RUSYA’NIN
UKRAYNA’YI İŞGALİ ÜZERİNE SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARIM
Zahide
Tuba Kor
Rusya’nın
Ukrayna’yı işgalinin akabinde 24, 25 ve 28 Şubat tarihlerinde yazdığım dört
ayrı tvit zincirimi bir araya getirerek blogumda istifadenize sunuyorum.
NOT: Blogda
yer alan 850 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden
toplu olarak ulaşabilirsiniz.
24 Şubat 2022 Perşembe
Son yıllarda neden Türk
medyasını takip edemez olduğumu, uzmanım diye ekranlarda gezinenlerin
yorumlarına tahammül edemediğimi Rusya’nın bugün Ukrayna’yı işgaliyle birlikte
yeniden anladım.
Haftalardır “Rusya Ukrayna’yı işgal etmeyecek, hepsi ABD’nin uydurması” diye
sayıklıyorlardı. “Hedef Türkiye, Karadeniz’e yerleşmek için ABD olayları
kışkırtıyor, bak Zelenski bile her şey yolunda diyor” diyorlardı. İkinci Soğuk
Savaş 2014’te başladığı halde bizim medyada hala “2. Soğuk Savaş kapıda mı?”
manşetleri atılıyordu günlerdir.
Olgulara bu kadar kör ve sağır, kendi hayallerini ve arzularını gerçek gibi
sunan bir dolu adam... Belirli ideolojik gündemleri olan bu “uzman”larca nasıl
kandırıldığımızın, hatta aptallaştırıldığımızın farkına varmak için bugün çok
iyi bir fırsat. Şimdi de “Valla Rusya değil, ABD işgal ediyor Ukrayna’yı”
derlerse hiç şaşırmayacağım.
Rus tarihini, siyasetini, jeopolitiğini ve psikolojisini zerrece bilmeyen ve
anlamayanlar, 15 Temmuz’da Putin bize yardım etti diye yıllardır yıkama yağlama
yapan ve yere göğe sığdıramayanlar, önümüzdeki haftalar, aylar ve yıllarda daha
çok şoka uğrayacaklardır.
Putin Rusya’sını ucuz propagandalar dışında bilmeyen, anlamayanlar Putin’in iki
gün evvelki kritik konuşmasını defalarca okumalılar, dinlemeliler. Biz tarihi
ve jeopolitiği bilmesek de onlar biliyorlar ve unutmuyorlar.
Haftalardır yorumlarıyla çuvallayanlar şu an hala ekranlarda konuşmaya devam
ediyorlar.
Dünyada yaşanan her olayı Türkiye’ye bağlayan, Türkiye’den başka dünyayı
anla(mlandır)ma ufku olmayan, üstelik kendi ideolojik gündemini hakikat diye
bize pazarlayan zevatın bize uzman diye sunulmasına isyan ediyorum artık.
Bu ülkeye ve insanına en büyük ihanet, hakikati saklamak, çarpıtmak ve yok
saymaktır. Zira hakikatin er geç ortaya çıkmak gibi “kötü” bir huyu vardır.
Doğru düzgün bilgi edinme hakkımızı, gerçekten uzmanlara mikrofon uzatılmasını
artık daha yüksek sesle talep etmemiz lazım.
Son olarak, ekranlarda sıkça boy
gösterenlerin bir kısmı, resmi veya gayriresmi olarak Türkiye’nin güvenlik ve
dış politikasında söz sahibi insanlar. Eğer kapalı kapılar ardında da
ekranlardaki gibi akıl yürütüyorlarsa, vah memleketimin haline demekten kendimi
alamıyorum.
27
Şubat 2022 Pazar
Retweetim:
SANAL
HAFIZA SERGİSİ | “Putin yapmaz” dediler, yaptı. Televizyonda Ukrayna yorumlayan
akademisyen, gazeteci ve emekli komutanlar, ABD’nin “Rusya Ukrayna’yı işgal
edecek” istihbaratı için neler söylemişti? https://twitter.com/serbestiyetweb/status/1498006437884313612
25 Şubat 2022 Cuma
Dünden beri sosyal medya
hesaplarımdan Rusya’nın Ukrayna işgalini yorumlamamı isteyenler ve kimin
yorumlarına itibar edelim diye soranlar oldu.
Ukrayna’yı işgal edebileceğini baştan beri söylesem de Rusya uzmanı değilim;
dolayısıyla bu konuda konuşma/yazma hakkım yok. Yorumladığım takdirde, sözlerim
doğru olsa bile, eleştirdiğim insanlardan bir farkım kalmaz.
Öte yandan 2020’de BİSAV’da verdiğim 4 oturumluk “Ortadoğu’ya Yaklaşımımızda
Temel Problemler” seminerim, örneklerini ekseriyetle Ortadoğu’dan versem de
bölgesel analiz veya ülke analizi nasıl yapılmalı konusunda bir metot dersi
niteliğindeydi. Ukrayna krizine ve Rusya’ya da bu seminerde yer yer değiniyordum.
Bu semineri BİSAV TV’den dinlerseniz TV’lerde yorumcuları izlerken kimlere
itibar edip etmemeniz gerektiğini kendiniz keşfedebilirsiniz. Rusya konusu da
zihninizde netleşir. https://www.youtube.com/playlist?list=PLL8Y0JmQkP6H_nLJu39HCnGgsAMZyjhs0
Kimleri takip edelim diye
ısrarla soranlara gelince, tavsiyem (Pasaport programı yapımcısı Mete Çubukçu
gibi) sahayı yerinde takip eden veya bilenleri tercih edin; İstanbul ve Ankara’daki
sıcak yuvasından konuşanları değil. Çünkü seminerimde de bahsettiğim gibi saha
ile masa birbirinden çok farklıdır.
Ayrıca uzmanlık alanı Rusya olan ve Rus coğrafyasını iyi tanıyan
akademisyenleri de takip edebilirsiniz. Yalnız akademisyenlerin bir zaafı,
dünyanın ve liderlerin rasyonalitesinin değiştiğini bir türlü kabullenemeyip
hala makul politikalar üzerinden analiz yapmaları.
Kimlere mesafeli duralım derseniz, ülkemde şu an kendilerini yerlici-millici
gibi sunan Rus ve Çin nüfuz ajanları bolca mevcut. Ve bu ideolojik ekol,
kasıtlı olarak sahadaki gelişmeleri haftalardır çarpıtıyordu.
Bu ekolün propagandaları ABD ve Batı’ya haklı öfkemiz nedeniyle duygularımızı
okşuyor, çok hoşumuza gidiyor. Ancak sinsi bir şekilde olguları
çarpıttıklarının, Türkiye’yi Batı nüfuzundan kurtaralım derken Rus ve Çin nüfuz
alanına sokmaya ve yeni bir tür bağımlılık kurmaya çalıştıklarının farkına varmamız
gerekiyor.
25 Şubat 2022 Cuma
Yıllardır
ülkemde beni çok güldüren yaygın bir palavra vardı: ABD bir darbeci, Rusya ülkelerin
içişlerine karışmayan bir darbe karşıtı!
Putin, birkaç saat evvel Ukrayna ordusuna darbe çağrısı yaptı. “Hâkimiyeti
elinize alırsanız uzlaşmak daha kolay olur” dedi. N’apcaz şimdi!?
Bu işgalin bir hayrı olacaksa o da Rusya ve Putin’le tanışacak olmamız… Bu
tanışma, beş-altı yıldır yapılan tüm propagandaları ve üretilen kahraman Putin
mitlerini tersyüz edecek kadar travmatik olacak.
Rusya hep darbeciydi, 20. ve 21. yüzyılda nice ülkelerin yönetimlerini devirdi.
Tıpkı ABD gibi… Tıpkı her büyük gücün küçüklere tarih boyunca yaptığı gibi...
Ama dünya algımız Türkiye Cumhuriyeti sınırlarıyla sınırlı olduğu ve kendi
tecrübemizi dünyanın biricik tecrübesi sandığımız, kendi milli güvenliğimiz ve
çıkarlarımızla ilgili olmayan ülkelerde yaşananlara kulak asmadığımız için
Rusları darbe savar bir dünya kahramanı saymamız doğal!
Ama bakın ne paylaşacağım: “Putin, Erdoğan’ı tehdit etti: Gerekirse sana karşı
hemen bir askeri darbe düzenlettirebilirim; seni de Amerikalı patronunu da
Suriye’de yenilgiye uğratacağım” http://ortadogugunlugu.blogspot.com/2016/08/bir-senedir-darbeyle-ilgili-dis-basinda.html
24.9.2015’te
AWD News’te yayınlanan bu yazıyı, Amerikan ve Rus basınında Türkiye’de
bir darbe ihtimali ile ilgili yazıları ararken, 15 Temmuz’dan aylar evvel 30
Mart 2016’da bulup çevirmiştim. O dönemde dış basında darbe dedikoduları çoktan
çıkmaya başlamıştı.
(Bu arada bu haberin doğru olup olmadığını bilmiyorum. Ama Putin Rusya’sında
basının güdümlü olduğunu dikkate alırsak, en azından kendisi bizzat bunları
söylemese bile, basına böyle bir haberin Kremlin tarafından kasıtlı olarak Türkiye’ye
mesaj vermek maksadıyla yazdırtıldığı açık.)
Şunu bilmemiz gerekir ki büyük devletlerin küçük devletlere muamele tarzı üç
aşağı beş yukarı birbirine benzerdir. Biri şeytan, öbürü kahraman değildir.
Hepsi de kendi küresel menfaatleri neyi gerektiriyorsa hiç acımadan onu yapmaktadır.
Ne ahlaki ne insani kaygıları vardır.
Velhasıl, uluslararası siyaseti, hele de büyük güçlerle ilişkileri duygusala
bağlamak hiç doğru değildir. Çünkü onlar buz gibi çıkarları doğrultusunda
hareket ederler. Çıkarlarının fazlaca çatıştığı aktörlerin defterini zamanı
geldiğinde dürmekten de çekinmezler.
14 Nisan 2022 Perşembe
Tanzanya’ya bağlı Zanzibar adasından yeni dönen
bir arkadaşım herkesin Ukrayna savaşını konuştuğunu, Ukraynalı mülteciler için
dertlendiklerini anlattı. Zanzibarlılara benzerlerinin 10 yıldır Suriye'de yaşandığını, Suriyelilerin de hem Rus hem rejim bombardımanından kaçıp Türkiye'ye sığındığını söylediğinde şaşırmışlar. Suriye diye bir devlet olduğunu ilk kez duymuşlar.
Bunu öğrendiğimde savaş ve medya ilişkisinde dünyada yepyeni bir sayfanın açıldığını fark ettim. Nasıl mı?
1991 Körfez Savaşı, CNN International üzerinden
24 saat canlı yayınlarla dünyaya sunulan ilk savaştı. Saddam rejimi 20. yüzyılın
en ağır bombardımanıyla 42 günde dize getirilirken yeşil-siyah görüntülerle
Amerikan gücü ve Yeni Dünya Düzeni cümle âleme ilan edildi. Bu yayınlarda Irak’ın
yıkımı ve halkın yaşadığı dehşet yoktu.
1990’lardan itibaren birçok savaşı ekranlardan
izleyecektik. Canlı yayınların kimi gazetecilik icabıydı kimi savaşları haklı
gösterme amaçlıydı. 30 yıl sonra Ukrayna Savaşı yeni bir milat oldu. İlk kez
savaşın sivil halk ve şehirler üzerindeki ağır tahribatı bu kadar net ve
sürekli biçimde canlı yayınlarla gösteriliyor. Ukraynalılar, dünya çapında
yoğun medya propagandası eşliğinde bir (s)empati odağına dönüşüyor. Hint
Okyanusu’ndaki bir adada bile ana gündem oluyor.
Hiç şüphesiz medyanın savaşın yıkıcılığına ve
sivillerin travmalarına odaklanması son derece doğru. İlk kez savaşın gerçek
yüzünü idrak ediyoruz. Ancak saldırganın ABD değil de Rusya olması ve savaşın
Batı çıkarlarını vurması, bu doğru ve aslında gecikmiş değişimin çirkin saiki.
Gelelim Zanzibarlıların Suriye(liler)den bihaber oluşuna.
Sadece bu ada sakinleri mi bihaber? Hayır, kapı komşusu Türk halkı bile
on yıldır ekranları dolduran asker emeklisi ve güvenlik saplantılı zevat
sayesinde ve medyamızın utanç verici performansı yüzünden sahadan habersiz.
Bugün Ukrayna’da gördüğümüz yıkımın ve halkın can
havliyle kaçışının daha ağırını 11 yıldır Suriyeliler de yaşadı, yaşıyor. Ve
biz, evi üzerine yıkılıp yaralanmış ve ülkemize sığınmış çocuklara bile ne
geldin diyoruz.
Ülkemde Suriyelilerle hiç empati kuramamış ve
onlara nefretle bakmış kitleler, bugün Ukraynalılara üzülüp sempati
besleyebiliyorsa medyamızın dünyaya ayak uydurup muhabirler yollaması, sahadan
bilgiler ulaştırması ve Ukraynalılara mikrofon uzatıp görünür kılması sayesinde.
Suriyeliler ne kadar da bahtsız.
Onlara bir gün olsun güvenlik kaygısından
çıkıp insani nazarla bakamadık. Yaşadıkları korku, acı, dehşet ve yıkım
Ukraynalılarınkiyle aynı. En büyük fark, sadece bir dış işgalcinin değil, kendi
liderleri ve askerleri eliyle bunları yaşamaları...
Batı medyasının savaşı sunumundaki büyük değişim, Ukraynalıların acısını
dünyanın en ücra köşelerinde bile hissedilir kılıyor. Batı, kendi gündemine ve
çıkarına göre medyanın propaganda tarzını belirlemeyi biliyor. Peki ya bizler?
Savaşa daha insanca bakabilmeyi biliyor muyuz?
28
Şubat 2022 Pazartesi
Bugün
sizinle iki farklı dünya haritası paylaşmak istiyorum: Biri Pasifik, diğeri
Amerika kıtaları merkezli dünya haritası. Malum, alıştığımız Atlantik merkezli
dünya haritalarının ortasında yer aldığımızdan ve sürekli Türkiye
konuştuğumuzdan kendimizi dünyanın merkezi sanıyoruz.
Pasifik
merkezli haritada hangi güçler göze çarpıyor? ABD, Çin, Rusya, Japonya, Kanada,
Koreler, Avustralya vs. Peki biz var mıyız? Bu coğrafyaya bir etkimiz var mı? Şimdi
de Amerika merkezli haritayı inceleyelim. ABD hangi ülkelerle okyanus ötesi
sınırdaş? Rusya, Çin, Japonya, AB, Afrika... Kuzeyinde Kanada, güneyinde ise
arka bahçesi gördüğü Meksika ve bir yığın Latin Amerika devleti... Peki, bu
haritaya baktığımızda Türkiye ABD için en temel öncelik mi? Acaba zannettiğimiz
gibi Amerikalı karar alıcılar işi gücü bırakıp sabah akşam sürekli Türkiye
aleyhine planlar mı yapıp dururlar?
Şimdi
de Geopolitical Futures web sitesinin hazırladığı iki perspektif haritasını
paylaşacağım. İlki Rusya’nın, ikincisi İngiltere’nin perspektifinden dünya. Bu
iki gücün başkentlerinin dünyaya baktığında ne gördüğünü, nasıl gördüğünü
gösteriyor. Türkiye olarak yerimiz nedir?
Bu
haritaları incelersek şunu daha kolay fark edebiliriz: Biz dünyanın Kâbe’si
değiliz, dünya etrafımızda dönmüyor, tavaf etmiyor. Dünyanın büyük güçleri,
sabah-akşam bizi konuşmuyor, sürekli bizim üzerimizden hesap yapmıyor. Onların
bin bir türlü başka gündemleri var. Biz sürekli kendimizi konuştuğumuz için
dünya da böyle sanıyoruz.
Dünyada
yaşanan her şeyi Türkiye üzerinden okumak narsist bir bakış açısıdır; keza
dünyadaki her şey bize karşı yapılıyor, her olay bizi hedef alıyor sanmak da
şizofrenik bir bakış açısıdır. Peki o zaman Türkiye olarak bizim konumumuz
nedir? Büyük güç rekabetinin neresindeyiz?
1800’lü
yıllar boyunca Rus Çarlığı ile Britanya Krallığı arasında Asya üzerinden
yürüyen rekabeti ifade eden “Büyük Oyun” dünya siyasetindeki konumumuzun bir
özetidir aslında. Aynı oyun Soğuk Savaş yıllarında kara gücü SSCB ile deniz
gücü ABD arasında da devam etti. Bugün de aynen sürüyor. Büyük Oyun kendiniz
araştırabilirsiniz. Peki, Türkiye’nin konumu nedir? Küresel bir güç değiliz,
Afro-Avrasya’nın merkezinde önemli bir bölgesel gücüz. Küresel güçlerin
hedeflerine ulaşmak için yanına çekmeye çalıştığı bir gücüz, ama başlı başına
bir hedef değiliz.
Bölgesel
önemli bir gücüz; yani Doğu Akdeniz ve Karadeniz havzası ile Balkanlar,
Kafkasya ve Ortadoğu’da önemliyiz. Güç denklemimizi şöyle özetleyebiliriz: Bu
bölgelerde Türkiye tek başına düzen kuramaz, ama Türkiye dışlanarak da bir
oyun, bir düzen kurulamaz, istikrar sağlanamaz.
Gelelim
Ukrayna krizine. Bu kriz birilerinin iddia ettiği gibi Türkiye’yi kuşatmak için
çıkarılmadı, biz bu krizin öznesi değiliz. Amerikan hegemonyasına dayalı tek
kutuplu dünya düzeninin sonuna 2008’de ABD’de patlak veren küresel finans
kriziyle birlikte çoktan gelindi. Son on yıldır büyük güçler arasında yeni bir
dünya düzeninin mücadelesi yaşanıyor. Bunun bir alanı Asya Pasifik, diğer alanı
da Kutuplardan başlayıp Karadeniz’e inen hat boyunca Doğu Avrupa. Ukrayna 2014’ten
beri bu Atlantik-Avrasya küresel mücadelesinin aktif bir çatışma sahası.
Yani
Ukrayna’da patlak veren savaş, Türkiye’yi aşan, küresel sistemin geleceğini
belirleyecek bir mücadelenin konusu. Bu savaşın en çok etkileyeceği ülkelerden
biri biz olacağız, buna hiç şüphe yok. Ekonomimizi de, savunma sanayimizi de,
dış politikamızı da etkileyecek. Ama ne Rusya ne ABD ne AB bu savaştaki
stratejilerinde bizi doğrudan merkeze koymuş değil, tabii ki Boğazlar ve Montrö
Boğazlar Sözleşmesi hariç. Kısaca biz bu savaşın ana hedefi yani öznesi
değiliz. Ama savaşın sonuçları bizi doğrudan ve derinden etkileyecek. Bu ince
fark önemli.
Son
olarak çok kıymetli bir coğrafyada yaşadığımız, jeopolitik konumumuzun çok
önemli olduğu kesin. Ama bu coğrafya küresel güç mücadelelerinin tek sahası
değil. Küresel güçler dünyaya küresel bakarlar, sadece bizim coğrafyamıza
odaklanarak politikalarını şekillendirmezler. Bunu görebilmek ve idrak
edebilmek için bizim de kendi kabuğumuzu kırıp dünyaya daha küresel bakabilmeyi
öğrenmemiz lazım. Olaylara daha bütüncül bakabilmek için bizi ilgilendirmeyen
coğrafyalarda yaşanan gelişmeleri de takip etmeye, perspektifimizi genişletmeye
var mıyız?
Öte
yandan bir parantez açmam gerekir. Bu yazdıklarım küresel güç mücadelesi
bağlamında Türkiye’nin konumuna ilişkindi. Konu bölgesel güç mücadelesi
olduğunda konumumuz daha kritik oluyor ve iş değişiyor. Bu bağlamda size önemli
bir örnek vermek isterim. “Arap Baharı”nın sembol isimlerinden biriyle yıllar
evvel özel bir toplantıda görüşmüştük. Şunu söyledi: “Bize dediler ki demokrasi
mücadelenizde size destek vermeyi çok isterdik, ama bunu yapamayız. Çünkü size
destek verirsek Türkiye bölgenin hegemonu haline gelir.”
Bölgesel
güç mücadeleleri bağlamında Türkiye kritik bir konumdadır ve bu konumumuza ABD’nin
de, AB’nin de, Rusya’nın da takoz koymaya çalıştığı yıllardır hepimizin
malumudur. Bölgedeki Arap-Fars-Türk dengesinde herhangi bir aktörün hegemon
olarak sivrilmesi istenmemektedir. Ama “grand strategy” denen büyük güçlerin
küresel stratejileri bağlamında öncelikli aktör değiliz. Hatta bu ülkelerin
milli güvenlik strateji belgelerinde Türkiye olarak adımız geçmez bile. Ukrayna
savaşı da -Karadeniz dengelerini etkilese de- asıl küresel dengelerle
alakalıdır.
2
Mart 2022 Çarşamba
Rusya’yı daha iyi anlamak için mesela
Küre Yayınları’nın şu serini okuyabilirsiniz.
Düşünceden jeopolitiğe Rusya…
https://twitter.com/kureyayinlari/status/1499041028342521859