YÜZLEŞME VAKTİ: ABD İLE İSRAİL’İN
ÇIKARLARI ARTIK ORTAK DEĞİL
Peter Beinart (Gazeteci ve New York Şehir
Üniversitesi Gazetecilik ve Siyaset Biliminde doçent)
Haaretz, 15.7.2015
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Önümüzdeki haftalarda Amerikan Başkanı Obama
ile İsrail Başbakanı Netanyahu İran nükleer anlaşmasıyla ilgili binlerce söz
söyleyecek. Ama zikretmeyecekleri bir şey var: Amerika ile İsrail’in çıkarları
artık farklı.
Obama bunu söylemeyecek; zira aksi bir durum,
sağ kanadın Yahudi devletini umursamadığı iddialarını doğrulamış olur.
Netanyahu da söylemeyecek, çünkü Amerikalıları, İran’la anlaşmanın sadece
İsrail için değil kendileri için de kötü olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Ama bu
basit gerçeği idrak etmeden her iki ülkede oynanmakta olan oyunu (drama)
anlayamazsınız.
Amerika’nın hayati çıkarı İran’ın nükleer bir
silah elde etmesini önlemek; zira aksi bir durum yeryüzünün en az istikrarlı
bölgelerinden birinde nükleer silah yarışını ateşleyebilir. Ortadoğu’da yeni
bir savaşı önlemek de Amerika’nın hayati çıkarlarından biri, zira sonuncusu
Amerika’ya pahalıya patlamıştı. Bunlar sadece Obama’nın öncelikleri değil, aynı
zamanda Mitt Romney’nin de. Bu nükleer anlaşma, kusurlarına rağmen söz konusu
çıkarları herhangi bir alternatifine kıyasla daha iyi sağlayacaktır. Tüm dünya
güçlerince desteklenen bir anlaşmadan Amerika’nın çekilebileceğini ve ardından
da –çoğunun İran’la güçlü iktisadi bağları olduğu bir ortamda- bu güçlerden
mevcut küresel yaptırımları sürdürmekle kalmayıp daha da artırmalarını beklemek
hayal mahsulü. Mayıs ayında İngiltere’nin Washington büyükelçisi, eğer nükleer
müzakereler çökerse “yaptırımların muhtemelen daha da aşınmasına şahit
olacaksınız” dedi. Almanya’nın büyükelçisi de “eğer diplomasi başarısız olursa
yaptırımlar sisteminin çözüleceği” tahminde
bulundu (…)
Ama eğer İran’ın bomba üretmesini barışçıl bir
şekilde engellemek Amerika’nın hayati çıkarıysa İran’ı zayıf tutmak hayati bir
çıkarı olamaz. İran’ın bazı kirli örgütleri ve rejimleri desteklediği doğru (…) Ama bunların hiçbiri
ABD’ye doğrudan bir tehdit değil. Bunların hiçbirinin Amerikan topraklarına bir
terör saldırısı düzenleme ihtimali yok. Bunu yapma ihtimali en fazla olanlar
el-Kaide ve IŞİD gibi gruplar tarafından örgütlenen veya ilham alan Sünni
cihatçılardır. Ki bu gruplara karşı savaş veren de İran.
Bu, Amerika’nın İran’ın Ortadoğu’da tahakküm
kurmasını istediği anlamına gelmez. İran ile Sünni (ve Yahudi) düşmanları
arasında istikrarlı bir güç dengesi kurmak istiyor. Ama İran’ı ve vekillerini
zayıf tutmak için İran’ın bomba üretimine giden yolu barışçıl bir şekilde
sınırlandırmasını içeren bir anlaşmayı Amerika’nın baltalaması mantıklı değil.
İsrail’in çıkarları farklı. Evet, Netanyahu
İran’la anlaşmanın nükleer silaha giden yolu engellemeyip önünü açacağını
söylüyor (…) Netanyahu İsrailli Yahudi siyasetçilerin ekseriyeti gibi İran’ı
zayıf tutmanın İsrail’in hayati çıkarı olduğu görüşünde. Onları korkutan şey,
nükleer anlaşmanın İran rejimini uluslararası alanda meşrulaştırması ve
yaptırımları sonlandırması ki bu da Tahran’a çok fazla para akışını sağlayacak.
Netanyahu’nun nükleer anlaşmayı baltalaması halinde, İran’ı bomba üretmekten
uzak tutacak makul bir alternatif olamayabilir (…)
İsrailli liderlerin bu şekilde düşünmesi
anlaşılabilir. Amerikalıların endişelendiği terörizm, İran’la savaşan el-Kaide
ve IŞİD’den gelecek olanlar. İsraillilerin terörizm endişesiyle geceleri
yatarken düşündükleri ise İran’ın fonladığı Hamas ve Hizbullah (…) Hamas ve
Hizbullah ABD’ye kıyasla İsrail için çok daha büyük bir tehdit.
İsrailli yetkililer bunu açıkça kabul
ediyorlar. Geçen yaz Michael Oren “Şiilere nazaran Sünniler daha küçük şeytan”
dedi. Yine İsrail eski ordu istihbarat şefi Amos Yadlin mart ayında Wall
Street Journal’a verdiği demeçte “Hizbullah ve İran’ın İsrail’e yönelik en
büyük tehditler olduğuna hiç şüphe yok. Yine bir düşman olan radikal Sünni
İslamcılardan çok daha büyük bir tehdit (…)” Netanyahu’nun [ABD’deki] Cumhuriyetçi müttefikleri dahi bunu söylemeyecektir;
çünkü bu Amerikan bakış açısına göre doğru değil (…) Onlar IŞİD’den dem
vuruyorlar.
İsrail ile Amerika’nın çıkarlarının farklı
olduğu Netanyahu’yu hiç şaşırtmamalı. Nihayetinde Siyonizmin temel
prensiplerinden biri şudur: Dış güçlere –[Siyonizme] sempati duyanlar da
dâhil-, hiçbir zaman tam anlamıyla güvenilemez. Dolayısıyla Yahudiler, kendi
güvenlikleri için bir daha asla kendilerinden başkasına güvenmemeliler. Bu tam
da Netanyahu’nun yaptığı. Altı yıldır dünyaya bunun 1938 olduğunu tekrarlayıp
duruyor, Barack Obama’nın Neville Chamberlain olduğunu ima ederek. Altı yıldır
İsrail’in işi kendi eline alacağı konusunda uyarıyor. Ama hala bunu yapmadı. Ve
altı yıl sonra bugün Kongre’ye Obama’nın nükleer anlaşmasını katletmesi için
yalvarır hale geldi.
Muhtemelen Netanyahu askeri bir adım atmaya
kalkıştı ama Obama onu durdurdu. (…) Amerika’nın artık –İsrail’in değil- kendi
çıkarları peşinde koştuğunu görünce şaşırmamış olmalı. Bu, her iyi Siyonistin de
bekleyeceği bir şey.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder