Jonathan
Cook (2001’den beri Nasıra'da yaşayan ve Filistin-İsrail
çatışmasıyla ilgili üç kitabı bulunan İngiliz gazeteci)
Middle
East Eye, 11.11.2019
Tercüme:
Zahide Tuba Kor
NOT: Blogda yer alan 800 küsur içeriğe http://ortadogugunlugu.blogspot.com.tr/2018/01/bu-blogda-neler-var.html linkinden toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak göstermeden blogdaki yazı, tercüme ve infografikleri
kullanmamanız önemle rica olunur.
İsrail’in
Filistinlileri bastırmak üzere geliştirdiği dijital çağ silahları, -uzunca bir
süredir özgürlüklerini çantada keklik gören Batılı nüfusa karşı- çok daha
yaygın aplikasyonlarda kullanılmak üzere hızla değişimden geçiyor.
İsrail
bir “startup ulus” statüsüne on yıllar önce geldi. Ancak onun yüksek teknoloji
yenilikçisi namının -giderek göz ardı edilmesi zorlaşan- karanlık bir yüzü hep
vardı.
Birkaç
sene evvel İsrailli analist Jeff Halper, ülkesinin yeni dijital teknolojileri
iç güvenlik endüstrisiyle birleştirerek küresel alanda merkezi bir role
ulaştığı uyarısında bulunmuştu. Tehlike, yavaş yavaş hepimizin Filistinlilere
dönüşecek olmasıydı.
İsrail’in,
hesap sorulmayan askeri yönetimi altında yaşayan milyonlarca Filistinliye, açık
hava laboratuvarlarında kobay muamelesi yaptığını belirtmişti. Sadece yeni
konvansiyonel silah sistemleri değil, aynı zamanda kitlesel izleme/gözetleme ve
kontrol araçlarını geliştirmek için de bir deneme tahtasıydılar.
Haaretz
gazetesinde kısa süre evvel yayımlanan bir haberde ileri sürüldüğü üzere,
İsrail’in Filistinlilere yönelik izleme/gözetleme operasyonu “dünyada kendi
türünün en büyüğüydü. Medya, sosyal medya ve nüfusu bir bütün olarak izlemeyi
içeriyordu.”
Büyük
Birader Ticareti
Ancak
işgal altındaki topraklarda başlayan şey asla Batı Şeria, Doğu Kudüs ve
Gazze’yle sınırlı kalmayacaktı. Zira bu yeni ofansif dijital teknolojinin
hibrid formlarının ticaretinden kazanılacak çok fazla para ve nüfuz vardı.
Yüzölçümü
bakımından küçücük olmakla birlikte İsrail, -dünyanın dört bir yanındaki
otoriter rejimlere, Filistinliler üzerinde kullanarak “savaş meydanında test
ettiği” silah sistemlerini satmak suretiyle- uzun yıllardır aşırı kârlı silah
ticaretinde dünya liderliğini elinde tuttu. Ama bu askeri teçhizat ticareti,
şimdilerde saldırgan yazılım piyasasının, yani siber savaş araçlarının gittikçe
daha fazla gölgesinde kalıyor.
Bu
türden yeni çağ silahları, sadece dış düşmana değil, aynı zamanda
vatandaşlarından tutun insan hakları gözlemcilerine kadar içerideki muhaliflere
karşı da kullanılmak üzere devletlerin yoğun talebiyle karşılaşıyor.
İsrail
kendi yönetimi altındaki nüfusu kontrol ederek ve bastırarak bir dünya
otoritesi olduğunu hakkıyla iddia edebilir. Ama bu siber araçların
geliştirilmesini kendi bednam güvenlik ve askeri istihbarat birliklerinde
yetişmiş olanlara havale etmek suretiyle Büyük Birader teknolojilerinin
çoğundan parmak izlerini uzaklaştırmaya çalışıyor.
Ancak
İsrail, bu firmalara ihracat lisansı vermek suretiyle üstü kapalı bir şekilde
bu tür faaliyetlere izin veriyor ve ülkenin en kıdemli güvenlik yetkilileri
çoğunlukla bu çalışmaların içine yakinen dahil oluyor.
Silikon
Vadisi’yle gerginlikler
Üniformayı
çıkardıktan sonra İsrailliler, Filistinliler üzerinde casusluk yaparak
kazandıkları yılların tecrübesini, daha genel aplikasyonlar için benzer
yazılımlar geliştiren firmalar kurarak paraya tahvil edebiliyor.
Sofistike
izleme teknolojisi kullanan İsrail kaynaklı aplikasyonlar dijital
hayatlarımızda giderek yaygınlaşıyor. Kimisi nispeten yararlı, tehlikesiz kullanıma
dayanıyor. Trafik sıkışıklığını izleyen Waze aplikasyonu şoförlerin gidecekleri
noktaya daha hızlı ulaşmasına, Gett ise müşterilerin telefonla yakındaki
taksilere erişimine imkan sağlıyor.
Ancak
İsraillilerin geliştirip ürettiği bazı daha gizli kapaklı teknolojiler,
orijinal askeri formatına daha sadık.
Ofansif
yazılım, hem kendi vatandaşlarına veya rakip devletlere karşı casusluk yapmak
isteyen hükümetlere, hem de rakiplerine karşı elini güçlendirmeye veyahut
ticari olarak müşterilerini daha iyi istismar ve manipüle etmeye heveslenen
özel şirketlere satılıyor.
Bu
türden bir yazılım, -milyarlarca kullanıcıyla sosyal medya platformlarına dahil
olduğunda- devlet güvenlik kurumlarına potansiyel olarak neredeyse küresel bir
erişim sunuyor. Bu da İsrailli teknoloji şirketleri ile Silikon Vadisi
arasındaki zaman zaman rahatsız edici ilişkiyi açıklıyor. Yakın dönemde iki
çelişen örneğin ortaya koyduğu üzere, Silikon Vadisi bu kötü yazılımı
kontrolüne almak için mücadele ediyor.
Cep
telefonu “casus yazılımı”
Facebook’un
sahip olduğu sosyal medya platformu WhatsApp’ın İsrail’in en büyük
izleme/gözetleme yazılımcı şirketi NSO’ya karşı geçen hafta Kaliforniya’da
türünün ilk örneği olan bir dava açması gerginliğin göstergesi.
WhatsApp,
NSO’yu siber saldırılarla suçluyor. WhatsApp’ın incelediği, sadece Mayıs ayının
son iki haftasında NSO, 20 ülkede 1400’ü aşkın kullanıcının cep telefonlarını
hedef almış.
NSO’nun
casus yazılımı Pegasus, insan hakları aktivistlerine, avukatlara, dini
liderlere, gazetecilere ve yardım kuruluşu çalışanlarına karşı kullanılıyor.
Reuters, Amerikan müttefiklerinin üst düzey yetkililerinin de yine NSO
tarafından hedef alındığını geçen hafta ifşa etti.
Bilgileri
olmadan kullanıcıların telefonlarına girdikten sonra Pegasus yazılımı, verileri
kopyalıyor ve izlemek için mikrofonu açıyor. Forbes dergisi bunu “dünyanın en
mütecaviz mobil casus yazılımı” olarak niteledi.
NSO
Suudi Arabistan, Bahreyn, BAE, Kazakistan, Meksika ve Fas gibi insan haklarını
en çok ihlal eden rejimlerin de aralarında olduğu onlarca hükümete lisanslı
yazılımları verdi.
Uluslararası
Af Örgütü, çalışanlarının da NSO casus yazılımıyla hedef alındığından şikayetçi
oldu. Şu an şirkete ihracat lisansı verdiği için İsrail hükümetine karşı dava
açılmasını destekliyor.
İsrail’in
güvenlik servisleriyle bağlantılar
NSO,
-her ikisi de İsrail’in yere göğe sığdırılamayan askeri istihbaratı 8200
Birimi’nin tedrisatından geçmiş- Omri Lavie ve Shaley Hulio tarafından 2010’da
kuruldu.
2014’te
içeriden bilgi sızdıran muhbirler, sözkonusu birimin cep telefonları ve
bilgisayarlarına sızarak Filistinlileri rutin olarak izlediğini ifşa ettiler.
Amaç cinsel uygunsuzlukları, sağlık problemleri veya mali zorluklarına dair
kanıtlar bularak bunları, Filistinlileri İsrail askeri otoriteleriyle işbirliği
yapmaya zorlamak için kullanmaktı.
Askerler
şöyle yazdı: Filistinliler “tamamen İsrail istihbaratının casusluk ve
izlemesine maruz bırakıldı. Hem siyasi eziyet için, hem de içeriden
işbirlikçiler devşirerek ve Filistinlilerin bir kısmını diğerine karşı
kırdırarak Filistin toplumu içinde ihtilaflar yaratmak için kullanıldı.”
Her
ne kadar İsrailli yetkililer NSO’ya ihracat lisansını verse de bakan Zeev
Elkin, WhatsApp’ın heklenmesine “İsrail hükümetinin karıştığı” iddialarını
geçen hafta yalanladı. İsrail radyosuna “Herkes bunun İsrail devletiyle alakalı
olmadığının farkında” dedi.
Kameralarla
izlenme
WhatsApp’ın
NSO’ya dava açtığı hafta içinde Amerikan televizyonu NBC, Silikon Vadisi’nin
işgalle bağlantılı ihlallere derinden bulaşmış İsrailli startuplarla temasa
istekli olduğunu ifşa etti.
Microsoft,
karmaşık yüz tanıma teknolojisini daha da geliştirmek için -İsrail ordusunun
Filistinlilere baskı uygulamasına yardım eden- AnyVision’a aşırı derecede
yatırım yaptı.
AnyVision
ile İsrail güvenlik birimleri arasındaki bağ saklanabilir değil. Danışma
kurulunda Mossad’ın eski başkanı Tamir Pardo yer alıyor. Şirketin başındaki
Amir Kain, geçmişte savunma bakanlığının güvenlik departmanı Malmab’ın başkanı
olarak görev yapmış.
AnyVision’ın
ana yazılımı olan Better Tomorrow’un takma adı “Google İşgali”. Zira şirket,
işgal altındaki topraklarda İsrail ordusunun yaygın gözetleme kameraları
ağından kamera görüntülerini araştırıp herhangi bir Filistinliyi hemen teşhis
edip izleyebileceği iddiasında.
Etik
açıdan apaçık problemli olsa da, Microsoft’un yatırımı, yazılımı kendi
programlarına katmayı hedefleyebilir izlenimi uyandırıyor. Bu durum insan
hakları örgütlerini oldukça endişelendiriyor.
Amerikan
Sivil Haklar Birliği’nden Shankar Narayan, İsrail yönetimi altında yaşayan
Filistinlilere oldukça benzer bir geleceğin bizi beklediği konusunda uyardı.
NBC’ye verdiği röportajda “Yüz tanıma teknolojisinin yaygın kullanımı özgürlük
önermesini alaşağı eder ve ne yaparsa yapsın, herkesin, her an izlendiği bir
topluma dönüşmeye başlarsınız” dedi. “Yüz tanıma, kamusal alanlarda tam hükümet
kontrolü için muhtemelen en kusursuz araç” diye ekledi.
Harvard
Üniversitesi’nde araştırmacı olan Yael Berda’ya göre İsrail, gece gündüz
izlemek istediği Batı Şeria’da 200.000 kişilik bir Filistinli listesine sahip.
AnyVision tarzı teknolojiler bu muazzam genişlikteki grubu sürekli izlemek için
hayati görülüyor.
Eski
bir AnyVision çalışanı NBC’ye dedi ki Filistinliler bir deneme tahtası olarak
kullanılıyor: “Bu teknoloji dünyanın en zorlayıcı güvenlik çevrelerinden
birinde sahada denendi ve biz onu piyasanın kalanına açıyoruz.”
Seçimlere
karışmak
İsrail
hükümetinin bizzat kendisi, bu casus teknolojileri ABD ve Avrupa’da kullanmaya
giderek daha fazla ilgi duyuyor. Zira İsrail işgali, Batı’da ana-akım siyasi
söylemde tartışmaların gittikçe daah fazla odağına oturuyor.
İngiltere’de
siyasi iklimdeki değişim, eski bir Filistin hakları aktivisti olan Jeremy
Corbyn’in muhalefetteki İşçi Partisi’nin genel başkanlığına seçilmesiyle
dikkatleri çekti. ABD’de Filistin davasını görünür şekilde destekleyen,
Filistin asıllı Rashida Tlaib’in de aralarında olduğu küçük bir grup son
dönemde Kongre’ye girdi.
Daha
genel olarak İsrail, giderek gelişen ve Filistinlilere zulmetmeyi bırakana
kadar -tıpkı ırkçı ayrımcı Güney Afrika modelinde olduğu gibi- İsrail’e boykot
çağrısı yapan uluslararası dayanışma hareketi BDS’ten (boykot, tecrit,
yaptırım) korkuyor. BDS hareketi birçok Amerikan kampüsünde güçlü bir şekilde
büyüyor.
Bu
yüzden İsrailli siber şirketler, İsrail hakkında umumi söylemi manipüle etme
çabalarına çok daha derinden dalmış durumda; buna yabancı ülkelerin seçimlerine
karışmak da dahil.
Manşetlere
çıkan iki kötü örnek var. Kendisini “ücret karşılığı çalışan özel Mossad”
olarak pazarlayan Psy-Group, geçen sene -FBI’ın 2016 Amerikan başkanlık
seçimlerine müdahale soruşturmasını başlatmasının ardından- kapatıldı. The New
Yorker’ın haberine göre, şirketin “Kelebek Projesi”, “İsrail karşıtı
hareketleri içeriden istikrarsızlaştırıp parçalama”yı hedefliyordu.
Diğer
örnek olan Black Cube şirketinin de Barack Obama yönetiminin önde gelen
yetkililerini düşmanca izlediği ortaya çıktı. Şirketin İsrail güvenlik
servisleriyle yakından bağlantılı olduğu ve bir ara bir İsrail askeri üssüne
yerleştiği görülüyor.
Apple
tarafından yasaklı
Özel
ile kamusal alan ayrımını bulandırmaya çalışan başka İsrail şirketleri de var.
8200
Birimi’nden iki emekli asker tarafından kurulan bir İsrailli veri toplama
şirketi olan Onavo, 2013’te Facebook tarafından satın alınmıştı. Apple, kullanıcılarının
verilerine sınırsız erişim sağladığının ortaya çıkması üzerine Onavo’nun VPN
uygulamasını geçen yıl yasakladı.
Yurtdışındaki
BDS aktivistlerini şeytanlaştırmak üzere yürütülen gizli bir kampanyaya
başkanlık eden İsrail’in stratejik işler bakanı Gilad Erdan, Haaretz’in
haberine göre, bir başka şirket olan Concert’la geçen yıl düzenli olarak
toplandı. İsrail’in Bilgi Edinme Özgürlüğü Kanunu’ndan muaf tutulan bu gizli
grup, İsrail hükümetinden 36 milyon dolar para aldı. Yöneticileri ve hissedarları
İsrail güvenlik ve istihbarat elitiyle sıkı fıkı.
Diğer
bir önemli İsrail şirketi Candiru ise adını, insan bedenini gizlice istila edip
ardından bir parazite dönüşen küçük Amazon balığından alıyor. Şirket,
operasyonlarını gizlilik içinde yürütse de, hekleme araçlarını çoğunlukla
Batı’daki yönetimlere satıyor.
Çalışanları
neredeyse tamamen 8200 Birimi’nden. İsrail şirketlerinin geliştirdiği umumi ve
örtülü teknolojilerin aslında birbiriyle ne denli bağlantılı olduğunun bir
işareti, Candiru’nun başkanı Eitan Achlow’un daha evvel taksi hizmeti
uygulaması Gett’in başındaki kişi olması.
İsrail’in
güvenlik eliti, -tıpkı konvansiyonel silah ticaretinde yaptığı gibi-
teknolojilerini ellerinde tutsak Filistinli nüfus üzerinde deneyerek bu yeni
siber savaş piyasasından kazanç sağlıyor.
İsrail’in
-Filistinlilerin uzunca bir süredir aşina olduğu- mütecaviz ve baskıcı
teknolojilerini Batı ülkelerinde yavaş yavaş normalleştirmesi hiç şaşırtıcı
değil.
Yüz
tanıma yazılımı çok daha sofistike bir ırki ve siyasi fişlemeye/profil
çıkarmaya imkan veriyor. Örtülü veri toplama ve izleme, özel ile kamusal alan
arasındaki geleneksel sınırları tarumar ediyor. Ve sonuç olarak sanal ortamda
kişisel bilgiye ulaşma yarışı, muhalifleri veya -insan hakları grupları gibi-
güçlülere hesap verdirmeye çalışanları korkutmayı, tehdit etmeyi ve altını
oymayı kolaylaştırıyor.
Bu
distopya yayılmaya devam ederse New York, Londra, Berlin ve Paris giderek daha
fazla Nablus, el-Halil, Doğu Kudüs ve Gazze’ye benzeyecek. Ve hepimiz,
hükmettiklerine karşı siber savaşa girişen bir gözetim devleti içinde yaşamanın
ne demek olduğunu anlamaya başlayacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder