11 Temmuz 2016 Pazartesi

A.S.EL-FADLİ: DAVUTOĞLU VE İHTİLAFA DÜŞME AHLAKI



DAVUTOĞLU VE İHTİLAFA DÜŞME AHLAKI

Abdülaziz Sabah el-Fadli (Kuveyt el-Ra’i gazetesi yazarı ve Körfez İşbirliği Konseyi Ulema Birliği üyesi)
El-Ra’i gazetesi, 11.5.2016

Tercüme: Zahide Tuba Kor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la bazı fikri ihtilaflar yüzünden Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun AK Parti genel başkanlığından istifasını sunmasında -ve müteakiben başbakanlık görevinden de istifa edecek olmasında- hiç şüphesiz bizim için alınması gereken nice dersler ve ibretler var.

Davutoğlu bir basın toplantısı düzenleyerek parti genel başkanlığından istifa ettiğini ve tekrar aday olmayacağını duyurdu. İstifasının gerekçelerinden birinin cumhurbaşkanıyla bazı konularda yaşadığı ihtilaflar olduğunu açıkladı.

Bu istifadan öğrenilecek derslerden biri, Davutoğlu’nun partiyi bir ve bütün tutup saflarını bölmemeye özen göstermesi ve kardeşlerini, dostlarını ve yol arkadaşlarını kaybetmektense hem partideki pozisyonunu hem de başbakanlık makamını feda etmekten hiç çekinmemesidir.

Dahası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın itibarını ve makamını korumaya kararlı olduğunu basın toplantısında şu sözlerle ortaya koydu: “Kimse benden cumhurbaşkanımız aleyhine tek söz duyamayacak;  onun onuru benim onurumdur”. Hiç kimsenin AK Parti aleyhine tek bir söz sarf etmesine dahi müsaade etmeyeceğine, parti üyeliğinin devam edeceğine ve yol arkadaşlarını terk etmeyeceğine de vurgu yaptı.

Davutoğlu ihtilafa düşme ahlakı konusunda bize bir ders verdi: Sizinle [yani parti yönetimiyle] ihtilafa düşmem, kesinlikle aleyhinizde sayıp söveceğim veyahut iyi niyetinizden, sözünüzden veya dürüstlüğünüzden şüphe duyacağım anlamına gelmez…

Siyasi ve ictihadi-fıkhi meselelerde ihtilafa düşen, ama kalpleri birbirine karşı tertemiz olan ve birbirine merhamet eden ümmetin geçmişteki öncülerine, liderlerine Allah Teâlâ rahmet eylesin.

Ama maalesef ki basit bir fikri ihtilafın veya farklı bir bakış açısının fitne fücura dönüştürüldüğünü somut olarak gözlemliyoruz. Bu konuda farklı kesimlerden örnekler vermek mümkün:

Dini akidenin nasıl anlaşılması ve savunulması gerektiğini tutup da kendi cemaatinin tekeline almaya çalışan ve diğer cemaatleri bidat ve delalet ehli olarak gören bazı dindarlar var. Selef-i salihinin yöntemini anlayanın ve bu yolda yürüyenin bir tek kendisi olduğuna inanıyorlar ve kendisi dışındakileri helak olmuş sapkınlar olarak görüyorlar!

Bazıları da radikallikle mücadelede ehil tek grubun kendisi olduğuna inanıyor ve kendisi dışında meşru ve barışçıl yöntemlerle toplumsal ıslah çağrısı yapan diğer kesimleri tekfirci ve harici sayıyorlar!

Gerek seküler gerekse liberal akımlardan bazı insanlar ise mesela eğitim müfredatını belirleme ve geliştirme konusunda ehil tek kesimin kendileri olduğuna inanıyorlar ve İslami eğilimli bazı eğitim uzmanlarıyla tartışmaya girdiklerinde onları hemencecik dervişlikle yaftalıyorlar.

Çeşitli siyasi akımlara mensup bazı insanlar da kamu fonlarını korumakta yetkin tek grubun kendileri olduğuna, diğerlerinin ise bu konuda herhangi bir sorumluluk üstlenmemesi gereken salt birer tâbi olması gerektiğine inanıyorlar.

Üzerinde ihtilafların döndüğü ve bugünlerde giderek şiddetlenen en önemli meselemiz, Kuveyt’te yapılacak parlamento seçimlerine katılmak isteyenlerle boykottan yana olanlar arasında yaşanıyor. Her iki kesimin de seçime katılma veya boykot etme noktasında kendi bahaneleri ve delilleri var ve her biri, kamu menfaatinin kendi benimsediği perspektifin hayata geçmesinden geçtiği kanaatinde.

Ancak buradaki problem şu: Bir meselede ihtilaf eden taraflar, kendilerinin tamamen haklı olduğu inancıyla, diğerlerinin ise ülkesi hayrına herhangi bir şey istemediği veyahut sadece şahsi veya parti menfaatler ışığında hareket ettiği zannıyla, birbirlerinin niyetlerine dair temelsiz ithamlarda bulunuyorlar ve hatta birbirlerini hain ilan ediyorlar. Veyahut diğer tarafı mesuliyetten kaçmakla veya –üstlendiği görevde- hakkı savunmakta acze düşmekle itham ediyorlar.

Sahabeler, Bedir esirleri meselesinde, müşriklerin ordularıyla yeni bir savaşı şehrin dışında verip vermeme konusunda ve diğer problemlerde Resulullah’ın (s.a.v.) huzurunda ihtilafa düşmüşlerdi. Ama herkes kendi delilini ortaya koymuş ve diğerinin niyetine [çirkin bir şekilde] dil uzatmamıştı.
 
Peki, acaba bugün biz onların ahlakıyla ahlaklanabilecek miyiz?


Çevresine hiç esip gürlemeden istifasını sunan Ahmet Davutoğlu, alnı apaçık/kusursuz bir görüntü verdi ve ihtilaf ahlakı konusunda takip edilmesi gereken çok değerli bir emsal ortaya koydu. Peki, acaba biz dersimizi alıp onun yönteminden ve yolundan istifade edebilecek miyiz?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder