Z. Tuba Kor, Anlayış Dergisi, Sayı: 68, Ocak 2009, sf. 24-26.
NOT: Her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
NOT: Her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
27 ARALIK Cumartesi günü öğle saatleri… Ocak sayımızı tamamlayıp baskıya göndermek üzereyken bir anda ajanslara o meşum katliam haberleri düştü. İsrail yine Gazze’de katliam yapmıştı, hem de daha önce hiç olmadığı şekilde. Altmış savaş uçağının katıldığı operasyonun ilk saatlerinde 200’ü aşkın Filistinli hayatını kaybetmişti. Gece boyunca devam eden saldırılarda ölü sayısının 300’ü bulduğu, yaralıların ise 700’e yaklaştığı bölgeden gelen haberler arasındaydı. İlk şok saldırının hedefi ise mezuniyet töreninin yapıldığı bir polis merkeziydi ve aralarında Hamas’ın üst düzey güvenlik görevlilerinin de bulunduğu 140 polis hayatını kaybetmişti. Hamas ile İsrail arasında imzalanan altı aylık ateşkesin 19 Aralık’ta sona ermesinin ardından bölgede tansiyonun yükseleceği zaten bekleniyordu. Ancak bu boyutta bir operasyonla değil. Saldırıların şekli, zamanlaması ve muhtemel sonuçları ayrıntılı bir değerlendirmeyi gerektiriyor.
İsrail çok uzun yıllardır Gazze’ye ve hatta genel olarak Filistin topraklarına bu denli büyük bir saldırı gerçekleştirmedi. Bir tek saldırıda bu kadar fazla can kaybı hiç yaşanmadı. Bugüne kadarki sayısız operasyonunda İsrail’in hedefleri hep çok daha sınırlıydı ve saldırılar -uluslararası kamuoyundan daha az tepki çekmek için olsa gerek- zamana yayılarak yapılıyordu. Bu defa İsrail topyekun bir saldırı başlatmış gibi görünüyor. Zira savaş uçakları Gazze’de sadece ilk gün yüze yakın hedefi vurarak bütün güvenlik birimleri başta olmak üzere Hamas’a ait birçok resmî binayı yerle bir etti. Sadece güvenlik altyapısını değil bizzat insan gücünü de hedef aldı. Bununla da yetinmedi, sivil yerleşim yerlerini vurdu. Zira ordunun açıklamasına göre, evinde silah bulunduranlardan eşleri ve çocukları canlı kalkan olanlara kadar herkes terörist kabul ediliyordu. Yani Gazze’de artık her yer ve herkes hedef olabilirdi. Öte yandan sayılı günleri kalan Başbakan Ehud Olmert de Gazze halkına Hamas’a karşı ayaklanma çağrısı yaptı. Bütün bunlar gösteriyor ki İsrail, daha önce ekonomik ve diplomatik tecritle yıldırmaya çalıştığı Hamas yönetimini bu kez askerî güç kullanarak devirmeye kararlı. Bundan sonraki süreçte uzunca bir süredir gündemde olan Hamas yöneticilerine suikast politikası yeniden yürürlüğe konabilir. Hamas’a ait bütün altyapıyı çökertmek hedefiyle (Gazze’nin tek hayat damarı olan yeraltı tünellerini de hedef alacak şekilde) yeni bir kara harekatı da gündeme gelebilir. Yine de böyle bir kapsamlı harekat karşısında direnişin pes edeceğini ve İsrail’in amaçlarına ulaşabileceğini düşünmek, Gazze ve Hamas gerçeklerinden habersiz olmak demektir. Ağır can kayıplarına rağmen direnişin silah bırakması ve Filistin davasına ihanet etmesi beklenmemeli.
Çok değil bundan on dört ay evvel Annapolis “Barış” Konferansı ile bölgede yeni bir sürece girilmiş, ardı ardına barış, en azından ateşin kesilmesi yönünde adımlar atılmıştı. Aslında mevcut çatışma ortamıyla yıpranmış olan tüm taraflar, bir yandan içeride güçlerini tahkim etmek diğer yandan Amerikan başkanlık seçimlerini bekleyerek ona göre yeni pozisyonlarını belirlemek üzere süreci adeta dondurmuşlardı. Bu sebeple Hamas ile İsrail arasındaki ateşkes geçtiğimiz ay sona erse de karşılıklı saldırıların bir müddet daha düşük yoğunlukta devam etmesi bekleniyordu. Peki, ne oldu da İsrail Gazze’ye yönelik topyekun bir saldırı başlattı?
Her ne kadar Tel Aviv, Gazzelilerin roket saldırılarını gerekçe gösterse de, bu sorunun cevabını önümüzdeki ay İsrail’de yapılacak erken genel seçimlerde aramak daha doğru olsa gerek. Zira şiddet yanlısı Likud Partisi’nin seçimlerden birinci çıkmasına kesin gözüyle bakılıyor. Mevcut hükümetin büyük ortağı Kadima Partisi’nin Eylül ayında başkanlığına seçilen Dışişleri Bakanı Tzipi Livni ve ekibi, süreci lehlerine çevirmek üzere düğmeye basmış olabilir. Zira son bir senede barış müzakerelerine katılarak güvercin görüntüsü vermeye çalışan Livni, hükümeti pasif kalmakla suçlayan ve saldırgan politikalar vaat eden rakibi Benyamin Netanyahu karşısında kaybettiği puanları, Gazze’ye kapsamlı bir saldırıyla yeniden kazanabilir. Başbakan olduğu takdirde Hamas’ı devirmeyi stratejik bir hedef olarak ilan eden Livni ve ekibi, seçimlerden evvel bunu bilfiil başlatarak inandırıcılığını artırmış görünüyor. Ne de olsa akıl hocaları Ariel Şaron, 2001’de başbakanlık koltuğuna İkinci İntifada’yı kışkırtması sayesinde oturmuştu.
Öte yandan Obama daha başkanlık koltuğuna oturmadan bölgedeki gidişatı derinden etkileyecek bir inisiyatif alan İsrail, ibrenin uzlaşmadan çatışmaya doğru döndüğü bir süreçte yeni yönetimi sıkıştırarak belirli adımlar atmaya zorlayacak gibi görünüyor. Iraklı gazeteci Zeydi “veda busesi” olarak Bush’a ayakkabılarını fırlatmıştı; İsrail’deki yönetim ise giderayak, yeni başkan Obama’ya Gazze katliamıyla “hoş geldin busesi” verdi.
İsrail saldırılarının muhtemel sonuçlarına gelince, saldırı o kadar kışkırtıcı ki Hamas ve diğer direniş örgütlerinin buna sessiz kalması mümkün değil. Önümüzdeki günlerde çatışmalar yeniden alevlenecek gibi görünüyor. Uluslararası diplomatik müdahaleyle taraflar yatıştırılamazsa eğer, bölgede tansiyon iyice yükselecektir. Zira bundan sonraki süreçte Ortadoğu’nun bütün kritik ülkelerinde seçimler var. Sandıklardan bölgede çatışmayı kaçınılmaz hale getirecek isimler çıkabilir. İsrail’in saldırılarının devam etmesi durumunda önümüzdeki süreçte üçüncü İntifada’nın patlak vermesi ve hatta tıpkı 2006’da olduğu gibi Hizbullah ve diğer direniş örgütlerinin de şiddet sarmalına dâhil olması beklenebilir. Bütün taşları yerinden oynatabilecek böyle bir ihtimal, 2008’de bölgede tansiyonu düşüren barış süreçlerinin sonunu getirebilir.
Öte yandan İsrail’in Hamas’ı devirme amacıyla “sınırlı” bir operasyonundan hiç de rahatsızlık duymayan ve üstelik bunu teşvik de eden bazı Arap rejimleri, bu akıl almaz katliamlar karşısında şaşkına dönmüş olmalı. Zira Hamas yönetimi devrilirse kısa vadede rahatlayabilirler; ancak bölge çapında çatışmaları tetikleyecek olan bu süreç, orta vadede kendilerini de vuracak bir bumeranga dönüşecektir. Filistin’in görev süresi 9 Ocak’ta dolacak olan ve Hamas’la anlaşamaması sebebiyle süreyi uzatma beklentisi de giderek azalan başkanı Mahmud Abbas’a gelince, İsrail’e sükunet telkin etmekle ve “biraz” kendisini frenleme çağrısı yapmakla yetindiği ilk açıklamasına bakılırsa, rakibinin tasfiyesinden memnun olacağa benziyor. Oysa unutuyor ki Hamas gibi bir “tehdit” faktörü yükselişe geçmeden önce İsrail kendisini adam yerine bile koymuyor, muhatap almıyordu. Üstelik Gazze’deki katliamın devam etmesi, ister istemez Abbas’ın Batı Şeria’da otoritesini iyice sarsacak ve belki de Filistinliler arasında iç çatışmaları kışkırtacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder