TRUMP’IN SİYASAL İSLAM’A KARŞI YAKLAŞAN CADI
AVI
Eli Lake (Bloomberg View köşe yazarı. Daha evvel the Daily Beast
web sitesinde kıdemli milli güvenlik muhabiri ve the Washington Times, the New
York Sun ve UPI’da milli güvenlik ve istihbarat konularında yazardı)
Bloomberg, 30.11.2016
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Donald Trump’ın seçim zaferinin ertesi günü
kampanya danışmanlarından ve destekçilerinden biri bir tahminde bulundu. Emekli
Korgeneral Jerry Boykin, Secure Freedom Radio podcast’inde Frank
Gaffney’e dedi ki “Bir tasfiye harekâtı göreceksiniz.” Boykin’in tahminine göre
Trump, başkanlığa geldiğinde “Müslüman Kardeşler’le ve onun paravan grupları ve
ABD’deki oluşumlarıyla ilişkisi olduğu bilinen hükümetteki görevlileri” tasfiye
edecek.
Bu tür yorumlar, Amerikan ordusunun elit
harekât birliği Delta Kuvvetlerinin kurucularından olan Boykin’den beklenir.
George W. Bush yönetiminde Donald Rumsfeld’in savunma bakanlığı sırasında
Pentagon’da çalışırken kendi Tanrısının Müslüman teröristlerin taptığından çok
daha kudretli/yüce olduğuyla övünmüştü. Ordudan emekli olmasından bu yana
Boykin, bir medeniyet cihadı adını verdiği Amerikan toplumunu ele geçirmeye
çalışan Müslüman ideologlar ağına karşı mücadele eden bir hareketin lideri.
Şimdiye kadar bu hareket gerek Cumhuriyetçi
gerekse Demokrat Parti elitlerince hep göz ardı edildi. George W. Bush da
Barack Obama da İslam adına şiddete başvuran Müslümanlar ile seçimler yoluyla
ve serbest tartışma ortamında seküler toplumlara İslami kuralları dayatmaya
çalışan Müslümanlar arasında bir ayrım yapmaya ellerinden geldiği kadar
çalışmışlardı. Irak’ta Bush, İslamcı partilerden Sünni ve Şii liderlere kucak
açtı. Obama daha da ileri gitti. Yönetimi sırasında “cihat” ve “radikal İslam”
gibi terimleri resmî FBI ve İç Güvenlik Servisi belgelerinden çıkardı. Obama,
Mısır ve Türkiye gibi ülkelerde Müslüman Kardeşler’le derin ilişki açılımı
yaptı.
Trump’ın farklı bir yaklaşım sergileyeceğine
dair kuvvetli göstergeler var. (...)
Şimdiye kadar Trump’ın kilit danışmanlarından
müstakbel milli güvenlik müsteşarı Michael Flynn, sadece aşırı terörist
örgütlerle değil, radikal İslam’la mücadele konusunda da görüşlerini ayrıntılı
bir şekilde yazılı ve sözlü olarak ortaya koydu. Yine Trump’ın başsavcı adayı
Senatör Jeff Sessions da cihadi ideoloji tehlikesiyle savaşmak üzere Soğuk
Savaş’taki “çevreleme stratejisi”ne benzer bir stratejiye ihtiyaç olduğunu
söylemişti.
(…)
Başkan Reagan döneminde Pentagon’da üst düzey
bir yetkili olan Frank Gaffney, (…) İslam hakkında çok çirkin şeyler söyleyip
yazma alışkanlığına sahip. Obama’nın gizli Müslüman olduğuna dair epeyce kafa
patlattı. (…) Federal hükümeti, İslam’ı Amerika’ya getirmeye niyetli
radikallerle işbirliği yapmakla suçladı.
Bu tür abartıları, Gaffney ve avanesini hep
iktidar çevrelerinden ve nüfuz alanlarından uzak tutmuştu. Ama artık durum
değişiyor gibi görünüyor. Gaffney, Trump’ın geçiş dönemi ekibinde olmamakla
birlikte bana, fikirlerinin ve politikalarının Trump yönetimini
etkileyeceğinden ümitvar olduğunu söyledi. Bu hafta verdiği bir mülakatta, “iyi
arkadaşım” dediği Trump’ın baş stratejisti Steve Bannon’la düzenli iletişim
halinde olduğunu belirtti. Seçimlerden evvel Trump, Gaffney’in düşünce kuruluşu
Güvenlik Politikaları Merkezindeki kadrodan şeriat hakkında bir saatlik brifing
de almış. Gaffney diyor ki “Bazı arkadaşlarım ve yıllardır, hatta bir kısmı
onlarca yıldır çalışma arkadaşım olanlar, Trump’ın yönetimde önemli mevkilere
getirmeye karar verdiği isimler arasında.”
Bütün bunlar bizi tekrar Müslüman Kardeşler’e
getiriyor. Tıpkı bütün mükemmel komplo teorilerinde olduğu gibi bunun da
nüvesinde bir gerçeklik var. Federal hükümetin Kutsal Topraklar Vakfı hakkında
yürüttüğü takibatta Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi (CAIR) kurucularının
Müslüman Kardeşler’in Filistin kolu Hamas’la yakın bağlarına dair kanıtlar
bulduğu doğrudur. Yine FBI’ın Kutsal Topraklar Vakfı davasında Müslüman Kardeşler’in,
takipçilerine İslami yönetimi getirmek üzere Batı’daki seküler toplumları
devirme hedefini aşıladığına dair kanıtlar bulduğu da doğrudur.
Bütün bunların Amerika’ya yönelik nasıl bir
tehdit oluşturduğuna dair Gaffney’in değerlendirmesi ise son derece tehlikeli.
Gaffney, verdiği mülakatta Amerikan yönetimindeki Müslüman Kardeşler
ajanlarının listesine sahip olmadığını söyledi. Ancak bana [kanıt olarak] Obama
yönetiminde görev yapan altı Müslüman Kardeşler ajanını deşifre ettiği
iddiasındaki kendi düşünce kuruluşunun hazırladığı 10 bölümlük videoyu
gösterdi. İsimlerden birine aşinayız: Hillary Clinton’ın uzun süredir
yardımcısı olan Huma Abedin. Vakti zamanında Kongre’nin Yahudi bir üyesiyle
evli olup ondan bir çocuğu da bulunan başı açık bir kadının nasıl olup da gizli
bir İslamcı olabileceğini sorduğumda bana bir soruyla karşılık verdi: “Eğer
öyle olmasa, şu anda kendi anne-babasıyla ilişkisini nasıl hala sürdürebilir?”
Abedin ve diğerlerinden endişe duymakta
Gaffney yalnız sayılmaz. Trump’ın kendisi de ağustos ayında misafir olduğu bir
radyo yayınında Abedin ve annesinin nerede çalıştığına “bir göz atın” demişti.
Kastettiği şey, Abedin’in babasının kurduğu ve annesinin de editörlüğünü
yaptığı Journal of Muslim Minority Affairs dergisiydi. 1996-2008 yılları
arasında Huma Abedin, derginin editörleri arasında yer almış, her ne kadar
Clinton’ın kampanyasını yürüten Huma aslında o dönemde dergide herhangi bir
editörlük yapmadığını açıklamış olsa da… Ağustos ayında Washington Post’un
haberindeki gibi birçok uzman derginin radikal İslam’ın bir maşası olduğunu
tartışmakta. Oysa İran Devrimi’nden evvel siyasal İslam’ın yükselişi konusunda
alenen ilk uyarıyı yapmış tarihçi olan Bernard Lewis, bir ara derginin istişare
kurulunda yer almıştı.
Pakistan’ın eski ABD büyükelçisi olan ve
siyasal İslam’ı eleştiren nice kitaplar ve makaleler kaleme alan Hüseyin
Hakkani, gizli İslamcılara karşı yürütülen kampanyayı McCathy döneminde
Marksist akademisyenlere yönelik tasfiye harekâtına benzetiyor. (…)
Trump yönetiminin daha hala başındayız. Ancak
böyle bir tasfiyenin yaklaşmakta olabileceğine dair işaretler var. Trump’ın
yendiği Cumhuriyetçi aday adaylarından Senatör Ted Cruz’un dışişleri bakanından
incelenmesini talep ettiği Müslüman Kardeşler’in yabancı bir terör örgütü
olarak adlandırılıp adlandırılmayacağına dair bir tasarı var. Trump’ın kampanya
danışmanı Walid Phares, seçimlerin ardından bir Mısır haber kanalına verdiği
demeçte Obama Beyaz Saray’ının karşı çıktığı Cruz’un teklifini Trump’ın
destekleyeceğini belirtti.
Bunun bir kanuna dönüşmesi ne anlama gelir,
henüz net değil. Mesela Michael Flynn, Trump yönetiminin Türkiye’deki mevcut
hükümetle daha yakın çalışacağı fikrini piyasaya sürdü ki iktidar partisi
Müslüman Kardeşler’den ilham almış bir parti. Acaba Müslüman Kardeşler’in
terörle damgalanması böyle bir işbirliğini illegal kılar mı?
Bu yaklaşımın en dramatik etkisi ise ülke
içinde olacak. Gaffney, eğer Müslüman Kardeşler bir terör örgütü ilan edilirse
“CAIR’ın göz atmaları gereken örgütlerden biri olacağı”nı söyledi.
Şeriat karşıtı hareketin önde gelen
entelektüellerinden Andrew McCarthy, zaman aşımı nedeniyle Amerikan yönetiminin
Kutsal Topraklar Vakfı davasını yeniden açabileceğinden şüpheli olduğunu bana
söyledi ve ekledi: “Ancak CAIR ve bağlı kuruluşların Müslüman Kardeşler’le
ilişkilerini daha da ileri götürme konusunu sorgulamaları gerekecek.”
Trump yönetimi tam da bunu yaparsa tehlikeli
alanlara girecektir. CAIR’in kurucularının Hamas’la da bağlantıları bulunan
İslamcılar olduğu doğru; ancak örgüt ve bağlı kuruluşlar, vakitlerinin çoğunu
Müslüman karşıtı nefret suçlarını belgelemekle geçiriyorlar. CAIR ve benzeri
örgütlere yönelik federal takibat, birçok çevre tarafından gücün suiistimali ve
Senatör Joseph McCarthy’nin cadı avına bir geri dönüş olarak algılanacak.
McCarthy dönemiyle ilgili hatırlanması
gereken şey, senatörün bu politikasıyla kendi komünizm karşıtlığı davasına
verdiği büyük zarar. İşte bu, Trump’ın radikal İslam’a karşı kendi ideolojik
savaşını nasıl sürdüreceğine karar verirken iyice öğrenmesi gereken bir
ders.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder