DONALD
TRUMP VE DIŞ POLİTİKA SARKACI
Robert
D. Kaplan (Amerikalı dış politika yazarı; Yeni Amerikan Güvenliği
Merkezi kıdemli araştırmacısı)
National
Interest, 22.12.2016
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Her
yeni yönetim, kendisini önceki yönetimden ayırt etmekle işe başlar. Özellikle
de aynı partiden yeni bir başkan seçildiğinde yeni ekip kendisini bir
öncekinden ayırmak amacıyla iki kat fazla çalışır. Mesela Baba Bush, selefi
Ronald Reagan’la aynı partiden olmakla kalmayıp üstelik bir de onun başkan
yardımcılığını yürütmekteydi. Dolayısıyla Reagan, genellikle Wilsoncu bir dünya
görüşünün destekçisiyken Baba Bush, selefine kıyasla çok daha profesyonel bir
dış politika ekibiyle kendisini hemen bir realist olarak sundu. Yeni başkan
seçilen Donald Trump’ın ise böyle bir derdi yok. Zira Demokrat bir yönetimin
ardından Cumhuriyetçi bir başkan olarak koltuğa oturacak. Barack Obama’dan
kendisini ayrıştırmak için öyle çok fazla bir çaba göstermek zorunda
kalmayacak.
(…)
Her halükarda Trump’ın ekibi, ne denli farklı olduğunu göstermek için Obama’nın
dizginleyiciliğiyle Oğul Bush’un Afganistan ve Irak’taki saldırganlığı arasındaki
genişçe alanı doldurmaya çalışacak. Tehlike şu: IŞİD’e karşı Obama’dan daha
fazla saldırganca, ama Bush yönetiminin Irak’ta sergilediğinden daha az
saldırganca hareket etmeye çalışırken Trump, bir yerlerde gereğinden fazla
sorumluluk üstlenecek.
Biz,
Afro-Avrasya’daki herhangi bir çatışma bölgesinin daha evvel hiç olmadığı kadar
diğer herhangi biriyle yakından bağlantılı olduğu, olayların ve felaketlerin
tarihte daha evvel hiç görülmediği bir oranda ortaya çıktığı bir aşırı hız
dünyasında yaşıyoruz. Dolayısıyla herhangi bir yerde batağa saplanmanın
maliyeti daha evvel hiç olmadığı kadar yüksek. ABD’nin temkinli olması gereken,
sadece –Ukrayna, Suriye, Güney Çin Denizi gibi– coğrafi temelli çatışmalar
değil; siber saldırılar ve iyice yayılan salgın hastalıklar gibi alışılmadık
patlamalar da her an yönetimleri hazırlıksız yakalayabilir. Medya, her
yönetimin yaşanan her zulme karşı kapsamlı bir karşılık vermesi arzusunda;
ancak bu, dış politika felcine yol açabilir. ABD birçok krize aynı anda cevap
üretme kapasitesine sahip olsa da en üst karar alıcıların her bir gün
yapabileceği şeyler sınırlı. Bu yüzden endişem tek bir belirli olay değil, bir
olaylar şelalesiyle karşı karşıya kalmak.
Suriye
meselesi Washington için artık bir saplantı haline gelmiş durumda. Yeni yönetim
bu konuda kesin sonuca ulaştırıcı bir şeyler yapmak isteyecektir. Ancak
Suriye’de belirleyici her tür askeri hareket, yeni ekibin henüz geniş
Ortadoğu’da ve dünyanın geri kalanında neler olup bittiği konusunda fazlaca bir
fikri olmadığından, ciddi bir batağa saplanma riskini de beraberinde getiriyor.
Suriye zaten mahvolmuş durumda. Beşşar Esed’in görevden alınmasının iç savaşı
bitireceği de kesin değil. Bu arada İsrailliler durumu o denli ustalıkla ele
aldılar ki çatışmaların sürmesi artık onları tehlikeye sokmayacak. ABD’nin en
temel endişesi, Ürdün’deki rejimin ayakta kalmasını sağlamak olmalı. Ürdün’ü
koruyup kollamak, yeni Trump ekibinin Suriye’de herhangi bir askeri
politikasının başlangıç noktası olmalıdır.
Daha
geniş resme bakarak yeni yönetim, iktisadi ve sosyal meselelerle kuşatılmış
durumdaki Moskova ve Pekin rejimlerinin göründükleri kadar istikrarlı
olmayabileceğinin de farkında olmalı. İçerideki istikrarsızlık, dış
saldırganlıklarının temel nedeni. Bu rejimler zayıfladıkça –en azından kısa
vadede– çok daha tehlikeli bir hale gelecekler. Yeni yönetimin içgüdüsü belki
(Çin’e karşı) cesurca davranmak olabilir; ama ironik biçimde [Pekin’e karşı
politikayı] dizginlemek daha evvel hiç olmadığı kadar elzem.
Özetle
yeni yönetimin görevi, müzakereler için jeopolitik bağlamı daha elverişli bir
hale getirmek amacıyla, bir çatışmaya yol açmadan, gerek Rusya’nın gerekse
Çin’in yakın çevresinde Obama’nın yaptığından çok daha fazla güç projeksiyonu
olacaktır. Bunu söylemek icraata dökmekten kolay. Trump, Oğul Bush’un aksi olan
Obama’yı taklit etmemeli. Sarkaç iki uca salınıp durmamalı, orta noktada
kalmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder