8 Şubat 2018 Perşembe

J.MARCUS: TÜRKİYE’NİN KUZEY SURİYE İÇİN VERDİĞİ MÜCADELE NİÇİN ÖNEMLİ?




Jonathan Marcus (BBC diplomasi muhabiri)
BBC, 2.2.2018

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız

İslam Devleti (İD)’ni yenilgiye uğratmanın Suriye’de çatışmaların sonunu getireceğini veya bunu kolaylaştıracağını zanneden herkes yanıldı. Türkiye’nin mevcut tampon bölgeyi genişletmeyi ve Kürt savaşçıları genişçe bir kuşaktan çıkarmayı amaçlayan Suriye’nin kuzeyindeki Afrin’e yönelik tartışmalı saldırısına bakmak yeterli.
Ankara yönetimi Kürt savaşçıları Türkiye içindeki Kürt ayrılıkçıların müttefiki olarak görüyor. Gerçekten de Suriye çatışmasına yönelik Türk dış politikasında çeşitli değişimler yaşansa da Kürt özerkliğine muhalefet daimi ve mutlaktı.
Türkiye, bir tehdit addettiği güney sınırında bir özerk Kürt bölgesini hoş görmeyecek. Bunu ortadan kaldırmak için ciddi bir kuvvet kullanmaya da açıkça istekli. Ama ne ölçüde kuvvet kullanabilir ve Suriye’nin kuzeyinde bu çatışma ne kadar ileri gidebilir?
Kürt savaşçılar uzunca bir süredir Amerikalılarca eğitilmekte ve desteklenmekte olup İD’e karşı mücadelede Washington’ın en kabiliyetli müttefikleri olduklarını gerçekten de ispatladılar.
(...) Washington için Türk saldırganlığı zorlu problemler yaratıyor.
ABD ordusundan bir sözcünün kuzey Suriye’de güvenliği sağlamak için bir sınır kuvveti kurulacağını açıklamak suretiyle verdiği “kötü mesaj”, saldırıyı başlatmak için Ankara’nın eline en büyük kozu verdi.

Rahatsız edici durum
Amerikalıların daha sonra -mevcut düzenlemelerin sadece bir devamı olarak niteleyerek- bu sınır güvenlik kuvveti fikrinin hiç de yeni olmadığını tekrarlamalarına karşın, Trump yönetiminin Washington’daki sözcüleri ile bölgedeki ABD komutanları farklı tellerden çalıyor. Askerler Kürt müttefiklerine desteğin süreceğini vurgularken, Washington’daki yetkililer oldukça endişeli bir şekilde hem Kürtlerle aralarına mesafe koymaya hem de Türkiye hükümetini dizginlemeye çalışıyorlar.
Bu, Washington açısından rahatsız edici bir durum. Zira NATO müttefiki Türkiye, [ABD’nin] Suriye’deki en önemli müttefiki Kürtlerle şiddetli bir çatışmaya girişti ve işler daha da sarpa sarabilir. Eğer ki Türk saldırıları doğuya, Menbic’e doğru genişlerse çatışmanın Amerikalı eğitmenlerin ve özel harekât birliklerinin konuşlandığı alanlara uzanması gibi son derece ciddi bir risk var ortada.
Amerikalılar için Kürt savaşçılar Suriye’de gelişen stratejilerinin hala daha önemli bir unsuru. İD salt askerî bakımdan çok büyük ölçüde yenilgiye uğratılmış olabilir, ancak Washington’ın dikkati şimdilerde başka bir yöne kayıyor. Bölgedeki yeni düzenleyici ilkesi, Esed rejimine verdiği destek sayesinde Suriye’deki mücadeleden istifade eden birkaç aktörden biri olarak çıkan İran’ın çevrelenmesi.
ABD, hem Suriye’nin kilit noktalarında Esed yönetiminin kontrolü sağlama kabiliyetine ket vurmak hem de Rusya’nın diplomatik kozları elinde toplamasını sınırlandırmak istiyor. Bütün bunları yapabilmek için de sahada Kürtler gibi güvenilir müttefiklere muhtaç.
Suriye’nin kuzeyindeki kriz, Amerikan politikasının öyle salt İD’i yenilgiye uğratmaya odaklanarak bu ülkeye istikrar getiremeyeceğini gözler önüne serdi.
Gerçekten de Suriye’nin birçok yeri, tıpkı daha önceki gibi, çok tehlikeli birer savaş alanı olmayı sürdürüyor. Büyük toprak parçaları görünürde Esed yönetiminin kontrolü altında olmakla birlikte fiiliyata bunların bazıları yarı özerk milis kuvvetlerin elinde.

Kürt direnişi
İran da sahada ciddi sayıda vekil güce sahip. Öyle veya böyle bir şekilde el-Kaide’yle bağlantılı muhalif gruplar azımsanmayacak miktarda toprağı ellerinde tutuyor. Hal böyleyken burası, istikrarın bir temeli olmaktan uzak olup İslami radikalliğin bir sonraki isyanı için bir üreme alanına dönüşebilir.
Washington’ın Suriye’de İran’ı çevrelemeye dönük yeni odak noktasının gerginlikleri azaltacağını öngörmek zor.
Ancak Türk askeri operasyonu da Ankara yönetimi için muazzam riskleri barındırıyor. Sahada Türk ilerleyişi devam etse de durum karışık; zira şiddetli Kürt direnişi ve kötü hava koşulları operasyonlara köstek oluyor.
Bu arada çatışma bir dizi paradoks da üretiyor.
(i) Bundan sadece iki yıl evvel sınırını ihlal ettiği gerekçesiyle bir Rus savaş uçağını düşüren Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde hava gücünü kullanabilmek için Moskova’yla bir anlaşma yaptığı haberleri var. (Suriye hava sahasını büyük ölçüde kontrol eden Rusya [Türk uçaklarına] müdahale etmedi.)
(ii) Amerikan merkezli bir düşünce kuruluşu olan Savaş Araştırmaları Enstitüsü (ISW)’nün belirttiğine göre, Suriye rejim kuvvetlerinin, Afrin cebindeki savaşçılara yardım etmek üzere gelen Kürt takviye güçlerin kendi kontrolündeki topraklardan geçişine izin verdiğine dair kanıtlar var.
(iii) Son ISW çalışmasına göre, bu hafta başında rejim yanlısı kuvvetler, muhaliflerin kontrolündeki topraklar üzerinden güneye, Halep’in güneydoğusundaki topraklara doğru ilerleyen büyük bir Türk zırhlı birliğini ateş ederek durdurdu.
Niyet, bölgede Suriye hükümet kuvvetlerinin gelecekteki operasyonlarını engelleyici bir blokaj kurmak olabilir.

Yeni savaşlar
Şam yönetimi Türkiye’nin operasyonunu bir bütün olarak egemenliğini ihlal olarak görüyor. Ankara, Esed rejiminin Kürt savaşçılara hiçbir destek vermemesini sağlamaya istekli.
Dış güçlerin çıkarlarının baskın faktör haline geldiği yerlerde yeni yeni savaşlar verilmekte. Ankara, ABD’nin de bir ölçüde teslim etmeye çalıştığı şekilde, Suriye’nin kuzeyinde olan bitene dair gerçek güvenlik endişelerine sahip ve Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı riskler askerî olduğu kadar aynı zamanda siyasî.
Türkiye’nin Suriye krizine yönelik politikası tereddüt içinde bir ileri bir geri salınıyor. Esed rejimine yönelik uzun süredir var olan husumeti, Suriye’nin veya en azından kendi sınırına en yakın toprakların geleceğini şekillendirmek üzere diplomatik bir yol üretmek için hem Moskova’nın hem de Tahran’ın yardımını ararken biraz yumuşadı.
Rusya’nın Soçi’deki son barış konferansının, daha geniş bir desteğe sahip Cenevre süreci toplantıları kadar az iş başarmasıyla diplomatik çabalar da büyük ölçüde başarısızlığa uğradı.

Türkiye’nin askerî operasyonlarının boyutu ve ölçeği Rusya, Suriye ve İran’la ilişkilerini etkileyecek.  Bu da Washington’la bağlarını ve NATO’yla daha geniş çaplı ilişkileri üzerinde bir etki bırakacak. Türk bağımsızlığı[nın tehlike altında olduğu] hissiyatını besleyerek -NATO ittifakına mensup birçok başkentte giderek artan bir endişe konusu olan- Türkiye’nin Batı’dan kopuşuna yol açma riski var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder