TÜRK SUİKASTÇI
TAYYİP ERDOĞAN’IN KIŞKIRTMASININ BİR ÜRÜNÜ
Michael Rubin (Amerikan Girişim Enstitüsü Ortadoğu ve Türkiye
uzmanı; Amerikan Donanması Askeri Akademisi öğretim üyesi ve Middle East
Quarterly dergisinin editörü)
American Enterprise
Institute, 21.12.2016
Tercüme: Zahide Tuba Kor
Andrew Karlov’un, izindeki polis memuru Mevlüt Altıntaş tarafından
Türkiye’de öldürülmesi dünyayı şok etti. Müslüman din adamları tarafından
kışkırtılan bir kalabalığın İran’daki Rus elçiliğine girip Büyükelçi Alexander
Griboyedov’u öldürdüğü 1829 yılından bu yana ilk defa bir Rus büyükelçi
suikasta uğradı.
(...)
Erdoğan suikastı
bir sapkınlık, anomali olarak niteleyebilir; ancak pazartesi günkü şiddet
Türkiye’nin yeni normali haline gelecek.
Altıntaş bir
boşlukta yetişmedi. Beş sene evvel Erdoğan, hedefinin “dindar bir nesil
yetiştirmek” olduğunu itiraf etmişti. Altıntaş işte bunun bir ürünü. Erdoğan
iktidara geldiğinde o henüz yedi yaşındaydı; tüm eğitim hayatı Erdoğan’ın
başbakanlığı altında geçti.
Eğitimin dışında
Erdoğan’ın içeride bıraktığı en büyük iz, Türkiye’nin bir zamanlar zinde
medyasını devlet propaganda ve komplo motoruna dönüştürmesi oldu. Hizaya
gelmeyen gazeteciler kendilerini hapiste buldu veya çok daha kötülerini yaşadı.
Altıntaş, okul sıralarından televizyon programlarına, gazete sütunlarından
sinemaya kadar her yerde tekrarlanıp desteklenen Erdoğan’ın ısrarlı İslamcı
söylemleri ve dünya görüşüyle beslendi. Eğer Altıntaş yaptığı hareketin
kahramanca olduğuna inanıyorsa bunun nedeni, Erdoğan’ın konuşmalarında
Suriye’de çarpışan el-Kaide bağlantılı Nursa Cephesi’ni İslam’ın şerefinin bir
savunucusu olarak tasvir etmesi.
Bunların hiçbiri
bizi şaşırtmamalı. Erdoğan, kısa vadeli kazanımları için medya kışkırtıcılığını
ve dinî radikalizmi kullanan ilk lider değil; kibritini çaktığı, hızla yayılan
bu yangını kontrol altına alamayacağını fark etmesi için artık çok geç.
Suudi Arabistan’ı
hatırlayın: Nesiller boyunca Suudi okulları ve televizyonları muhafazakâr
İslamcılığı telkin etti, her ne kadar Suudi prensler Riviera’da partiler
düzenleseler veya İsviçre’de kayak yapsalar da. Suudi kralları umursamadılar;
meşruiyetleri, Haremeyn’in hadimi rolünden geliyordu. 2001’in 11 Eylül’ünde
uçak kaçıranların 19’undan 15’inin Suudi olması gerçeğine rağmen sorumluluk
almadılar, ama ardından Riyad’daki bombalama dalgasında kendi evlerinde
vuruldular. Gelinen noktada Riyad artık İslamcı problemi açık açık kabul
ediyor.
Diğer bir örnek de
Pakistan: Onlarca yıldır Pakistan eliti radikal dinci medreseleri görmezden
geldi. Dinin ülkeyi bir arada tutacak bir tutkal olacağına veya Hindistan’la
Afganistan’daki rakipleri bezdirecek bir kadroya ilham vereceğine inandılar.
Maliyetleri görmezden geldiler: Nihayetinde bir problem olarak din adamları
geri kalmış kırsal alanlarla sınırlıydı.
Ancak bir kez daha
yangın kontrolden çıktı. 2007’de silahlı adamlar Başbakan Benazir Butto’yu
öldürdüler. 18 ay sonra Pakistan Taliban’ı ülkenin nükleer silah bulunan
başkentinden sadece 96
kilometre ötedeki bir alanı istila etti. Bugün Pakistan’ın
en büyük şehri ve ticari başkenti olan Karaçi’nin çoğu izinsiz girilmesi yasak
bölge statüsünde.
Ardından Suriye
geliyor: Cumhurbaşkanı Beşşar Esed, İslamcı radikallerle mücadele eden laikçi
bir lider olarak bugün kendini sunsa da aslında uzunca bir süredir bunun
zeminini bizzat sağlayan kişi. Ele geçirilen belgeler, Esed’in Suriye’yi [Z.T.K. 2003 Amerikan işgalinin
ardından] Irak’a giden yabancı savaşçıların ve intihar bombacılarının
metrosuna dönüştürdüğünü gösteriyor. Şu anda Suriye’nin karşı karşıya olduğu
şey, Esed’in kendi ürettiği bir krizin geri tepmesi.
Ve tabii ki bir de
Filistinliler var: Filistin televizyonu nefreti telkin ediyor. Okullar da
silahlar saklanıyor. İntihar bombacıları rağbet görüyor. Bir zamanlar
Filistinli liderlerin daha fazla taviz koparma stratejisi olarak gördükleri bu
şeyin artık İsrail’den ziyade kendi yaşlı liderliğini tehlikeye atabileceğini
kabul ediyorlar.
Diktatörler
kibirlidir. Kendilerini tarihin gerçeklerinden muaf görürler. Kısa vadeli
kazançları için dini kullanıp kışkırtırlar, uzun vadeli sonuçlarını ise nadiren
düşünürler. Ancak şimdiye kadar hiçbir lider bu geri tepme halinden kaçamadı.
Eğer tarih bir modelse Türkiye’de şiddet daha yeni başlıyor diyebiliriz ve
Erdoğan uğraşıp didinse dahi bunu kontrol altına alamayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder