ABD’NİN DURUMU
Richard N. Haass
(Amerikalı
diplomat ve Dış İlişkiler Konseyi başkanı)
Project
Syndicate, 24.3.2016
Tercüme: Zahide
Tuba Kor
Amerikan başkanlık
seçimlerine daha altı aydan fazla bir süre var ve 45. başkanın kim olacağını
bırakın, kimlerin aday olacağını dahi şimdiden kestirebilmek imkansız. (...)
Bugün ABD’deki
yaygın ruh hali, bütünüyle bir öfke olmasa da, hatırı sayılır derecede bir
endişe. Kısa süre evvel The Washington Post; Wall Street, Müslümanlar,
ticaret anlaşmaları, Washington, polisin vatandaşları silahla vurması, Başkan
Barack Obama, Cumhuriyetçiler, göçmenler ve diğer hedeflere yönelik halkın
kızgınlığını açığa vuran dört bölümlük bir yazı dizisi yayınladı.
Bugünlerde bir insan hakkında
söylenebilecek en kötü sıfatlardan biri “profesyonel siyasetçiler”. Bu ruh
halinden istifade edenler ise, serbest ticarete ve göçmen reformuna muhalif
politikaları destekleyen ve mevcut vergi ve harcama politikalarında radikal bir
revizyon çağrısı yapan düzen karşıtı adaylar. Neyi savunduklarının detayları
değişebilir; ama statükodan radikal bir kopuş vaadini paylaşıyorlar.
Bu ruh halinin temel sebepleri
apaçık/izahı kolay denemez; zira ülke bugün, 2007-2008 krizinin akabinde ortaya
çıkan duruma kıyasla iktisadi açıdan çok daha iyi durumda. O dönemden beri 9
milyonu aşkın yeni iş tesis edildi; (ev ve araba için borç alınabilecek
şekilde) faiz oranları düşmüş durumda ve petrol fiyatında düşüş ortalama bir
Amerikalı aile için 700 dolarlık vergi kesintisine denk. Üstelik borsa, 7 yıl
evvelki düşük seviyesinden %200 yükselmiş durumda ve sağlık sigortası olmayan
milyonlar artık sigorta kapsamında.
Ancak ekonomiye ilişkin bu iyi
haberler, yaklaşık 15 yıldır reel (enflasyona göre düzeltilmiş) anlamda yerinde
sayan hanehalkı gelirlerindeki çok az büyüme yüzünden birçok açıdan
dengeleniyor. Tam zamanlı çalışan Amerikalıların gelirleri halen daha yedi yıl
evvelki düzeye ulaşamadı. Ve birçoğu yabancı rekabet, yeni teknolojiler veya
dış kaynak kullanımı yüzünden işlerini kaybetmekten korkuyor.
Amerikalıların büyük bir kısmı
artık daha uzun yaşıyor; ancak emekliliklerinde rahat bir hayat sürmelerini
sağlayacak kadar parayı kenara ayıramadıklarından endişe içindeler. Obama
döneminde yapılan reformun getirdiği zorunluluklardan dolayı daha evvel
kaçındıkları sağlık sigortası primlerini şu anda ödüyorlar.
Ayrıca bir de eşitsizlik meselesi
var. Bu durum gerçek bir öfkeye yol açıyor; ama problem salt eşitsizlikten
değil, fırsatlardaki azalmadan kaynaklanıyor. Amerikan Rüyası, yerini sınıf
bilincine bırakıyor – ki çok çalışarak herkes kendi talihini döndürebilir
ideali üzerine kurulu bir ülke için bu çok derin bir değişim.
Ancak endişe ve kızgınlığın
nedenleri iktisadi gerçekliği ve kaygıları aşıyor. İster suçlar isterse
terörizm korkusundan kaynaklansın, ortada bir de fiziksel güvensizlik meselesi
var. Birçok grup arasında kültürel ve toplumsal açıdan ülkenin nereye
savrulduğu konusunda endişeler sözkonusu.
Modern medya işleri daha da
kötüleştiriyor. Bizimkisi yayıncılık (broadcasting) değil, “dar alana
yayma (narrowcasting)” çağı. İnsanlar gitgide salt kendi görüşlerini ve
ideolojilerini besleyen kablolu televizyon kanallarını veya web sitelerini
takip ediyor.
Bütün bunlar arasında güven
verici şeyler oldukça az. [Bu] ulusal ruh hali, [mevcut] seçim
kampanyasıyla sınırlı kalmayacak ve [önümüzdeki dönemde] yeni başkan ve
yeni kongreye yönelik gerçek bir meydan okumaya dönüşecek. Gerek Demokratlarla
Cumhuriyetçiler arasındaki gerekse her partinin kendi içlerindeki
bölünmüşlükler, ülkeyi yönetebilmek için elzem olan tavizlerle uzlaşmayı ve
koalisyonların oluşumunu neredeyse imkansızlaştıracak.
Emekliliğin ve sağlık
hizmetlerinin [ne ölçüde] finanse edilebileceğine dair endişeler,
kazanılmış hakların yeniden düzenlenmesini çok daha fazla zorlaştıracaktır, her
ne kadar sosyal hakların genişlemesi milli borcu rekor seviyelere yükseltecek
olsa da. Serbest ticaret, iş kayıplarının
sorumlusu olarak görülüyor ve giderek destek kaybediyor, her ne kadar yeni iş
imkanları sunan ve tüketicilerin tercihlerini artıran bir rolü olsa da ve
dünyada ABD’nin stratejik konumunu güçlendirse de. Ülke mirasının kadim bir
parçası ve yetenekli insanları [ülkeye çekmenin] bir kaynağı olan göç
ise artık fazlaca ihtilaf konusu olmaya başladı.
ABD’nin bu ruh
hali, ülkeyi yöneten yetkililerin içeriye odaklanmasını artırabilir. Maliyeti
kârından/başarısından çok daha ağır olan Irak ve Afganistan müdahaleleri
arifesinde dış müdahaleden canı sıkılan Amerikalıların birçoğu, şimdi de
ABD’nin yurtdışında neyi başarabileceği konusunda şüphe içinde. Ortak yükü adil
bir şekilde paylaşm[aya yanaşm]ıyor gibi görünen dışarıdaki
müttefiklerden hayal kırıklığına uğramış durumdalar. Amerikan yönetiminin
dünyaya daha az odaklanıp ülke içinde yanlış giden işleri düzeltmeye
yoğunlaşması gerektiğine ikna olanların sayısı da giderek artıyor.
Diğer ülkelerden
bazıları hiç şüphesiz bütün bu satırları memnuniyetle okuyacak; ama etraflıca
bakıldığında bu, aslında dünyanın ekseriyeti için kötü bir haber. Dikkatini
başka yöne çeviren ve bölünmüş bir ABD Ortadoğu, Avrupa veya Asya’ya istikrar
getirmekte veya küresel meydan okumalarla mukabelede liderliği üstlenmeye daha
az istekli ve daha az muktedir olacaktır. Ve Amerikan liderliği olmaksızın bu
meydan okumaların, mukabelede bulunulamayan birer probleme, daha da kötüsü
krizlere dönmesi son derece muhtemel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder