DAVUTOĞLU VE
İHTİLAFA DÜŞME AHLAKI
Abdülaziz Sabah
el-Fadli (Kuveyt el-Ra’i gazetesi yazarı ve
Körfez İşbirliği Konseyi Ulema Birliği üyesi)
El-Ra’i gazetesi,
11.5.2016
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan’la bazı fikri ihtilaflar yüzünden Türkiye Başbakanı Ahmet
Davutoğlu’nun AK Parti genel başkanlığından istifasını sunmasında -ve
müteakiben başbakanlık görevinden de istifa edecek olmasında- hiç şüphesiz
bizim için alınması gereken nice dersler ve ibretler var.
Davutoğlu bir basın
toplantısı düzenleyerek parti genel başkanlığından istifa ettiğini ve tekrar
aday olmayacağını duyurdu. İstifasının gerekçelerinden birinin cumhurbaşkanıyla
bazı konularda yaşadığı ihtilaflar olduğunu açıkladı.
Bu istifadan
öğrenilecek derslerden biri, Davutoğlu’nun partiyi bir ve bütün tutup saflarını
bölmemeye özen göstermesi ve kardeşlerini, dostlarını ve yol arkadaşlarını
kaybetmektense hem partideki pozisyonunu hem de başbakanlık makamını feda
etmekten hiç çekinmemesidir.
Dahası,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın itibarını ve makamını korumaya kararlı olduğunu basın
toplantısında şu sözlerle ortaya koydu: “Kimse benden cumhurbaşkanımız aleyhine
tek söz duyamayacak; onun onuru benim
onurumdur”. Hiç kimsenin AK Parti aleyhine tek bir söz sarf etmesine dahi
müsaade etmeyeceğine, parti üyeliğinin devam edeceğine ve yol arkadaşlarını
terk etmeyeceğine de vurgu yaptı.
Davutoğlu ihtilafa
düşme ahlakı konusunda bize bir ders verdi: Sizinle [yani parti yönetimiyle]
ihtilafa düşmem, kesinlikle aleyhinizde sayıp söveceğim veyahut iyi
niyetinizden, sözünüzden veya dürüstlüğünüzden şüphe duyacağım anlamına gelmez…
Siyasi ve
ictihadi-fıkhi meselelerde ihtilafa düşen, ama kalpleri birbirine karşı
tertemiz olan ve birbirine merhamet eden ümmetin geçmişteki öncülerine,
liderlerine Allah Teâlâ rahmet eylesin.
Ama maalesef ki
basit bir fikri ihtilafın veya farklı bir bakış açısının fitne fücura
dönüştürüldüğünü somut olarak gözlemliyoruz. Bu konuda farklı kesimlerden
örnekler vermek mümkün:
Dini akidenin nasıl
anlaşılması ve savunulması gerektiğini tutup da kendi cemaatinin tekeline
almaya çalışan ve diğer cemaatleri bidat ve delalet ehli olarak gören bazı
dindarlar var. Selef-i salihinin yöntemini anlayanın ve bu yolda yürüyenin bir
tek kendisi olduğuna inanıyorlar ve kendisi dışındakileri helak olmuş sapkınlar
olarak görüyorlar!
Bazıları da
radikallikle mücadelede ehil tek grubun kendisi olduğuna inanıyor ve kendisi
dışında meşru ve barışçıl yöntemlerle toplumsal ıslah çağrısı yapan diğer
kesimleri tekfirci ve harici sayıyorlar!
Gerek seküler
gerekse liberal akımlardan bazı insanlar ise mesela eğitim müfredatını
belirleme ve geliştirme konusunda ehil tek kesimin kendileri olduğuna
inanıyorlar ve İslami eğilimli bazı eğitim uzmanlarıyla tartışmaya girdiklerinde
onları hemencecik dervişlikle yaftalıyorlar.
Çeşitli siyasi
akımlara mensup bazı insanlar da kamu fonlarını korumakta yetkin tek grubun
kendileri olduğuna, diğerlerinin ise bu konuda herhangi bir sorumluluk
üstlenmemesi gereken salt birer tâbi olması gerektiğine inanıyorlar.
Üzerinde
ihtilafların döndüğü ve bugünlerde giderek şiddetlenen en önemli meselemiz,
Kuveyt’te yapılacak parlamento seçimlerine katılmak isteyenlerle boykottan yana
olanlar arasında yaşanıyor. Her iki kesimin de seçime katılma veya boykot etme
noktasında kendi bahaneleri ve delilleri var ve her biri, kamu menfaatinin
kendi benimsediği perspektifin hayata geçmesinden geçtiği kanaatinde.
Ancak buradaki
problem şu: Bir meselede ihtilaf eden taraflar, kendilerinin tamamen haklı
olduğu inancıyla, diğerlerinin ise ülkesi hayrına herhangi bir şey istemediği
veyahut sadece şahsi veya parti menfaatler ışığında hareket ettiği zannıyla,
birbirlerinin niyetlerine dair temelsiz ithamlarda bulunuyorlar ve hatta
birbirlerini hain ilan ediyorlar. Veyahut diğer tarafı mesuliyetten kaçmakla
veya –üstlendiği görevde- hakkı savunmakta acze düşmekle itham ediyorlar.
Sahabeler, Bedir
esirleri meselesinde, müşriklerin ordularıyla yeni bir savaşı şehrin dışında
verip vermeme konusunda ve diğer problemlerde Resulullah’ın (s.a.v.) huzurunda
ihtilafa düşmüşlerdi. Ama herkes kendi delilini ortaya koymuş ve diğerinin
niyetine [çirkin bir şekilde] dil uzatmamıştı.
Peki, acaba bugün
biz onların ahlakıyla ahlaklanabilecek miyiz?
Çevresine hiç esip
gürlemeden istifasını sunan Ahmet Davutoğlu, alnı apaçık/kusursuz bir görüntü
verdi ve ihtilaf ahlakı konusunda takip edilmesi gereken çok değerli bir emsal
ortaya koydu. Peki, acaba biz dersimizi alıp onun yönteminden ve yolundan
istifade edebilecek miyiz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder