Joseph S. Nye (Harvard Üniversitesi profesörü; Amerikan Savunma
Bakanlığı eski müsteşarı ve ABD Milli İstihbarat Konseyi eski başkanı. “Is the American Century Over?” kitabının yazarı)
Project Syndicate, 1.11.2017
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
NOT: Lütfen kaynak göstermeden tercümenin bir kısmını veya tamamını kullanmayınız, alıntılamayınız, yayınlamayınız.
2008’de ABD Milli Güvenlik Konseyi, Küresel
Trendler 2025’i yayınladığında en kilit tahmin, dünyada daha sıkı bir
enerji rekabeti yaşanacağı yönündeydi. Çin’in talebi artıyordu, Kuzey Denizi
gibi OPEC örgütüne bağlı olmayan kaynaklar tükenmekteydi. 20 yıllık düşük ve
görece istikrarlı fiyatların ardından 2006’da petrol fiyatları 100 doları
aşmıştı. Birçok uzman, rezervlerin “tükendiği” fikrinden hareketle “petrol üretiminin
zirve noktası”ndan bahsediyordu ve üretimin düşük maliyetli ama istikrarsız
Ortadoğu’da yoğunlaşacağı, Suudi Arabistan’da bile bütün rezervlerin
keşfedildiği, yeni dev petrol sahaları bulmanın artık pek de mümkün olmadığı
beklentisindeydi.
ABD’nin enerji ithalatına giderek daha fazla bağımlı hale geleceği
düşünülüyor; bu tahmin, yükselen fiyatlarla birlikte, ABD’nin jeopolitik
nüfuzunda temel bir kısıtlama olarak görülüyordu. Güç, üreticilere doğru
kaymıştı.
Milli Güvenlik Konseyi uzmanları, teknolojik sürpriz unsurunu göz ardı
etmemişler ve fakat yanlış teknolojiye odaklanmışlardı. Güneş, rüzgâr ve
hidrolik/hidroelektrik enerji gibi yenilenebilir enerjilerin potansiyeline
vurgu yaparak temel noktayı kaçırmışlardı.
Çığır açıcı gerçek teknolojik buluş ise kaya/şeyl odaklı enerji devrimiydi.
Yatay sondaj ve hidrolik çatlatma metodu yeni olmamakla birlikte bunun kayaya
uygulanması ön açıcıydı. 2015’e gelindiğinde ABD’de üretilen doğalgazın yarıdan
fazlası kayadandı.
Kaya gazındaki hızlı artış ABD’yi enerji ithalatçısından enerji
ihracatçısına dönüştürdü. Amerikan Enerji Bakanlığı, teknik olarak
yenilenebilir 25 trilyon metreküp kaya gazı bulunduğunu, diğer petrol ve
doğalgaz kaynaklarıyla birleştirildiğinde ABD’nin iki yüzyıllık bir rezerve
sahip olduğunu tahmin ediyor. Şimdilerde Uluslararası Enerji Ajansı, Kuzey
Amerika’nın 2020’ye kadar enerjide kendi kendine yetebilir bir kıta olacağını
öngörüyor. İthal edilen sıvılaştırılmış doğalgazı (LNG) stoklamak üzere inşa
edilmiş tesisler artık gaz ihracatı işlemlerinde kullanılmak üzere
dönüştürülüyor.
Dünya piyasaları da değişiyor. Daha evvel doğalgaz piyasası, boru hatlarına
bağımlı olarak coğrafyayla mukayyetti. Bu, Avrupalı komşularına karşı enerjiyi
bir siyasi ve iktisadi koz olarak kullanan Rusya’ya piyasa gücü vermişti. Ama
LNG, doğalgaz piyasalarına bir dereceye kadar esneklik kazandırdı ve Rus
kozunun etkinliğini azalttı. 2005’te sadece 15 ülke LNG ithal ederken bugün bu
sayı üçe katlandı.
Dahası, kaya gazı sahalarının daha küçük ölçeği, piyasa fiyatlarındaki
dalgalanmalara karşı onu çok daha duyarlı kılıyor. Geleneksel petrol ve
doğalgaz sahalarında yılların milyar dolarlık yatırımlarını açıp kapatmak zor;
ancak kaya gazı kuyuları daha küçük ve daha ucuz olup fiyat değişimlerine göre
işletmeye alıp kapatması da daha kolay. Bu da demek oluyor ki ABD, küresel
hidrokarbon piyasalarındaki arz-talep dengesine göre üretimini artırıp
düşürebilen sözde dengeleyici üretici (swing producer) haline geldi.
Harvard’dan Meghan O’Sullivan’ın yeni kitabı Windfall’da işaret
ettiği gibi, kaya gazı devriminin Amerikan dış politikasında birtakım sonuçları
var. Ona göre yeni enerji bolluğu ABD’nin gücünü artırıyor. Kaya gazıyla enerji
üretimi ekonomiyi canlandırıyor ve daha fazla istihdam imkânı yaratıyor.
İthalatı azaltmak da ödemeler dengesine yarıyor. Yeni vergi gelirleri hükümet
bütçesini rahatlatıyor. Daha ucuz enerji; bilhassa petrokimya, alüminyum, çelik
ve diğer enerji yoğun endüstrilerde uluslararası rekabetçiliği artırıyor.
Bunun iç siyasi etkileri de var. Birincisi psikolojik etki. Bir süredir
gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında birçok insan ABD’nin inişe geçtiği
efsanesini satın almaktaydı. Enerji ithalatına artan bağımlılık buna bir kanıt
olarak sıklıkla zikrediliyordu. Kaya gazı devrimi, ülkenin esas gücünü teşkil
eden girişimcilik, mülkiyet hakları ve sermaye piyasasının birleşimini bir kez
daha gözler önüne sererek bu durumu değiştirdi. Bu bağlamda kaya gazı devrimi,
ABD’nin yumuşak gücünü de geliştirmiş oldu.
Şüpheciler ise enerji ithalatına daha az bağımlı hale gelmenin ABD’nin
Ortadoğu’dan çekilmesine yola açacağı iddiasında. Ancak bu, enerji ekonomisini
yanlış okumak olur. Hürmüz Boğazı’ndan petrol ve doğalgaz akışını durduracak
bir savaş veya terör saldırısı gibi büyük bir karmaşa, fiyatları gerek ABD’de
gerekse Avrupa ve Japonya’daki müttefiklerimizde iyice yukarı çekecektir.
Ayrıca ABD’nin bölgede petrolden başka –nükleer silahların yayılmasını önlemek,
İsrail’i korumak, insan hakları ve terörle mücadele gibi– birçok menfaatleri
var.
ABD Ortadoğu’da fazlaca yayılmaktan imtina edebilir; ancak bu, kaya gazının
siyasi “enerji bağımsızlığı” ürettiği yanılsamasından ziyade, yüksek maliyetli
Irak işgali tecrübesinin ve Arap Baharı devrimleri genel kargaşasının bir
yansıması. Tahran’ı nükleer silah programını sonlandıracak müzakerelere
zorlamak için ABD’nin petrol yaptırımlarını kullanma becerisi, sadece Suud’un
İran’ın günlük 1 milyon varillik ihracat [kayb]ını [fazla üretimle]
dengeleme istekliliğine değil, aynı zamanda kaya gazı devriminin yarattığı
genel beklentilere dayalıydı.
Kaya gazı enerjisinin Amerikan dış politikasına diğer faydaları arasında,
Venezüella gibi ülkelerin BM’de ve küçük Karayip devletlerinin bölgesel
örgütlerinde oyları satın almak için petrol kartını kullanma kabiliyetini
zayıflatmasını ve Rusya’nın doğalgaz arzını kesme tehdidiyle komşularını [belirli
politikalara] zorlama kabiliyetini azaltmasını sayabiliriz. Kısaca enerji
jeopolitiğinde tektonik bir değişim yaşanmakta.
Her ne kadar enerji fiyatlarının geleceğini hiç kimse bilemese de düşük
fiyatlar bir süre daha devam edebilir. Gerek teknoloji gerekse siyaset hiç
şüphesiz bu tahmini altüst etme potansiyeline sahip. Teknolojik ilerlemeler
arzı artırıp fiyatları düşürebilir; siyaset ise daha ziyade arzı aksatıp
fiyatların yükselmesine yol açabilir. Ancak kaya gazı devriminin akabinde arzın
sekteye uğramasının çok keskin veya uzun süreli olması pek mümkün görünmüyor.
İşte tam da bu, kaya gazı devrimini aynı zamanda jeopolitik bir devrim kılan
şey.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder