflika’nın ismini vermeme noktasında
çok dikkatli davranmış. Bu listeye eklenebilecek daha nice Arap lideri var. (…)
Ortadoğu
konusunda derin uzmanlığı bulunan eski bir İsrailli diplomat The Jerusalem
Post’a şunları söyledi: “En büyük problem, devletin milli kaynakların
ekseriyetini elinde tutması ve genç ve yeteneklilerin gerçek anlamda her türlü
serbest piyasa inisiyatifini boğması. Devlet, bol kepçe dağıttığı
sübvansiyonlarla ‘barış’ı satın alabildiği sürece işler yolunda. Ancak bu
değiş-tokuş çöktüğü anda sıkıntılar başlar... Serbest piyasa diye bir şey yok,
(gençlerin birçoğu bu alanda eğitim görse dahi) ileri teknoloji yok ve en
önemlisi yolsuzluklar alıp başını gitmiş. Bütün bunlar öngörülebilir gelecekte
durumu daha da körükleyecek unsurlar.” Peki çare var mı? “Sadece külli bir iç
patlama. Geri kalan her şey geçici ağrı kesiciden ibaret. Eğer ki nüfusun
yarısının gideceği hiçbir yer yoksa ilerleme şansı da yoktur.”
Bu
analiz raporun temel sonuçlarından birini de açıklıyor: “Giderek büyüyen bu
toplumsal eşitsizlikler insanları isyana teşvik ediyor. Gençler isyanların ön
saflarındaydılar: Yolsuzluk ve çarpık gelişme onları ümitsizce toplumsal
hareketlenmeye sevk etmişti.”
Yerinde
sayan Arap dünyasında aldatıcı sükûnet çağı artık geçti gitti. Raporun ileriye
dönük tavsiyeleri bölgedeki çatışmanın en temel faktörü olarak İsrail’e
saplanıp kalmakla çelişiyor. Rapor 29 defa İsrail’den bahsediyor ve şu iddiayı
dillendiriyor: “Filistinlilerin davası, (…) bölgedeki en büyük ve en ciddi
varoluşsal tehdit.”
BM
araştırması, [Z.T.K. merkezi Doha’da bulunan] Arap Siyasi
Çalışmalar ve Araştırma Merkezi’nin 2015 yılı Arap fikir endeksine atıfta
bulunuyor: “Araştırmaya dâhil olanların %75’i Filistin davasını sadece bir
Filistin meselesi değil, aynı zamanda bir Arap meselesi olarak görüyor ve
%85’’i de ülkesinin İsrail’i tanımasına karşı çıkıyor.”
Yaklaşık
altı yıldır devam eden Suriye İç Savaşı’nda on binlerce gencin hayatını
kaybetmesinden sonra bölgede tutum araştırmalarına ne ölçüde itimat etmek
gerektiğini kestirmek zor. Nihayetinde 2011’de Deraa şehrinde 15 Suriyeli genç
bir duvara “Halk rejimin düşmesini istiyor” yazdı diye rejim onları işkence
hücrelerine doldurmuştu. Acaba gerçekten Filistin-İsrail çatışmasıyla mı
meşguller? Raporun da dikkat çektiği üzere, “Gençlerin kendi kapasitelerinin ve
haklarının bilincine varması, onları marjinalleştirip fikirlerini ifade etme,
aktif katılım veya hayatlarını kazanma yollarını engelleyen acı gerçeklikle
çarpışıyor.”
Rapor
bölgenin her yerinde yaygın olan Amerikan karşıtlığına ve Antisemitizme hiç
atıfta bulunmamış. Köktenci teolojiye inanç dolaylı olarak ele alınmış:
“Gençler, kimliklerin şekillenmesindeki merkezî rolünden istifade etmek için
dini kötüye kullanan grupların kurbanı olmaya açık vaziyette.”
Raporda
Müslüman Kardeşler gibi siyasal İslamcı hareketlere tek bir defa referansta
bulunulmuş. Tanınmış Ortadoğu tarihçisi Bernard Lewis’in 2011’de The
Jarusalem Post’a verdiği şu demeçlere ayna tutan hiçbir uyarı yok: “Ben
(Müslüman Kardeşlerin) herhangi bir şekilde sevecen ve tehlikesiz olduğunu
düşünmüyorum. Bence son derece tehlikeli bir radikal İslamcı hareket. Eğer ki
iktidara gelirlerse bunun sonuçları Mısır için bir felaket olur.”
Oxford
Üniversitesi Ortadoğu tarihçisi Eugene Rogan Araplar: Bir Tarih (The Arabs:
A History, 2009) başlıklı kitabında diyor ki “Eğer Arap halkları insan
haklarına ve hesap verebilir yönetime, güvenliğe ve iktisadi büyümeye kavuşmak
istiyorlarsa inisiyatifi kendileri ellerine almak zorunda kalacaklardır.”
(...)
BM
raporu değişim konusunda asıl sorumluluğu Arap dünyasındaki yönetici sınıfa
yüklüyor.
Önümüzdeki
süreçte Arap dünyasında daha nice Arap isyanları ve kendini yakarak Arap
Baharı’nın kıvılcımını çakan Tunuslu seyyar satıcı Bouazizi’nin izinden giden
daha nice bireysel protestolar yaşanacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder