29 Mayıs 2017 Pazartesi

D.HEARST: SUUDİ ARABİSTAN’DA SARAY DARBESİ



SUUDİ ARABİSTAN’DA SARAY DARBESİ
David Hearst (Middle East Eye internet sitesi baş editörü; eski İngiliz Guardian gazetesi dış politika başyazarı)
Middle East Eye, 26.4.2017


Tercüme: Zahide Tuba Kor

NOT: Ortadoğu'yla, özellikle de Körfez ülkelerinin politikalarıyla ilgili son derece önemli yazılar kaleme alan David Hearst'ten şimdiye kadar yaptığım 12 tercümeyi toplu olarak okumak için TIKLAYINIZ

Suudi bir prensin kral olabilmesi için üç iktidar kaynağına dayanması lazım. Önem sırasına göre ABD, kraliyet ailesi ve Suudi halkı; her ne kadar sonuncusu, herhangi bir hesaplamada bu üçlünün en uzak halkası olsa da.
Bu, 14 Şubat 1945’te Amerikan Başkanı Franklin D. Roosevelt’in Suudi kraliyetinin kurucusu Kral Abdülaziz’le Mısır’ın Büyük Acı Gölü’ndeki bir Amerikan muhribinde bir araya gelmesinden bu yana her Suudi kralı için geçerli.
Kral Abdullah 23 Ocak 2015’te hayatını kaybettiğinde ve yerine üvey kardeşi Selman tahta geçtiğinde oğlu Muhammed bin Salman’ın adı sanı ortalıkta hiç yoktu. Devlet bakanıydı ve babasına danışmandı; ama Washington’da tanınmıyordu ve sadece 29 yaşındaydı. Tecrübesiz bir gençti.
Ardından Suudi tahtına Kral Selman’ın oğlu Muhammed’i geçirmek için dört perdelik operanın ilki başladı.

İlk perde: Kraliyet temizliği
Abdullah’ın maiyetinden kalanlar, ölü kralın Kardinal Richelieu’su sayılan genel sekreter ve Kraliyet Divanı Başkanı Halid Tuveycri’den başlayarak temizlendi.
Tuveycri’nin yerine, aynı zamanda dünyanın en genç savunma bakanı yapılan Muhammed geçirildi. Kral Selman, kardeşi Prens Mukrin’i veliaht prens ve yeğeni Muhammed bin Nayif’i de veliahtın veliahtı yaptı.
Tuveycri’nin düşüşü Birleşik Arap Emirlikleri’nin diktatörü Muhammed bin Zayid için kötü haberdi. Bu ikili, Mısır’da Abdülfettah es-Sisi’yi başa geçiren askeri darbeyi finanse ve organize etmişti ve bu üçlü [Z.T.K. BAE, Suudi Arabistan ve Mısır’ı kastediyor], varoluşsal tehdidin İran değil, Müslüman Kardeşler olduğu ortak inancında birleşmişti.
İki ülke [Z.T.K. yani BAE ve Suudi Arabistan] arasındaki anlaşma, birkaç ay sonra Nisan 2015’te meydana gelen, ikinci perdede ele alacağımız, gelişmelerle daha da zarar görecekti.

İkinci Perde: Oğlun Yükselişi
Kral Selman, kardeşi Prens Mukrin’i veliahtlık görevinden alarak yerine yeğeni Muhammed bin Nayif’i geçirdi ve gözde oğlu Muhammed bin Selman’ı da velahtın veliahtı yaptı. Muhammed bin Selman’ın büyük kuzeni Muhammed bin Nayif’in elini öperken fotoğrafları çekildi. Ancak öptüğü bu eli ısırmayı öğrenmesi sadece an meselesiydi.
Veliahtın ayağının altındaki zemin çoktan kaydırılmıştı bile; zira kral, veliaht prensin kraliyet maiyetini feshetti. O zamana kadar kralın ve veliaht prensin birbirinden ayrı kraliyet maiyetleri vardı. Maiyetinin ortadan kaldırılmasıyla Bin Nayif’in dayandığı geriye kalan tek güç merkezi artık içişleri bakanlığıydı.
Bin Nayif, babasını maymuna benzeten BAE Emiri Muhammed bin Zayid’e karşı şahsi bir kin güdüyordu. Dahası Bin Nayif’in Pentagon ve Washington’la stock’u yüksekti. Washington’ın adamıydı. Kısa süre sonra dengeler, BAE’ye meydan okuyan, Müslüman Kardeşler’e destek veren bölgesel güçlerden Türkiye ve Katar rejimleri lehine döndü.
BAE Emiri Bin Zayid sabırla bekleyip uygun zamanı kolladı. Bin Zayid, başka bir kapı üzerinden kraliyette yeniden itibar kazanmanın yolunu aradı. Bunun kapısı Muhammed tarafından açılacaktı. Düşmanının Muhammed’inkiyle ortak olduğu hesabını yaptı. Ne de olsa veliaht prens olarak avantajlı konumuyla Bin Nayif, kuzeni Muhammed’in önünde duran bir engeldi.
Muhammed bin Selman’ın savunma bakanı olarak ilk adımları Washington’da pek de olumlu karşılanmadı. Milli Muhafızlar Bakanı Prens Meteb yurtdışındayken savuma bakanı olarak Yemen’de Husilere karşı büyük bir askeri müdahale başlatmıştı. Genç savunma bakanı düşüncesizliğiyle/laubaliliğiyle nam salmıştı. Maldivler’e tatile gidip gözlerden kaybolmuş, Barak Obama’nın savunma Bakanı Ash Carter ise günlerce ona ulaşmaya çalışmıştı.
2015’in Aralık’ında Alman istihbarat teşkilatı BND, 29 yaşındaki Muhammed’i aşırı gücü sahip pervasız bir kumarbaz olarak tasvir ettiği 1,5 sayfalık sıradışı bir kısa bilgi notu yayınladı.
BAE Emiri Bin Zayid hemen harekete geçti. Güçlü bir Suudi medya patronunu bir aracı/muhatap olarak ayarlayarak banka hesaplarına milyonlarca dolar akıttı. Bin Zayid, kendi tecrübesinden hareketle Muhammed’e hızlıca harekete geçmesini tavsiye etti.
O dönemde Middle East Eye’ın haber yaparak ifşa ettiği üzere, Bin Zayid, Muhammed’e kraliyette Vehhabiliğin egemenliğine bir son vermesini ve İsrail’le sıkı fıkı olmasını söyledi.
Bin Zayid, onun için Washington’la şahsen bir iletişim kanalı açacağı sözünü verdi. Ama öncelikle Muhammed kendi başına bir oyuncu olarak sivrilmeliydi.
Ülkesinin bugüne kadar gördüğü en büyük özelleştirme programını başlattı. Genç prensi Batı’daki izleyicilere pazarlamak için Batılıların anlayacağı dilden bir halkla iletişim kampanyası düzenlendi. Muhammed gerektiği şekilde bir Jön Türk, sabırsız bir reformcu olarak tasvir edildi.
The Economist dergisine ilk röportajını vermesinin ardından övgü dolu değerlendirmeler peşi sıra geldi. The New York Times’ın enayisi Thomas Friedman tamamen zokayı yuttu. Onun hakkındaki yazısından Friedman bakın neler dedi: “Muhammed bin Selman’la ofisinde bir akşam geçirdim ve performansıyla beni çok yordu. Fışkıran enerjisiyle planını ayrıntılı biçimde ortaya döktü. (…) Onun düşüncesi, bütün ülkeyi hükümet işleyişine dâhil etmek. Bakanlar diyorlar ki, daha evvel iki yılda ancak alınabilen büyük kararlar Muhammed göreve geldiğinden beri artık iki haftada çıkıyor.”
Muhammed bir modernleştirici gibi ilerliyor. Aynı zamanda risk de alıyor. 2030 Vizyonu’nu başlattığında aldığı en büyük risk, devlet petrol şirketi ARAMCO’nun %5’ini özelleştirmek veya hatta dini polisi geriye püskürtmek değildi.
Kamu sektöründe çalışanların maaşlarının %20 ila 30’una denk gelen sosyal hakların ve ek ödemelerin rafa kaldırması oldu. Bu grup iş gücünün üçte ikisini oluşturduğundan duyulan rahatsızlık sonucu mırıldanmalar yayıldı. Ve bu mırıltılar hiç de alçak sesli değildi.
Bu arada Bin Zayid, Washington’la acil kırmızı hat kurmakla meşguldü. BAE ile Trump arasında birçok iş bağlantısı çoktandır vardı. Bunlardan biri de Dubai yakınlarında Akoya denen bir golf sahası inşası için Trump’la ortaklık kuran milyarder emlak müteahhidi Hüseyin Sacvani’den (Hussain Sajwani) geldi.
Sacvani, Forbes dergisine yaptığı açıklamada “Şirket olarak Trump’la bir anlaşma yaptık; zira onlar golf işini iyi biliyorlar” dedi ve ekledi: “Biz siyasetten uzak duruyoruz.” Sacvani, Amerikalı ortağı başkan olurken işlerin her zamanki gibi yürüyeceğini zannediyordu. Ama bu yılın ocak ayında Trump, Dubaili arkadaşının 2 milyar dolarlık işini geri çevirdiğini açıkladı: “Geri çevirmek zorunda değildim; ama bildiğiniz gibi artık başkanım. Bu işe girmek iyi olurdu ama herhangi bir menfaat sağlamak istemiyorum.”
Trump, görevi için yemin etmeden bir ay evvel Bin Zayid gizlice New York’a uçtu. Görevini henüz bırakmamış olan Amerikan Başkanı Barack Obama’ya ziyaret hakkında bilgi vermeyerek protokol kurallarını çiğnedi (…). Washington Post’un haberine göre Bin Zayid, Trump’ın iç halkasındaki danışmanlardan Michael Flynn, Jared Kushner ve Stephen Bannon’la buluştu.
Bin Zayid’in temel amacı, Trump’ın ailesine “hizmetinizdeyim” mesajını vermekti. Bin Zayid’in kardeşi olan BAE milli güvenlik müsteşarı da Blackwater şirketinin kurucusu Erik Prince ve Vladi­mir Putin’e yakın bir Rus’la Seyşeller’de bir toplantı gerçekleştirdi. Washington Post’un iddiasına göre amaç, Moskova’yla başkanlık koltuğuna henüz oturmamış Donald Trump arasında arka kanaldan bir gizli iletişim hattı kurmaktı. 
Bu toplantı, aynı zamanda Bin Zayid’i Körfez’de Trump’ın iş bitiricisi haline getirdi.  Trump son olarak mart ayında Muhammed bin Selman’la Beyaz Saray’da bir araya geldiğinde bu buluşma bir “dönüm noktası” olarak tanımlandı. Obama’nın İran’la barış peşinde koşarak boşu boşuna heba ettiği Suudi Kraliyetiyle ilişkileri yeniden kurduğunu göstermek için bunu bir fırsat olarak kullandı. Ancak Muhammed’le buluşma pozu, konuşmaların kendisinden daha fazla şey söylüyordu: Trump geleceğin Suudi kralıyla konuşuyordu.
Geçtiğimiz haftasonu Amerikan Savunma Bakanı James Mattis, Riyad’a iade-i ziyarette bulunduğunda Kral Selman ve Muhammed’le görüştü. Washington’ın kraliyette iş tuttuğu eski önemli adamı Bin Nayif fotoğrafta yoktu.

Üçüncü Perde: Ayrılık Kararnameleri
22 Nisan Cumartesi günü Kral Selman 40 tane kraliyet kararnamesi yayınladı. En önemlisi, 2030 Vizyonu çerçevesinde kesilen memurlara ve askeri personele mali ödeneklerin yeniden yürürlüğe konmasıyla Muhammed’in popülaritesini artırmaktı. Daha evvel ödenekleri kesmek Muhammed’in kararı olsa da tuhaf bir şekilde bu kararnameyle itibar kazandı. Amaç, kuzeni Bin Nayif’in rolünü daha da azaltmaktı.
Diğer kararnamelerle Muhammed’in en küçük kardeşi Halid, Amerikan büyükelçisi yapıldı. Halid’in tek uluslararası diplomasi tecrübesi, bir savaş uçağı pilotu olarak F16’ları kumanda etmekti! İlginç biçimde, aynı kararnameler çerçevesinde bir bakan, oğlunu işe aldığı için görevinden alındı. Öyle görünüyor ki bu kural, sözkonusu Suud Ailesi olduğunda uygulanmıyor.
Muhammed’in diğer bir kardeşi Prens Abdülaziz bin Selman enerji bakanı yapıldı. Yine Muhammed’e yakın bir aile mensubu olan kuzenlerden Prens Ahmed bin Fahd bin Salman da petrol zengini Doğu Vilayeti’ne vali yardımcısı olarak atandı. O vilayetin valisi, Veliaht Prens Muhammed bin Nayif’in kardeşi Suud bin Nayif; bu da demek oluyor ki bu prensin vali yardımcılığına getirilmesi, veliaht prensi iyice köşeye sıkıştırmanın diğer bir yolu.
Muhammed’in kontrolünü artıracak şekilde kraliyet ailesinin başka onlarca üyesi önemli mevkilere getirildi.
So that’s Washington squared, aile başarıyla yürüttü ve halk mutlu edildi. Yine de Bin Nayif hala Muhammed’in önünde bir engel. 
Ardından ordu ve iç güvenlikle ilgili kararnameler geldi. Ordunun başındaki profesyonellerden Korgeneral Aid eş-Şelevi görevinden alınarak yerine, ne tesadüf ki Yemen savaşıyla ilgili BAE Emiri Bin Zayid’e brifing vermeye gitmiş olan yardımcısı Prens Fahad bin Türki getirildi.
Bin Nayif’e son ölümcül darbeyi vuran kilit kararnamenin zannedildiği gibi Yemen’le hiçbir alakası yok. Bu kararname, Kraliyet Divanı’nın idaresi altında bir Milli Güvenlik Konseyi kurulmasını içeriyor. Bu konsey, Bin Nayif’in kontrolündeki içişleri bakanlığına doğrudan bir rakip olacak. Yeni yapının edindiği bilgileri doğrudan Kraliyet Divanı’na aktaracak olması önemli; zira burayı da kontrol eden Muhammed bin Selman.
Muhammed, Kraliyet Divanı genel sekreterliği görevini veliahtın veliahtı olmak için bırakırken burayı kendisi adına içeriden kontrol edecek bir müttefikini yerine halef bıraktı. O kişi, Tuveyci 2.0 olarak nam salmış Suud el-Kahtani idi.
El-Wi’am gazetesinin kurucusu Suudi yazar Türki er-Ruki, el-Kahtani’yi muhaliflere gözdağı vermek amacıyla seçilmiş hedeflere yönelik sosyal medya kampanyası başlatan bir internet trolü gibi davranmakla suçluyor.
Er-Ruki’nin iddiasına göre el-Kahtani, internet sitelerini hedef alan ve nicelerini karalayıp itibarlarını zedeleyen bir bilgisayar korsanları ordusundan faydalanıyor.
Er-Ruki’nin iddiası şu: “Bu adam sınırları çok fazla aştı. Ülkenin gençlerinin birçoğu onun kurbanı. Karar alıcılarla ülkenin vatandaşları arasındaki ilişkilerde gerginlik çıkarmakta. Bakanların ve devlet adamlarının sahip olduğu sanılan dokunulmazlıkların altını oyuyor.”
Müesses nizam içinden çıkmış ülkenin en önemli analistlerinden biri olan Cemal Kaşıkçı gibi önde gelen Suudlu bazı seslerin susturulduğu kesinlikle doğru.

Dördüncü Perde: Evi Yıkmak
Dördüncü Perde mi? Veliaht Prens Bin Nayif’i bekleyen kaçınılmaz kaderi henüz tam olarak bilmiyoruz. Trump yönetimi onu görmezden geliyor. Önemli toplantılardan koparıldı ve artık kuzeni bütün gücü elinde tutuyor.
Bu bir zafer mi?
Öyle görünüyor. Eski karşı-devrimci eksen, yeni bir yüz olan Muhammed bin Selman’ın da dâhil edilmesiyle yeniden canlandı. Onunla birlikte bu eksen, iki eski yüz olan Bin Zayid ve kısa atışmaların ardından öpüşüp barışmak için geçen hafta Riyad’a giden Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’den oluşuyor. Trump’ın yeni yetme yönetimi, İsrail’in de lütfu ve desteğiyle, gayet açık bir şekilde bütün bunların her birisinin arkasında.
Her şey Kral Abdullah dönemindekine geri dönüyor. Kral Selman, Trump’la konuşurken Bin Ladin’in Müslüman Kardeşler mensubu olduğunu vurgulamaya özen gösterdi.
Ancak küçük bir farklılık sözkonusu.
Atlas Okyanusu’ndan Körfez’e kadar Arap halkları artık değişmiş durumda. Kanlarını akıttılar; evlerini, ailelerini, işlerini ve özgürlüklerini kaybettiler. Binlercesi demir parmaklıkların ardında. Binlercesi boğularak Akdeniz’in sularına gömüldü. Milyonlarcası evlerinden, topraklarından göç etti. Artık onlar, sınırsız ayrıcalıklara ve sınırsız servete sahip mutlak yöneticilerinden korkmuyorlar ve temel hak ve hürriyetleri için mücadeleye hazırlar.
Suudi Ailesi, Abdullah’tan Selman’a ve Muhammed’e uzanan bütün o saray entrikalarıyla aslında hiç değişmedi. İktidara erişim aile ağacına bağlı; kardeş mi, üvey kardeş mi olduğu bir fark yaratıyor.

Bakanlık koltukları sanki bir taşınır eşya ve mal gibi hala daha babadan oğla geçiyor. Profesyoneller hala daha atanmışlar tarafından görevlerinden alınıp yerlerine başkaları yerleştiriliyor. Suudi Ailesi tek bir adamın eline çok büyük bir güç teslim etmiş durumda. Yemen’de ve Suriye’de devasa hatalar yapıyor. Ve Suudi Kraliyeti, akıl almaz servetiyle hala daha dayanıksız bir kâğıttan ev.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder