AMERİKAN DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI MUHALİFLERİNİN PROBLEMİ
George Friedman (Amerikalı
siyaset bilimci, Stratfor’un kurucusu ve 2015 yılına kadar başkanı,
Geopolitical Futures’ın kurucusu ve yöneticisi)
Geopolitical Futures, 20.6.2016
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
Geçtiğimiz hafta 51 Amerikan Dışişleri Bakanlığı personeli, ABD’nin
Suriye politikasını protesto eden bir bildiri yayınladı ve tüm ateşkes
anlaşmalarını mütemadiyen ihlal eden Esed rejimine karşı hava saldırısı
gerçekleştirilmesi çağrısı yaptı. Görünüşte bu son derece makul bir talep. Baba
ve oğul Esedler 1970’ten beri zulümle ve periyodik terör dalgasıyla
iktidarlarını korudular. (…)
(…)
Esedler olmadan dünyanın çok daha iyi bir yer olacağına şüphe yok. Rejim
düşene kadar Şam’ı bombalamak da ahlaki açıdan arzu edilen bir şey. (…)
(…)
(…) Esed bir ölüm kalım savaşı veriyor ve hayatı, ordusunun onun kazanma
iradesine güvenmesine bağlı. (…) Esed merhametsiz bir savaşı sürdürmekle feci
bir yenilgi arasında herhangi bir orta yolun bulunmadığı bir durumda. (…)
Dolayısıyla hava saldırılarının onu ateşkes anlaşmalarına uymaya
zorlayacağı fikri, Esed’in içinde bulunduğu durumu anlamaktan epeyce uzak. Tek
gerçekçi seçenek ise rejimi devirmek için hava kuvvetlerini kullanmak. Bunu
imkan dahilinde farz edelim; peki acaba bu iyi bir fikir mi?
İç savaşın başında bu mükemmel bir fikir olabilirdi. Ama artık güç
mücadelesi veren birçok berbat grup var ortada ve bunların en başında da İslam
Devleti (İD) geliyor. Şu anda İD, kontrolündeki alanlardan geri çekiliyor ve
bana göre bunun temel sebebi, stratejik bir karşı-saldırı için kuvvetlerini
muhafaza etmek. Bu fikrimde yanılmış olsam bile, İD’in mağlup edildiğine dair
henüz ortada hiçbir emare yok.
ABD Suriye’de Irak’a benzer bir durumla yüzleşiyor. (…)
Suriye’de ABD, her ikisi de kendisine düşman olan Esed rejimi ve İD’le
karşı karşıya. Bunların dışında farklı ideolojilere ve kapasitelere sahip bir
dizi muhalif grup var. Bir de her biri kendi oyununu oynayan Ruslar ve Türkler
devrede. Peki, bu şartlar altında Esed rejimi yıkılırsa boşluğu kim dolduracak?
Dışişleri Bakanlığı muhaliflerinin cevabını vermesi gereken asıl soru bu.
Eğer ki ABD, eşzamanlı olarak hem İslam Devleti’yle savaşmak hem muhalif
savaşçıların kaosuna bir düzen getirmek hem de bizzat Suriye’yi yönetmeye
çalışmak istemiyorsa rejimin çöküşünü engellemekten başka bir seçeneği yok. (…)
Muhaliflerin istediği hava saldırılarının sonucu öngörülebilir değil.
Suriye savaşını iki oyuncuya indirince bir yanda Esed, diğer yanda İslam
Devleti kalıyor. Her ikisiyle aynı anda savaşa girmek hiç de hoş olmayan
sonuçlar doğurabilir. Bunlarla sırayla savaşıp daha tehlikeli olanı öne almak
mantıklı. Ardından diğer güç kendi rızasıyla silah bırakabilir veyahut, eğer bu
gerçekleşmezse, sürecin gidişatını bizzat sen belirleyebilirsin. Savaşın
gidişatını belirlemek hayati bir konudur; zira bu, daha ihtiyatlı bir şekilde
askeri kuvvetleri konuşlandırmaya imkan verir. Şu anda Esed’e yönelik hava
saldırısı başlatmak ABD’yi hüsrana uğratabilir.
Sırayla savaşmanın en iyi örneği, İkinci Dünya Savaşı esnasında Amerikan
Başkanı Franklin D. Roosevelt’in Sovyet lider Josef Stalin’le ittifak kurma
kararıydı. Roosevelt Hitler ile Stalin’in eşit derecede birer canavar olduğunu
pek tabii ki biliyordu. Ama ikisiyle aynı anda savaşa tutuşursa
yenilebileceğinin de farkındaydı. Ayrıca Stalin’in Hitler’le savaşı
sürdürmesine izin vermesinin ABD’ye çok daha düşük maliyetli bir zafer
getireceğini de görüyordu. Dolayısıyla ahlaken eşdeğer olmakla birlikte çok
daha tehlikeli olan Hitler canavarını mağlup etmek için Stalin canavarıyla
ittifakı tercih etti.
Bu bazılarının tepkisine yol açabilir. Ama Esed her ne olursa olsun bir
Stalin değildir ve onunla bir ittifaka girmek de gerekmez. Ancak şu aşamada onu
yok etmek erken olacaktır. Esedsiz bir Suriye, şu aşamada, onu sağ bırakmanın
sonuçlarından çok daha kötü olacaktır. Eğer bundan şüpheniz varsa Kaddafi ve
Saddam örneklerini hatırlamanız yeterli. Esed’le baş edeceğimiz vakit de
gelecek, ama henüz bunun sırası değil.
Daha geniş çaplı stratejik durumu dikkate almayanlar Esed rejimine karşı
hava saldırılarını ahlaki bir zorunluluk olarak görebilirler. Ama stratejik
durum dikkate alınırsa ortada çeşitli ahlaki zorunluluklar var ve hepsiyle bir
arada baş edilebilmesi mümkün değil. Roosevelt’in Stalin’e yaklaşımı örneği –ki
bu, çok daha büyük bir ahlaki meydan okumaydı– akıllara gelmeli. Her şeyin bir
önem sırası vardır ve şu anda İD Esed’den çok daha tehlikeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder