BREZİLYA’NIN
BERLİN DUVARI YIKILIYOR
Gabriel de
Arruda Castro (Brezilyalı bir gazeteci)
National
Review, 21.3.2016
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
Latin
Amerika’nın en büyük ulusu yanıyor. Bir hafta evvel en az 4 milyon kişi solcu
devlet başkanı Dilma Rousseff’in görevi kötüye kullanmaktan yargılanması
çağrısıyla sokaklara döküldü. Muhtemelen istediklerini elde edecekler. İki yıl
evvel kimse bunu tahmin dahi edemezdi. Ekim 2014’te Rousseff, ikinci dönem
devlet başkanlığı için yemin etmişti. Akıl hocası olan Brezilya’nın en popüler
devlet başkanı ve İşçi Partisi lideri Luiz Inácio Lula da Silva’nın halefiydi –
Silva o denli popülerdi ki muhalefettekilerin çoğu ona meydan okumaktan
korkardı.
Ama 17
ay sonra Dilma makamını korumakta zorlanıyor, hükümete destek tarihi dip
noktasına indi ve Brezilya, tarihinin en büyük sokak gösterilerini seyrediyor.
Peki ne değişti?
İsyanın
sebeplerinden biri iktisadi. İkinci kez seçilmesinin hemen ardından Dilma’nın
halka yalan söylediği ortaya çıktı. Geçici mal/emtia bolluğu sayesinde 10 yılı
aşkın süredir devam eden kontrolsüz harcamanın ardından –sürpriz bir
şekilde(!)– hükümet insanların paralarını tüketti. Brezilya ekonomisi 2015’te
%3,8 küçüldü ve piyasada bu yıl da benzer bir düşüş olacağı tahmin ediliyor.
İşsizlik ve enflasyon kontrolden çıkıyor.
Dilma
ve partisine yönelik isyanın ana sebebi, hem kendi (hem de Lula’nın) döneminde
hükümetin işlediği kabarık suçlar listesi. Müfettişlere göre sadece devlet
petrol şirketi Petrobras rüşvet ve yolsuzluk yüzünden en az 5 milyar dolar
kaybetti. Şahsi zenginleşmenin yanısıra bu para siyasi kampanyalarda ve
bölünmüş Brezilya kongresinde siyasi partilerin desteğini satın almada
kullanılmış.
Şu anda
kongrede 25 parti temsil ediliyor ve vekillerin %90’ı iki ayrı gruba ayrılıyor:
solcular ve ideolojik olmayanlar – ki bu ikinci grup, güç ve para karşılığında
her hükümeti destekleyebilir durumda. Yolsuzluk ağı o denli yaygın ki bunu
görmemek imkansız. Brezilya yargısının bir kısmı ülkedeki cezasız
kalma/dokunulmazlık kültürünü pek de umursamıyor olabilir; ama başkentin
güneyindeki Curitiba’dan bir federal hakim ve bir grup savcı için bu geçerli
değil. Alelade bir kara para aklama davasını soruştururken iktidardaki partinin
uyguladığı karmaşık şemayı ortaya çıkardılar. Ülkenin güçlü siyasilerini ve en
zengin adamlarını hapse atmaktan bir an olsun çekinmediler. Bunların arasında
sadece Dilma ve Lula yok; aynı zamanda birçok bakan, meclis ve senato
başkanları, yaklaşık 40 kongre üyesi ve hatta en önemli muhalefet partisinin
lideri bile var. Bu Latin Amerika standardında bile oldukça fazla.
Hükümete
karşı kitlesel gösteriler 2015’te başladı ve bir hafta evvel zirveye tırmandı.
Göstericilerin ekseriyeti, siyasi herhangi bir geçmişi de öğrenci birlikleriyle
ilişkisi de hiç olmayan tarafsız genç militanlar. Çoğu sosyal demokrat olan
muhalefet liderleri umurlarında bile değil. Hükümetin Latin Amerika’daki
diktatörlere verdiği destekten nefret ediyorlar. Gençlerin ellerindeki
pankartlarda “Daha fazla Mises, daha az Marx” yazısı hiç de az değil [Z.T.K. Mises’ten kasıt, yaptığı çalışmaları liberteryen çevrelerde
etkili olan Avusturyalı iktisatçı Ludwig von Mises].
Brezilya’da artık bir şeyler değişiyor.
Son
günlerde durum Dilma ve Lula için çok daha fazla kötüleşti. Müfettişler eski
devlet başkanının bir tripleks villanın ve bir çiftliğin sahibi olduğunu
saklamaya çalıştığına artık ikna olmuş durumdalar. Tutuklanmaktan korkarak,
yargı dokunulmazlığına kavuşacak şekilde Dilma’dan hükümette görev alması için bir
“davet” almayı başardı. Ancak Lula adalet bakanlığından yetkililerce
telefonunun dinlendiğini bilmiyordu. Lula’nın Dilma’yla telefon görüşmelerinden
birinden anlaşıldı ki onu bu göreve atama teklifi için ileri sürülen sebepler
gerçek değil. Aynı gün binlerce gösterici devlet başkanlığı sarayını kuşattı.
Brezilya anayasa mahkemesi Lula’nın bakanlar kuruluna atanması kararını askıya
aldı. Brezilya’daki hakim kanaat artık Dilma hükümetinin bittiği yönünde.
Mahkeme
süreci zaten başladı. 2018’e kadar Brezilya, daha merkezde bir isim olan Devlet
Başkan Yardımcısı Michel Temer tarafından yönetilecek gibi görünüyor. Ardından
ne gelecek? Solun düşüşü ve demokratik sağcı hareketlerin yükselişi yepyeni bir
durum. Ancak eğer ki bu gruplar ülkenin kolektif kültüründe ideolojik bir
değişim yaratmak istiyorlarsa Dilma’nın yargılanması sadece bir ilk adım
olacaktır. Son 30 yıldır sosyalistler ve sosyal demokratlar kamu kurumlarının
ve eğitim sisteminin kontrolünü ele aldılar. 14 yıllık İşçi Partisi yönetimi de
ahbap-çavuş kapitalizminin yıkıcı uzantılarını çevreye yaydı. Bu şartlar
altında bireysel özgürlüklerin mücadelesini ve bireysel sorumluluk inancını
teşvik etmek hiç de kolay olmayacaktır. Bu mücadele sadece sokaklarda değil,
üniversiteler, kiliseler ve STK’lar eliyle de yürütülmeli. Brezilya’nın Berlin
Duvarı çoktan yıkıldı. Yeni bir ülke inşa etmenin vakti geldi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder