DIŞ POLİTİKALARIN
ÇATIŞMASI
Maxim Trudolyubov (Rus gazetesi Vedomosti’nin yazarı ve eski
editörü, Kennan Enstitüsü kıdemli üyesi)
Wilson Center,
16.2.2016
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
(…)
(…) İster kasıtlı olsun isterse
zorunluluktan, Kremlin’in şimdiye kadar Suriye’de başarabildiği sonuç, Ukrayna’daki
başarısının aslında bir benzeri. Brookings Enstitüsü Direktörü Strobe Talbott
bu durumu, “Putin’in yeni hamleleri/gambitleri” –yani “sözde bir ateşkes [ilanı],
fiili bir bölünme [yaratma] ve bir Rus nüfuz alanı [oluşturma]-
olarak açıkladı.
New
York Times yazarlarından Roger Cohen, bu hafta yayınlanan yazısında
Putin’in Suriye’de galibiyetini ilan etti. (…) Keza The Wall Street Journal
başyazısının başlığı da “Putin’in Suriye zaferi” idi: “Geçen yıl Moskova
Suriye’ye ayak bastığında Sayın Obama’nın tahmin yürüttüğü gibi bu, Rusya’nın
bir ‘bataklığı’ değil. Sayın Putin, Doğu Akdeniz’deki stratejik pozisyonunu
sert ama sınırlı bir askeri müdahaleyle konsolide etti… Önümüzdeki ay yapılacak
müzakerelerde çatışmayı ‘dondurabilir’, tıpkı 2008’deki Gürcistan işgalinde ve
geçen yılki Minsk Anlaşması’yla Ukrayna’nın doğusunda uyguladığı taktik gibi.”
(…)
(…) Daha ilginç
olan ise Rusya tarafında Batı’dakine denk zafer kutlamaları yok.
Amerikalı
yorumcular ülkelerinin dış politikasının övünülecek bir tarafı olmadığını
düşünebilirler. Ama zafer kazandığı zannedilen Rusya’nın da övünecek bir şeyi
yok. Rus yetkililerden hiçbiri, Moskova’nın dış politika hedeflerinden, yani
başka ülkelerin topraklarından parçalar koparmak, sözde ateşkesler sahneye
koymak veya dondurulan çatışmalar ve ekonomik kara delikler yaratmakla
böbürlenmeyecektir. Rusya’nın yarattığı kanundışı bölgeler/alanlar listesi
oldukça kabarık; ama Rusya açıkça bunun [hedeflediği] bir politikası
olduğunu kabul edemez ve etmeyecektir de.
Kremlin’e yakın
yetkililer ve yorumcular kendilerini muzaffer değil, baskıya uğrayan ve yanlış
anlaşılan taraf olarak görüyorlar. (…)
Batı’daki
birçoklarının saldırganca olmakla birlikte başarılı bulduğu dış politika,
anlaşılan o ki Moskova’da Batı fesadına ve Rusya’da rejimi değiştirme çabasına
karşı bir dış savunma hattı olarak görülüyor. Batı’da birçoklarının kasti kara
delikler üretme stratejisi olarak gördüğü şey, aslında Kremlin’in algıladığı
meydan okumalara karşı siyasi sistemini ümitsizce savunma girişiminin bir sonucu
olabilir.
(…) Rusya,
müzakere pozisyonunu güçlendirmek için sahada emrivakilerle değişiklikler
yaratmak üzere güç kullanmaya bel bağladı.
Kremlin’in dış
politika takım çantası oldukça sınırlı. Moskova gönülsüzce de olsa yumuşak güce
yönelmeye zaman zaman kalkıştı; ama bu hiçbir zaman stratejik veya inandırıcı
olmadı. Kırım’ın ilhakından ve bir dizi tek taraflı adımdan sonra Moskova ile
Batı arasındaki güven düzeyi, belki de “ilk” Soğul Savaş’ın zirveye ulaştığı
dönemdeki kadar düşük.
Karşılıklı
güvenin veya inandırıcılığın yokluğunda Kremlin, Rusya’nın çevresindeki
çatışmaları içten içe kaynar halde tutmayı tercih ediyor. Isıyı artırıp
azaltabilmek Moskova’nın halen elinde duran birkaç inandırıcı dış politika
manivelasından biri. Ancak bu ilkel araca sürekli bel bağlamanın bedeli, Rus
toplumunun komşuları Gürcistan, Ukrayna, Kazakistan ve hatta Belarus’tan
sürekli uzaklaşması/kopması anlamına geliyor. Aynı şekilde Moskova, Sünni
güçler arasından bilhassa Suudi Arabistan ve Türkiye gibi zorlu/dişli düşmanlar
kazanmayı da artık başardı. Suriye’deki durumun Ukrayna’dan çok farklı olduğu
akılda tutulmaya değer. Rusya’nın Ukrayna’ya müdahil olduğu düzeyde Türkiye de
Suriye’ye müdahil.
Moskova ile
Washington’ın dış politikaları çok farklı iki siyasi söylemin dışa vurumu.
Putin’in dış politikası, yıllar yılı Batı’yla çevrelenmenin ve algılanan
aşağılanma duygusunun bir ürünü. Moskova’nın üzerinde çokça titizlendiği iç
reformlardan biri ordunun reformu oldu ve kısmen bunu başardı da. Kremlin
“Rusya’nın geri döndüğü”nü dünyaya ispatlamaya hevesli. Bunun dışında her şey
ikincil önemde ve Rus toplumu da bu konuda mutabık görünüyor.
Amerika’nın
durumu ise neredeyse tam aksi yönde. Obama’nın dış politikası, yıllar yılı [iç]
kaynakların dış gayeler/ülküler uğruna (Afganistan’a bitmek tükenmek
bilmeyen müdahillik, Irak’ta “üç trilyon dolarlık savaş”) tüketildiği
algılamasıyla şekillendi. Mevcut Beyaz Saray’ın gerek “saçma sapan işler
yapmayın” gerekse
“arkadan yönetme” yaklaşımının
tüm gayesi, aslında çatışmalardan tedrici bir şekilde çıkıp iç
meselelere odaklanmaktı.
Rusya ve ABD
siyaseten ve hatta iktisaden zıt yönlerde ilerliyorlar. Her iki taraf da ayrı
telden çalıp kör dövüşü yapıyor. (…)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder