Biden Kazansa Bile Bu Artık Trump’ın Amerika’sı
Jonathan Tepperman (Foreign Policy dergisi yazı işleri müdürü)
Foreign Policy, 4 Kasım 2020
Küresel Ekonomi için En Kötü Seçim Sonucuna Hoş Geldiniz
Adam Tooze (Tarih profesörü, Columbia Üniversitesi’ne bağlı Avrupa Enstitüsü müdürü)
Foreign Policy, 4 Kasım 2020
Tercüme
ve editoryal katkı: Zahide Tuba Kor
NOT: Bu özet tercüme Fikir Turu web sitesinde 6.11.2020 tarihinde yayınlanmıştır. https://fikirturu.com/jeo-strateji/trump-amerikasinin-baskani-biden-mi/
Jonathan Tepperman’a ait, İngilizcesi “Even if Biden Wins, It’s Trump’s America Now” başlığıyla yayınlanan yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ.
Adam Tooze’a ait, İngilizcesi “Welcome to the Worst Election Outcome for the Global Economy” başlığıyla yayınlanan yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ.
NOT:
Blogda yer alan 800 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak
göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri kullanmamanız önemle
rica olunur.
Özet: Biden zafer kazansa bile artık “Trump’ın Amerikası”
olgusu bir gerçek. Peki, Biden bölünmüş ABD’de hangi yaralara merhem olabilir?
Sonuç ne olursa olsun, kaybeden neden küresel ekonomi?
Aylardır Amerikan seçimlerinin sonucu
merakla bekleniyordu. Siyasal ve toplumsal kutuplaşmanın zirvesindeki Amerikan
halkı, tarihinde nadir görülen bir şeyi yaparak oy vermeye koştu. Çok büyük bir
ihtimalle kıl payı, Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump kaybedecek ve
Demokratların adayı Joe Biden kazanacak. Ancak her iki tarafta da hayal
kırıklığı yaratan bu başa baş sonuç Biden’ın zaferi olmayacak. Zira karpuz gibi
ortadan ikiye bölünen Amerikan toplumunda 2020 seçimleri, Trump’ın ve
Trumpçılığın ne denli benimsendiğini gözler önüne serdi. Bu şartlar altında
zayıf bir iktidar ve kendine güveni artmış güçlü bir muhalefet denkleminde
önümüzdeki dönemde daha güçsüz ve istikrarsız bir Amerika göreceğimiz aşikar.
Seçimin ertesi günü Foreign Policy dergisinde yayınlanan iki yazı, tam
da siyasi ve iktisadi alanda nasıl bir Amerika’yla karşı karşıya olduğumuzu ele
alıyordu.
“Biden kazansa bile bu artık Trump’ın
Amerika’sı”
Bunlardan birincisi, derginin yazı işleri
müdürü Jonathan Tepperman imzalı. “Biden Kazansa Bile Bu Artık Trump’ın
Amerika’sı” başlıklı yazıda Tepperman, başa baş biten bu seçimi kim kazanırsa
kazansın artık hepimiz Trump’ın Amerika’sında yaşıyoruz, diyor.
Yazara göre, seçimlerin en önemli
sonuçlarından biri yarışın başa baş bitmesi ve asıl büyük soru bunun ne anlama
geldiği. Uzmanlar, Başkan Donald Trump’ın güç gösterisini çeşitli şekillerde
açıklamaya çalışsalar da “bu rasyonelleştirmeler tüm hikayeyi anlatmıyor. En
önemlisi de -Beyaz Saray’ı her kim kazanırsa kazansın- Amerikan seçmeninin
neredeyse yarısının yüzyılın en ciddi sağlık krizini çarpıcı şekilde yüzüne
gözüne bulaştıran beyaz milliyetçisi bir seri yalancıyı desteklediği gerçeğine
açıklama getirmiyor.”
“Dahası Trump’ın aleni insafsızlığını ve
cinsiyetçiliğini, yönetim ve dünya hakkındaki ilgisizliğini ve bilgisizliğini,
dürüstçe oynama ve hukukun üstünlüğü gibi geleneksel Amerikan değerlerini hor
görmesini ve -kusurlarına rağmen yıllar yılı barışı ve refahı sağlayan- yurtiçi
ve yurtdışındaki yönetişim kurumlarını yıkma hevesini bilerek görmezden
geldiler veya isteyerek benimsediler. 2016’da bazı Cumhuriyetçiler, Trump
hakkında fazla bir şey bilmedikleri için ya da makamının sorumluluklarının
zamanla onu bir devlet adamına dönüştürebileceği beklentisiyle oy verdi. Ama
bugün kimse bunu iddia edemez. Artık hepimiz Trump’ın kim olduğunu gayet iyi
biliyoruz.”
Yazar şöyle devam ediyor: “Trump’ın bu
sefer 2016’dan daha fazla oy kazandığı, Latin ve siyahi seçmenler arasındaki
itibarını artırdığı ve Cumhuriyetçi Parti’nin Senato çoğunluğunu elinde
tutacağı gerçeğini hesaba katarsanız, tek bir sonuca varırsınız: 2016 seçim
sonucu bir şans eseri değildi. 2020 seçimini kim kazanırsa kazansın, artık
hepimiz Trump’ın Amerika’sında yaşıyoruz.”
Trump bundan sonra Amerikan siyasetini
nasıl etkileyebilir?
Peki, yazar niçin bu kanaatte?
“Her şeyden evvel, Trump ve partisinin güç
gösterisi, -seçimi ister kazansın ister kaybetsin- Trump’ın gitmeyeceği ve
Cumhuriyetçi Parti’nin de onu yüzüstü bırakmayacağı anlamına geliyor.”
Oysa yazara göre, seçimden evvel
Trumpçılığın sona ereceği kesin gibi görünüyordu. “Giderek daha fazla sayıda
Cumhuriyetçi, -sessizce- partinin reforma ihtiyacı olduğunu ve bir dört yıl
daha Trump’la kalmanın hepsinin kıyameti olacağını savunuyordu. Senatör John
Cornyn gibi sadık yandaşlar bile başkandan uzaklaşmaya başlamıştı.”
Yazar, Trump ve destekçileri bu kadar iyi
bir iş çıkardığına göre, Cumhuriyetçilerin çoğunun yakın zamanda Trump’tan veya
Trumpçılıktan çark edeceğini düşünmek artık zor kanaatinde. Bu noktada
Tepperman önemli bir noktaya parmak basıyor: “Partisinin ve halkın yarıya
yakınının desteğini arkasına alarak güçlenmiş bir Trump, -ister başkan ister
muhalefet lideri isterse serbest tweet atıcı ve medya yıldızı olarak- muazzam
boyutta dikkat ve destek çekmeye devam edecek ve bunu, Demokratların gözlerini
korkutup altlarını oymak ve son dört yıldır verdiği aynı hırçın, gerçek dışı, ‘bize
karşı uzmanlar ve diğer herkes’ tarzındaki mesajını zorla kabul ettirmek için
kullanacak. Cumhuriyetçi ‘Trump’a Aslacılar’, yani yetkin yönetim tarzına,
kurumların önemine ve en azından temelde bir ulusal birliğin tesisine kendisini
adamış eski Cumhuriyetçi Parti yetkilileri marjinal kalacak veyahut partiyi
tamamen terk edecek.”
Tepperman’a göre seçimin sonuçları vahim
olacak. “Cumhuriyetçiler Beyaz Saray’ı kazanırsa veya kaybedip Senato’yu elinde
tutarsa, son dört yıldaki politika felci devam edecek, hatta daha da kötüye
gidecek. Dahası, eski Başkan Yardımcısı Joe Biden başkanlığında da işler daha
iyi olmayabilir. Kongre’yi kontrol eden başkanlar bile, -genellikle yasama
desteğini kaybettikleri- ilk ara seçimler öncesinde nadiren birkaç büyük iş
başarırlar. Eğer ki Biden başkanlık unvanını kazanırsa, -Senato zaferini buna
ekleyemezse (ki bu pek muhtemel görünmüyor)- bu kadarını bile yapamayabilir.”
Yazara göre ABD’nin önündeki en önemli
dert bu.
Biden Trump’ın izlerini silebilir mi?
“Biden, Washington’daki tonu değiştirmeye
çalışsa bile, (…) Cumhuriyetçiler ‘istemezük’ partisi olarak kaldığı sürece,
bunu başarma şansı sıfıra yakın. Bölünmüş bir hükümet altında pandemi ve
ekonomi gibi devasa sorunlarda daha fazla eylemsizlik görmemiz muhtemel; zira
Biden, pandemi konusunda kendi yürütme yetkisini kullanarak bazı iyileştirmeler
yapabilirse de, ekonomi alanında Kongre olmadan pek bir şey yapamaz. Eğer ki
Biden, pandeminin etkilerini hafifletmeye dönük yardımları ve diğer hükümet
harcamalarını Kongre’den geçiremezse, piyasalar bata çıka işleyecek ve mali
istikrarsızlık artacak. Amerikan yönetiminin tüm erkleri koordineli çalışmazsa
pandemi çok daha kötüye gidecek.”
“Bu nedenle Beyaz Saray’ı kim kazanırsa
kazansın, Trump’ın Amerika’sı (…) daha fazla kendi kendini sürdüren işlevsizlik
anlamına gelecek. Hükümetin yardım edememesinden duyulan öfke ya da
Cumhuriyetçilerin hükümetin (virüsün yayılmasını sınırlandırmak için
kısıtlamalar yoluyla) yardım etme girişimlerine
öfkesi, ülkenin zaten içinde bulunduğu kısır kutuplaşmayı yalnızca daha da
yoğunlaştıracak, iki partinin iş birliği şansını daha da azaltacak ve
muhtemelen şiddete yol açacak.”
Biden kutuplaşmaya merhem olabilir mi?
Tepperman’a göre Biden’ın ulusun
bölünmüşlüklerine merhem olma ve herkesi bir araya getirecek şekilde yönetme
hedefi, artık yapılması oldukça zor bir iş.
Zira “Obama’nın aynısını yapma
girişimleri, yalnızca Cumhuriyetçilerin asiliğini ve yaygaracılığını körükledi
ve halkın büyük bir bölümünü, [Obama’nın Amerikalı değil Kenyalı olduğu
iddiasıyla Amerikan başkanı olamayacağını savunan bir hareket olan] birtherism’in ve (bir kısmı sonunda QAnon’a [yani dünya
genelinde Şeytana tapan bir pedofili topluluğu olduğunu ve politikacılar, medya
ve Hollywood üzerinden dünyayı kontrol ettiğini, Başkan Trump’ı devirmek için
kumpaslarla gizli bir savaş yürüttüğünü iddia eden aşırı sağcı bir gruba]
dönüşen) diğer komplo teorilerinin tehlikeli fantezi diyarına sürükledi.
Ve şimdi Trump’ın yaklaşımı, tüm
çirkinliğine rağmen, ülkenin neredeyse yarısı tarafından çarpıcı bir şekilde
benimsendiğine göre, Biden gibi bir başkanın fark yaratacak kadar işleri yoluna
sokacağını düşünmek zor. Ve Trump gibi bir başkanın ise bunu deneyeceğini dahi
düşlemek imkansız.”
Küresel ekonomi için en kötü seçim sonucu
Foreign Policy’de yayınlanan ikinci yazı
ise Columbia Üniversitesi’ne bağlı Avrupa Enstitüsü müdürü olan tarih profesörü
Adam Tooze’a ait. “Küresel Ekonomi için En Kötü Seçim Sonucuna Hoş Geldiniz”
başlıklı bu yazıda Tooze, seçimin ertesi sabahı bahis borsasında Joe Biden’ın
kazanma şansına %60 verilse de “Kazanmak var, kazanmak var.” diyerek aslında bu
galibiyetin ne menem bir şey olduğunu şöyle anlatıyor:
“Karar vericilerin ve dünya ekonomisini
yönlendiren piyasaların umduğu, ABD’nin koronavirüs krizine yeni ve tutarlı bir
cevap vaat eden bir sonuçtu. Altyapı ve iklim değişikliği gibi uzun vadeli
meselelere ABD’nın vereceği yanıtlar için bir yol haritası istiyorlardı. Bunu
sağlamak için gerekli olan şey, Amerikan ekonomisinin Merkez Bankası’nın
erişemediği kısımlarını canlandıracak geniş çaplı bir mali programdı. Tabii bu,
Amerika’daki büyük para sahiplerinin yeknesak biçimde Biden/Harris listesini
desteklediği veya iş dünyası seçkinlerinin eğitimin finansmanı, çocuk bakımı
veya sağlık konusunda ilerici bir gündeme rağbet ettiği anlamına gelmez. Ancak
Donald Trump’a kıyasla, Demokratların net galibiyet elde edeceği beklentisi, en
azından Amerika’nın çıkmazına tutarlı bir yanıt sunuyordu. (…)”
“Ardından 3 Kasım akşamı saat 21.30
civarında Demokratlar lehine mavi dalganın bir fantezi olduğu netleşti. Biden
ucu ucuna bir zafer kazanabilir. Ama bu gerçekleşse bile Beyaz Saray’a siyasi
bir yükseliş dalgasıyla taşınmayacak. ABD derinlemesine bölünmüş durumda.
Trump, vaktinden evvel zafer iddia ederek sonucun meşruiyetine daha şimdiden
gölge düşürdü.”
Yazara göre bu, en kötü durum senaryosu.
“En muhtemel sonuç, (Senato’da Cumhuriyetçilerin kontrolü sürdürmesiyle) Kongre
ile Beyaz Saray’ın [iki parti arasında] bölünmüşlüğü, mali politikanın felç
oluşu ve sadece Amerikan ekonomisinin değil, tüm küresel ekonominin temel
dayanağı olarak Amerikan Merkez Bankası’na bağımlılığın devam etmesi olacak. Bu
da gelecekteki mali istikrarsızlık riskini artırıcı ve finansal varlıklara
sahip zengin azınlığa fayda sağlayıcı dengesiz finansal balonlara davetiye
çıkaracak. Koronavirüsün yol açtığı ekonomik zarara gelince, bunu aşmanın hala
en çıkar yolu aşı olarak görünüyor.”
“Bu da hikayenin akışı değiştikçe, paranın
iki yöne, yani -fiyatları artıran ve getirileri düşüren- Hazine tahvillerine ve
NASDAQ vadeli işlemlere doğru kaydığı dönemlere bir işaret. Amerikan çıkmazının
derinleşme tehlikesiyle karşı karşıyayken bunlar güvenli olana doğru birer
kayış; ancak gerçek ve sürdürülebilir bir toparlanmadan uzak.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder