Z. Tuba Kor, Anlayış Dergisi, Sayı: 30, Kasım 2005, sf.66-67.
NOT: Her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
NOT: Her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
İSRAİL birlikleri ile yerleşimcilerin Gazze’den çekilmelerinin sevinci kısa sürdü. Onlarca yıldır işgale karşı mücadele veren Filistinliler, son günlerde oldukça zor bir imtihanla karşı karşıyalar: Bir yanda, tahliye etmiş olmasına rağmen Gazze’yi havadan, karadan ve denizden muhasara altına alan, saldırılarını, suikastlarını ve tutuklamalarını sürdüren ve Filistin iç işlerine müdahaleye kararlı İsrail; diğer yanda, birbirleriyle mücadele tuzağına düşmek üzere olan direniş örgütleri ve Filistin yönetimi.
Aslında Filistinliler pek çok kez benzer imtihanlarla karşı karşıya kaldılar. Ancak bu seferkini farklı kılan, İsrail’in Gazze’yi tahliye ederken uluslararası camiaya bunun, Filistinlilerin kendi kendilerini yönetebilmeleri konusunda bir “test” olduğuna ikna etmesi. Zira Gazze, 360 km2’lik küçücük bir bölge ve ileride kurulacak Filistin devletine vaat edilen toprakların sadece %6’sını oluşturuyor. Buradaki herhangi bir başarısızlık ve kargaşa, Şaron yönetimi tarafından, Filistinlilerin kendilerini yönetmekten aciz ve hatta genlerinde şiddet eğilimi taşıyan bir halk olduğunun, İsrail işgali ve onun izlediği siyasetin ise barış konusunda asıl engel olmadığının bir ispatı olarak sunulacak. Bir diğer farklılık noktası, İsrail’in tahliye ile “barış” yolunda bir adım attığını ve şimdi sıranın Filistinlilerde olduğunu vurgulaması. Atılması gereken yeni adım ise, İsrail’e yönelik saldırıların durdurulması ve başta Hamas olmak üzere tüm direniş örgütlerinin silahsızlandırılması. Bu da, Filistinlileri iç savaşa doğru sürükleyebilecek kadar çetrefilli bir konu.
İsrail’in son günlerde izlediği siyaset de bunu doğruluyor. Filistinlilerin Gazze’den tahliyeyi kutladığı bir esnada meydan gelen ve 19 ölü, 80 yaralı ile sonuçlanan şiddetli patlamalara karşılık -ki görgü tanıkları, bunu İsrail’in gerçekleştirdiğini belirtiyor-, Hamas’ın İsrail’in güneyindeki Yahudi yerleşimlerine füze atmasının ardından Şaron hükümeti, Filistin topraklarına saldırma konusunda orduya sınırsız yetki verdi. İsrail, geçiş noktalarını kapatarak tüm Filistin topraklarını abluka altına alıp Gazze’ye havadan ve karadan saldırılar başlattı. Batı Şeria’da son ayların en geniş çaplı operasyonunu düzenleyerek, çoğunluğu Hamas mensubu yaklaşık 500 kişiyi tutukladı. Batı Şeria ve Gazze’de direniş örgütlerine mensup kişilere yönelik suikastların ardından, bu örgütler de misillemede bulundu. Böylece İsrail ve Filistin arasında 8 Şubat tarihinde varılan ateşkes, 26 Eylül itibariyle fiilen sona erdi.
İsrail’in çekilmesinin akabinde saldırılara yeniden başlamasının ardında pek çok sebep var. Bunlardan ilki, Likud Partisi içinde başkanlık mücadelesinin iyice kızışması. Şaron, Filistinlilere yönelik şiddet politikası ile koltuğunu ve parti içinde kaybettiği “aşırı dinci” desteği yeniden kazanmaya çalışıyor. Diğer bir sebep ise, yerel seçimlerde başarılı olan Hamas’ın 25 Ocak’ta yapılacak genel seçimlere katılmasını engellemek. İsrail, Oslo Anlaşması ve Yol Haritası uyarınca, Hamas’ın şiddetten vazgeçerek silahlarını bırakmadığı ve İsrail devletini tanımadığı müddetçe seçimlere katılmaması konusunda ısrarlı; aksi takdirde seçimlerin gerçekleşmesini engellemekle tehdit ediyor. Son saldırı ve tutuklamalarında özellikle Hamas’ı hedef alarak, örgütü köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Gazze’den çekilmesinin ardından İsrail’i kutlama ve hatta görüşme yarışına giren Müslüman ülke liderlerinin, son saldırılar karşısında sessizliğe bürünmeleri de İsrail’in elini güçlendiren diğer bir husus.
Filistin’de ise, genel seçimlerin yapılacağı 25 Ocak tarihi yaklaştıkça ortalık kızışıyor. Güvenlik güçleriyle Hamas arasındaki mücadele özellikle ön plana çıkıyor. Filistin emniyet ve istihbarat birimleri tıpkı İsrail gibi geniş çaplı bir tutuklama kampanyası başlatmış durumda. Hamas’ın şehit edilen liderlerinden Abdülaziz Rantisi’nin oğlunun tutuklanması girişimi infiale neden oldu ve çeşitli bölgelerde olaylar patlak verdi. Aralarında polislerin de bulunduğu 3 ölü ve 50 yaralı ile sonuçlanan çatışmaların ardından yaklaşık 30 polis, Hamas’a karşı tedbir alınması talebiyle meclisi bastı. Baskının olduğu sıralarda güvenlik meselesini tartışmakta olan meclis, 5’e karşı 43 oyla mevcut kaosu önleyemediği gerekçesiyle bakanlar kurulunun iki hafta içinde feshedilmesi ve yeni başbakan ile bakanların atanması gerektiği yönünde bir karar aldı; aksi takdirde güven oylamasına gidecekleri tehdidinde bulundu. İçişleri bakanı ile güvenlik servislerinin başkanlarını da istifaya çağırdı. Ancak Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, 24 Kasım’dan evvel yeni bir hükümet kurmaya vakitlerinin olmadığını duyurdu. Talepleri karşılanmayan meclis ise, İsrail saldırılarının tırmanması dolayısıyla hükümete yönelik güvensizlik oylamasını şimdilik erteledi.
Hükümeti sarsan bu iç çatışmalara ilişkin içişleri bakanlığının verileri durumun vahametini ortaya koyuyor. Buna göre, son dönemde Filistin topraklarında iç çatışmada ölenlerin sayısı 219 ve bu sayı 2005’in ilk 9 ayında İsrail ordusunca öldürülen Filistinlilerin sayısına eşit. Filistin’deki iç çatışmaların, İsrail’in ABD’yi de yanına alarak direniş örgütlerinin silahsızlanması konusunda yoğun baskı yaptığı bir döneme denk gelmesi ise pek de tesadüf görünmüyor. Filistin yönetimi ise, marjinalleşmesinden endişe edilen Hamas’ın siyasî sürece katılmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyor. Bu arada Mahmud Abbas, tıkanan barış görüşmelerinin yeniden başlamasına ve seçimlerin zamanında yapılmasına destek sağlamak amacıyla Ekim ayında Ürdün, Mısır, Vatikan, Fransa, İspanya, ABD ve Cezayir’i kapsayan ziyaretler gerçekleştirdi. Ancak gelinen noktada bu ziyaretlerden medet ummak pek de makul görünmüyor.
Bugüne kadar Filistin’de taraflar oldukça sağduyulu davranarak kışkırtmaların ve aralarındaki ihtilafların iç çatışmaya dönüşmesini engellediler. Verdikleri mücadelenin amacından sapmasına izin vermediler. Gelinen nokta ise oldukça kritik. İçeriden ve dışarıdan gelecek meydan okumalara ve kışkırtmalara karşı taraflar oldukça uyanık ve dikkatli olmak zorundalar. İç savaşın önünü açacak gelişmelerden titizlikle kaçınmalı ve ihtilaflarını silaha başvurmadan çözmeliler. Filistinliler unutmamalı ki, dış düşmana karşı iç bütünlük en önemli silahtır. Aksi takdirde kendi kardeşleriyle mücadele ederken bir de bakacaklar ki; İsrail’in ebedî ve bölünmez başkenti ilan ettiği Kudüs ellerinden alınmış, Batı Şeria’da yanı başlarında Yahudi nüfusu artmış, etrafı duvarlarla çevrilen toprakları birbirinden tamamen koparılarak birer hapishaneye dönüştürülmüş ve en kötüsü, bugüne kadar verdikleri tüm mücadele boşa gitmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder