8 Kasım 2017 Çarşamba

J.S.NYE: DEĞİŞEN ENERJİ JEOPOLİTİĞİ




Joseph S. Nye (Harvard Üniversitesi profesörü; Amerikan Savunma Bakanlığı eski müsteşarı ve ABD Milli İstihbarat Konseyi eski başkanı. “Is the American Century Over?” kitabının yazarı)
Project Syndicate, 1.11.2017

Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız. 

2008’de ABD Milli Güvenlik Konseyi, Küresel Trendler 2025’i yayınladığında en kilit tahmin, dünyada daha sıkı bir enerji rekabeti yaşanacağı yönündeydi. Çin’in talebi artıyordu, Kuzey Denizi gibi OPEC örgütüne bağlı olmayan kaynaklar tükenmekteydi. 20 yıllık düşük ve görece istikrarlı fiyatların ardından 2006’da petrol fiyatları 100 doları aşmıştı. Birçok uzman, rezervlerin “tükendiği” fikrinden hareketle “petrol üretiminin zirve noktası”ndan bahsediyordu ve üretimin düşük maliyetli ama istikrarsız Ortadoğu’da yoğunlaşacağı, Suudi Arabistan’da bile bütün rezervlerin keşfedildiği, yeni dev petrol sahaları bulmanın artık pek de mümkün olmadığı beklentisindeydi.
ABD’nin enerji ithalatına giderek daha fazla bağımlı hale geleceği düşünülüyor; bu tahmin, yükselen fiyatlarla birlikte, ABD’nin jeopolitik nüfuzunda temel bir kısıtlama olarak görülüyordu. Güç, üreticilere doğru kaymıştı.
Milli Güvenlik Konseyi uzmanları, teknolojik sürpriz unsurunu göz ardı etmemişler ve fakat yanlış teknolojiye odaklanmışlardı. Güneş, rüzgâr ve hidrolik/hidroelektrik enerji gibi yenilenebilir enerjilerin potansiyeline vurgu yaparak temel noktayı kaçırmışlardı.
Çığır açıcı gerçek teknolojik buluş ise kaya/şeyl odaklı enerji devrimiydi. Yatay sondaj ve hidrolik çatlatma metodu yeni olmamakla birlikte bunun kayaya uygulanması ön açıcıydı. 2015’e gelindiğinde ABD’de üretilen doğalgazın yarıdan fazlası kayadandı.
Kaya gazındaki hızlı artış ABD’yi enerji ithalatçısından enerji ihracatçısına dönüştürdü. Amerikan Enerji Bakanlığı, teknik olarak yenilenebilir 25 trilyon metreküp kaya gazı bulunduğunu, diğer petrol ve doğalgaz kaynaklarıyla birleştirildiğinde ABD’nin iki yüzyıllık bir rezerve sahip olduğunu tahmin ediyor. Şimdilerde Uluslararası Enerji Ajansı, Kuzey Amerika’nın 2020’ye kadar enerjide kendi kendine yetebilir bir kıta olacağını öngörüyor. İthal edilen sıvılaştırılmış doğalgazı (LNG) stoklamak üzere inşa edilmiş tesisler artık gaz ihracatı işlemlerinde kullanılmak üzere dönüştürülüyor.
Dünya piyasaları da değişiyor. Daha evvel doğalgaz piyasası, boru hatlarına bağımlı olarak coğrafyayla mukayyetti. Bu, Avrupalı komşularına karşı enerjiyi bir siyasi ve iktisadi koz olarak kullanan Rusya’ya piyasa gücü vermişti. Ama LNG, doğalgaz piyasalarına bir dereceye kadar esneklik kazandırdı ve Rus kozunun etkinliğini azalttı. 2005’te sadece 15 ülke LNG ithal ederken bugün bu sayı üçe katlandı.
Dahası, kaya gazı sahalarının daha küçük ölçeği, piyasa fiyatlarındaki dalgalanmalara karşı onu çok daha duyarlı kılıyor. Geleneksel petrol ve doğalgaz sahalarında yılların milyar dolarlık yatırımlarını açıp kapatmak zor; ancak kaya gazı kuyuları daha küçük ve daha ucuz olup fiyat değişimlerine göre işletmeye alıp kapatması da daha kolay. Bu da demek oluyor ki ABD, küresel hidrokarbon piyasalarındaki arz-talep dengesine göre üretimini artırıp düşürebilen sözde dengeleyici üretici (swing producer) haline geldi.
Harvard’dan Meghan O’Sullivan’ın yeni kitabı Windfall’da işaret ettiği gibi, kaya gazı devriminin Amerikan dış politikasında birtakım sonuçları var. Ona göre yeni enerji bolluğu ABD’nin gücünü artırıyor. Kaya gazıyla enerji üretimi ekonomiyi canlandırıyor ve daha fazla istihdam imkânı yaratıyor. İthalatı azaltmak da ödemeler dengesine yarıyor. Yeni vergi gelirleri hükümet bütçesini rahatlatıyor. Daha ucuz enerji; bilhassa petrokimya, alüminyum, çelik ve diğer enerji yoğun endüstrilerde uluslararası rekabetçiliği artırıyor.
Bunun iç siyasi etkileri de var. Birincisi psikolojik etki. Bir süredir gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında birçok insan ABD’nin inişe geçtiği efsanesini satın almaktaydı. Enerji ithalatına artan bağımlılık buna bir kanıt olarak sıklıkla zikrediliyordu. Kaya gazı devrimi, ülkenin esas gücünü teşkil eden girişimcilik, mülkiyet hakları ve sermaye piyasasının birleşimini bir kez daha gözler önüne sererek bu durumu değiştirdi. Bu bağlamda kaya gazı devrimi, ABD’nin yumuşak gücünü de geliştirmiş oldu.
Şüpheciler ise enerji ithalatına daha az bağımlı hale gelmenin ABD’nin Ortadoğu’dan çekilmesine yola açacağı iddiasında. Ancak bu, enerji ekonomisini yanlış okumak olur. Hürmüz Boğazı’ndan petrol ve doğalgaz akışını durduracak bir savaş veya terör saldırısı gibi büyük bir karmaşa, fiyatları gerek ABD’de gerekse Avrupa ve Japonya’daki müttefiklerimizde iyice yukarı çekecektir. Ayrıca ABD’nin bölgede petrolden başka –nükleer silahların yayılmasını önlemek, İsrail’i korumak, insan hakları ve terörle mücadele gibi– birçok menfaatleri var.
ABD Ortadoğu’da fazlaca yayılmaktan imtina edebilir; ancak bu, kaya gazının siyasi “enerji bağımsızlığı” ürettiği yanılsamasından ziyade, yüksek maliyetli Irak işgali tecrübesinin ve Arap Baharı devrimleri genel kargaşasının bir yansıması. Tahran’ı nükleer silah programını sonlandıracak müzakerelere zorlamak için ABD’nin petrol yaptırımlarını kullanma becerisi, sadece Suud’un İran’ın günlük 1 milyon varillik ihracat [kayb]ını [fazla üretimle] dengeleme istekliliğine değil, aynı zamanda kaya gazı devriminin yarattığı genel beklentilere dayalıydı.
Kaya gazı enerjisinin Amerikan dış politikasına diğer faydaları arasında, Venezüella gibi ülkelerin BM’de ve küçük Karayip devletlerinin bölgesel örgütlerinde oyları satın almak için petrol kartını kullanma kabiliyetini zayıflatmasını ve Rusya’nın doğalgaz arzını kesme tehdidiyle komşularını [belirli politikalara] zorlama kabiliyetini azaltmasını sayabiliriz. Kısaca enerji jeopolitiğinde tektonik bir değişim yaşanmakta.

Her ne kadar enerji fiyatlarının geleceğini hiç kimse bilemese de düşük fiyatlar bir süre daha devam edebilir. Gerek teknoloji gerekse siyaset hiç şüphesiz bu tahmini altüst etme potansiyeline sahip. Teknolojik ilerlemeler arzı artırıp fiyatları düşürebilir; siyaset ise daha ziyade arzı aksatıp fiyatların yükselmesine yol açabilir. Ancak kaya gazı devriminin akabinde arzın sekteye uğramasının çok keskin veya uzun süreli olması pek mümkün görünmüyor. İşte tam da bu, kaya gazı devrimini aynı zamanda jeopolitik bir devrim kılan şey.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder