6 Mayıs 2021 Perşembe

A.SAAD: ‘İSLAMCI SOLCULUK’: FRANSA, KENDİ MCCARTHYCİLİK ÇAĞINA GİRİYOR

 

‘İSLAMCI SOLCULUK’: FRANSA, KENDİ MCCARTHYCİLİK ÇAĞINA GİRİYOR

Ali Saad (Kitle iletişim araçlarının toplum üzerindeki etkisine odaklanan Fransız sosyolog ve medya eleştirmeni)

El-Cezire İngilizce, 25.3.2021


NOT: Bu tercüme Perspektif web sitesinde 29.4.2021 tarihinde yayınlanmıştır. https://www.perspektif.online/islamci-solculuk-fransa-kendi-mccarthycilik-cagina-giriyor/

‘Islamo-leftism’: France enters its McCarthyist era” başlığıyla yayınlanan yazının İngilizcesini okumak için TIKLAYINIZ

NOT: Blogda yer alan 850 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.

Kaynak göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle rica olunur.

 

Özet: Macron ve destekçilerinin hedefleri, Fransız toplumunun ebedi öcüsü ‘İslamcılık’la ilişkilendirmek suretiyle -geleneksel olarak seküler bir güç olan- sola karşı halkın nefretini kamçılamak. Bu tür bir kışkırtma, hükümet için siyaseten elverişli olmakla birlikte Fransa’yı yavaş ama istikrarlı bir şekilde kendi McCarthycilik çağına itiyor.


‘İslamcı solculuk’ kavramının giderek kızışan bir kültürel tartışmada merkezi yer işgal etmesiyle birlikte son haftalarda Fransa’yı bir siyasi kutuplaşma dalgası daha vurdu. ABD’deki Fox News’in Fransız muadili CNews’in bir röportajında, Yükseköğretim ve Araştırma Bakanı Frédérique Vidal’e “İslamcı solculuğun üniversiteleri zehirlediği” konusunda hemfikir olup olmadığı soruldu. Cevabı hazırdı ve şok ediciydi: “İslamcı solculuk tüm toplumu zehirliyor.”

Bakan şöyle devam etti: “Üniversitelerde bu konularla ilgili tüm araştırma akımlarının soruşturulması çağrısı yapacağım ki böylelikle gerçek akademik araştırmayı aktivizm ve fikirden ayırabilelim.”

Vidal’in ‘İslamcı solculuk’ konusundaki açıklaması, Fransa’daki seçilmiş yetkililerce yapılan benzer beyanat dizisinin sonuncusu. Haziran ayında Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron gazetecilere şunu söylemişti: “Akademik dünyanın kabahatinin de payı var. İyi bir araştırma çizgisi olduğunu düşünerek toplumsal sorunun etnikleştirilmesini teşvik ettiler. Ancak bunun sonucu sadece ve sadece ayrılıkçılık olabilir. Bu da Cumhuriyet’i ikiye bölmek demektir.”

Ekim ayında Milli Eğitim Bakanı Jean-Michel Blanquer, “İslamcı solculuğun toplumu kasıp kavurduğu” uyarısında bulundu ve kendi deyimiyle “terörizmin entelektüel suç ortaklığı”nı kınadı.

Akademiye ve solcu entelektüellere yönelik bu kötü niyetli saldırılar, Fransız ana akım medyasında ve sözde entelektüel seçkin sınıf arasında tekrarlanıp duruyor.

Hedefleri, Fransız toplumunun ebedi öcüsü ‘İslamcılık’la ilişkilendirmek suretiyle -geleneksel olarak seküler bir güç olan- sola karşı halkın nefretini kamçılamak. Bu tür bir kışkırtma, hükümet için siyaseten elverişli olmakla birlikte Fransa’yı yavaş ama istikrarlı bir şekilde kendi McCarthycilik çağına itiyor. Macron ve destekçileri, 1950’lerde Senatör Joseph McCarthy önderliğinde Amerikan kurumlarını şüpheli komünist casuslardan, militanlardan veya sempatizanlardan ‘arındırma’yı amaçlayan ABD’dekine benzer bir cadı avına zemin hazırlıyorlar.

Bu sürecin vuku bulduğu siyasi bağlamı anlamak önemli. Bütün bu açıklamalar seçim taktiğinin bir parçası olarak görülmeli. Macron, 2022’de yeniden seçilmek için adaylığa hazırlanıyor; ancak hükümeti COVID-19 küresel salgınıyla baş etmede yetersiz kalmış durumda.

Bugüne kadar hastalık 4 milyondan fazla kişiye bulaştı ve 90.000 küsur koronavirüs kaynaklı ölüm meydana geldi. Geçen sene Fransız ekonomisi %8,3 küçülürken fakirlik oranı neredeyse ikiye katlandı. Eylül ayında yapılan bir ankete katılanların %33’ü gelirlerinin kıt kanaat geçinmeye yettiğini söylerken %18’i ise hiç yeterli olmadığını belirtti. Ekim ayındaki bir başka ankete göre ise katılanların %61’i Macron’un pandemiye yeterince mukabele edemediği kanaatinde.

COVID-19 krizinin gelecek yılki seçimleri ciddi ölçüde etkileme ihtimali karşısında Macron, siyasi arenada şiddetli bir rekabet bekliyor ve halkın desteğini yanına çekmek için etkili bir strateji arıyor. Hâlihazırda kamuoyunun dikkatini hükümetin birçok başarısızlığından uzaklaştırmak için İslam’a saldırmaktan ve ‘İslamcı komplolar’ peşinde koşmaktan daha işe yarar bir taktik yok ve Macron da sabitleşmiş destek oranlarını yükseltmek için bu fırsata balıklama atlamış görünüyor.

Macron hükümeti, Müslüman topluma gözdağı vermeyi ve sivil toplum kuruluşlarını bastırmayı hedefleyen acımasız bir kampanyayı çoktan başlattı. Diğer baskıcı önlemleri arasında Cumhuriyet’in yasal çerçevesi içinde İslamofobinin Müslüman kurbanlarını savunan Fransa İslamofobiyle Mücadele Kolektif’ini kapatmak da var.

Ancak Macron Müslüman toplumuna saldırmanın ötesine geçmek istiyor ve şimdilerde sola karşı da eleştiri oklarını yöneltiyor. 

Bunu yaparken baş rakiplerinden aşırı sağcı Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen’in taktiklerini kullanıyor. ‘İslamcı solculuk’ fikrini 2012’deki ilk başkanlık kampanyasında popülerleştiren de Le Pen’di.

Görünen o ki Macron’un siyaseti, Ulusal Cephe’nin dilini tamamen benimseyecek kadar sağa kaymış durumda. Fransız toplumunda muhayyel bir İslamcı-sol komploya karşı umumi bir cihat başlatmak suretiyle yalnızca Le Pen’in oylarının bir kısmını çalmayı değil, aynı zamanda solu el altından zayıflatmayı da umuyor.

Macron bilhassa solcu Başkaldıran Fransa Partisi’ni hedef alıyor. Parti lideri Jean-Luc Mélenchon, İslamofobiyi ve Fransız Müslümanların damgalanmasını kınayan tek siyasetçi olup 2019’da İslamofobiye Karşı Yürüyüşe katılan tek parti başkanıydı. Aynı zamanda gelecek yılki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde şansı olan öne çıkmış tek solcu.

Le Pen’in ırkçı dilini benimseyerek ve solu, bilhassa Mélenchon’un partisini şeytanlaştırmak suretiyle Macron, bir kez daha üzerinde uzlaşılan aday, bir başka deyişle Fransız halkının aşırı sağcı bir hükümetten kaçınmak için oy vereceği ve her halükarda ‘İslamcı öcü’den kendini korunmuş hissedeceği ‘ehven-i şer’ aday olarak ortaya çıkma ümidinde.

Ancak cumhurbaşkanı, acımasız ve ahlaksız oyunlarla yeniden seçilme peşinde koşarken aslında Fransız toplumuna büyük zarar veriyor. Akademiyi hedef tahtasına koyarak akademik özgürlüğü doğrudan tehdit ediyor.

Vidal’in röportajının yayınlanmasından kısa bir süre sonra, ülkenin tüm bilimsel disiplinlerden en iyi beyinlerine ev sahipliği yapan en seçkin akademik kurum olan Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi (CNRS), Yükseköğretim ve Araştırma Bakanı’nın bu suçlamalarını reddeden ve “akademik özgürlüğü sorgulamak için [‘İslamcı solculuk’ terimini] kullanmaya çalışanları” kınayan bir bildiri yayınladı. Bu terimin “siyasi istismarı”nın “bilimin müessif bir araçsallaştırmasının sembolü” olduğunu ve “hiçbir bilimsel gerçeklikle bağdaşmadığı”nı vurguladı.

Formun Altı

Bu arada Vidal, sözlerinde ısrarcı olarak bahsi ikiye katladı ve akademide ‘İslamcı solculuk’ üzerine bir soruşturma açılmasında diretti. Eğer ki sözünü tutarsa bunun Fransa’daki akademik hayat üzerinde yıkıcı bir etkisi olabilir.

Eğitim kurumlarını hükümet politikalarını veya ana akım tutumları sorgulayabilecek herhangi bir entelektüel veya siyasi muhalefetten temizlemek, önemli siyasi ve sosyoekonomik konularda kamusal tartışmayı ciddi şekilde dizginleyecek.

 ‘İslamcı solcu’ olmakla suçlanan akademisyenleri takip etmek, hiç şüphesiz akademik özgürlüğü sınırlayacak ve otosansüre yol açacak. Fransız devleti tarafından teşvik ve tasdik edilen Fransa’nın sömürgeci mazisi hakkındaki anlatıya meydan okuyan ve böylelikle Fransız sömürgeciliğinin hastalıklarına ışık tutan sözde sömürgelere bağımsızlık taraftarlarının çalışmalarını akamete uğratacak.

Aynı zamanda Fransa’daki Müslüman toplumun yönetici seçkinlerin siyasi ve ahlaki iflaslarının nihai günah keçisi olma konumunu pekiştirecek.

 ‘İslamcı solculuk’ Fransa’daki muhalefete karşı yürütülen savaşın son taktiği. Hem siyasi hasımları hem de Fransız yönetimini ve toplumunu zehirleyen İslamofobiye ve ırkçılığa karşı çıkan Müslümanları susturmak için faydalı bir araç. Bu haliyle Fransa’yı, yukarıdan inme talimatları eleştirmeye, karşı çıkmaya veya sorgulamaya cesaret eden herkesin itibarına leke sürülüp susturulduğu otokratik bir yönetime giderek daha da yaklaştırıyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder