3 Haziran 2011 Cuma

Küresel Vicdanın Dilinden ÖZGÜRLÜK FİLOSU





Küresel Vicdanın Dilinden ÖZGÜRLÜK FİLOSU


Yolcularla Söyleşiler–
Zahide Tuba Kor
İHH Kitap: İstanbul, Mayıs 2011
352 sayfa


Kitabın PDF'ine ulaşmak için TIKLAYINIZ 



İsrail’in 1967’den bu yana Gazze’ye uyguladığı denizden ablukayı kırmak ve 2006-2007’den bu yana yürürlükte olan uluslararası ambargoyu sonlandırmak üzere dünyanın dört bir yanından 700’ü aşkın barış gönüllüsü, büyük umutlarla ve insani yardım yüküyle tam bir sene evvel yola koyulmuştu. Haksızlıklara ve adaletsizliklere dur demek isteyen dünyanın vicdanlı insanlarının uluslararası sularda saldırıya uğrayıp öldürüldüğü, yaralandığı, esir alındığı ve küresel vicdanı harekete geçirip sokaklara döktüğü 31 Mayıs 2010 günü, tarihin akışını değiştiren önemli bir dönüm noktası oldu. Küresel Vicdanın Dilinden Özgürlük Filosu kitabı, işte bu dönüm noktasını ve yansımalarını bizzat tanıklarının dilinden sunuyor Türkiye ve dünya kamuoyuna.

Bu kitap, Arap ülkelerinden Avrupa’ya, Endonezya’dan Avustralya ve Yeni Zelanda’ya, Venezuela’dan ABD ve Kanada’ya, Güney Afrika Cumhuriyeti’nden Pakistan ve Türkiye’ye kadar dünyanın dört bir yanından toplam 39 filo yolcusuyla yapılmış önemli söyleşileri içeriyor. Milletvekilinden akademisyene, gazeteciden belgesel yönetmenine, doktordan avukata, barış ve insan hakları aktivistinden sıradan gönüllüye, öğrenciden ev hanımına kadar Özgürlük Filosu’nun hemen hemen tüm renklerini yansıtıyor. Yolcuların hem şahsi tecrübelerini hem duygularını hem de fikirlerini sunuyor; yani eylem-duygu-fikir birlikteliğini. Filonun başarısının ve dünyada pek çok insana ilham kaynağı olmasının sırrı da işte burada…

Özgürlük Filosu’nun 39 yolcusu, filoya katılma hikâyelerine ve umutla çıktıkları yolculuğa; İsrail saldırısı esnasında ve ardından gemide, Aşdod Limanı’nda, hapishane araçlarında, hapishanede ve havalimanında bizzat maruz kaldıkları veya şahit oldukları oldukça çarpıcı olaylara; ülkelerine geri dönüşlerinde aldıkları tepkilere; filonun başarısı, uluslararası hukuki süreç ve İsrail hakkındaki düşüncelerine; Mavi Marmara’nın kendileri için ne anlam ifade ettiğine; İsrail’in ve İsrail’e yakın çevrelerin Özgürlük Filosu, Mavi Marmara yolcuları ve Gazze’ye ilişkin yürüttükleri propagandalar hakkındaki görüşlerine dair yöneltilen pek çok soruya içtenlikle cevap veriyorlar. Ayrıca Ağustos 2008’de başlayan Gazze’ye ilk deniz yolculuklarının pek bilinmeyen hikâyelerini anlatıyorlar; Gazzelilerin hayatlarına ve ablukanın bölgedeki etkilerine dair gözlemlerini paylaşıyorlar. Gazze ablukasının ve Filistin davasının farklı kültürlerden, dinlerden, ülkelerden, mesleklerden ve yaşlardan insanları nasıl bir araya toplayıp fikri ve hissi birliktelik oluşturduğunu, filodaki işbirliği ve dayanışma ruhunu hissettiriyorlar.

Bu haliyle Küresel Vicdanın Dilinden Özgürlük Filosu kitabı, hem meraklılarına sunulan bir söyleşiler dizisi hem hukuki bir belge hem konu üzerinde yapılacak akademik araştırmalar için bir kaynak hem de tarihe not düşen bir eser mahiyetinde.



KÜRESEL VİCDANIN 39 SESİ


MAVİ MARMARA YOLCULARININ DİLİNDEN ÖZGÜRLÜK FİLOSU


SİYASETÇİLER

Şeyh Raid Salah
“Özgürlük Filosu, Filistin topraklarını özgürleştirmenin ilk adımıdır”
(Filistinli, 1948 topraklarındaki İslami Hareket’in lideri)

Inge Höger
“İsrail’in gerçekleştirdiği bu vahşi saldırının yakın tarihte bir eşi benzeri daha yok”
(Alman, Almanya Federal Meclisi milletvekili)

GAZETECİLER VE YÖNETMENLER

Osama Qashoo
“Ne acı ki hiçbir şey değişmemiş; yirmi sene evvel babamın Filistin’de yaşadığını ben Mavi Marmara’da yaşadım”
(İngiltere’de yaşayan Filistinli, belgesel film yapımcısı ve aktivist)

Hassan Ghani
“İsrail, ahlaki anlayışını kaybedip Câlut rolüne büründü”
(Pakistan asıllı İskoçya vatandaşı, PressTV muhabiri)

Iara Lee
“Yaratıcı ve şiddete dayanmayan eylemler, değişimin önünü açmada en etkili yöntemdir”
(Kore asıllı Brezilyalı, belgesel film yapımcısı ve aktivist)

Ayşe Sarıoğlu
“Mavi Marmara hadisesi tarihî bir dönüm noktasıdır”
(Türkiye vatandaşı, Taraf gazetesi muhabiri)

David Segarra
“Savaş ve işgal, sadece mazlumların bedenlerini katletmekle kalmaz, zalimlerin ruhlarını da öldürür!”
(Venezuela’da yaşayan İspanyol, belgesel yönetmeni)

Manuel Espinar Tapial
“Özgürlük Filosu milyonlarca insanın gerçekleri görebilmesini sağladı”
(İspanyol, serbest gazeteci ve aktivist, Rumbo a Gaza koordinatörü)

Laura Arau Crusellas
“Müslümanları diz çöktürülmüş vaziyette görmek çok zoruma gitti; biz hepimiz eşitiz”
(İspanyol, serbest gazeteci ve belgesel yapımcısı)

Vassima İbn Salah
“İsrailliler bir korku çemberinde yaşıyorlar”
(Türkiye’de yaşayan Faslı, Al Jazeera Net ve Al Massae gazetesi muhabiri)

Gadija Davids
“Mavi Marmara’daki bebek İsrail askerlerinin sinirlerini bozuyordu”
(Güney Afrikalı, Radio 786 muhabiri)

SAĞLIK GÖREVLİLERİ

Hamdi Osmanoğlu
“İsrail’in amacı öldürmekti; şehitlerin ve yaralıların hedef alınma şekilleri bunun apaçık bir ispatıydı”
(Suriye/Hama doğumlu Türkiye vatandaşı, cildiye uzmanı ve başhekim)

Jerry Campbell
“Koskoca bir ordunun silahsız insani yardım gönüllülerine saldıracağını kim düşünebilirdi ki?”
(Avustralyalı, hemşirelik öğrencisi)

Maryam Luqman Talib
“Dizinden iki kere vurulan ağabeyim, zorla helikoptere yürütülürken üç defa bayılmış”
(Sri Lanka asıllı Avustralyalı, eczacılık öğrencisi)

Laura Macdonald Stuart
“Bütün yaralar gerçek mermilerden kaynaklanıyordu”
(İngiliz, ev hanımı ve aktivist)

Şeza Berakat Bint Abdüllatif
“On beş dakikadan az bir zamanda her yer yaralılarla dolmuştu”
(Suriyeli, Arapça öğretmeni ve yazar, enstitü müdürü)

Nur Fitri Moeslim Taher
“Mavi Marmara’da Peygamberimizin ve ashabının yaşadıklarını bizzat tecrübe ettik”
(Endonezyalı, insani yardım gönüllüsü ve yazar)
YARALILAR

Surya Fachrizal Aprianus Ginting
“Beni vurdular ve ardından zorla yürüttüler!”
(Endonezyalı, gazeteci)

Ahsan Shamruk
“İsrail’in ne özrünü ne de parasını, ama sadece ve sadece gerçek adaleti istiyorum!”
(İngiltere’de yaşayan Filistinli, serbest meslek sahibi)

Mehmet Ali Zeybek
“Öyle bir travma geçirmişim ki kızımı dahi hatırlamıyordum”
(Türkiye vatandaşı, eczacı)

AKTİVİSTLER

Edda Virginia Manga Otalora
“İsraillilerin muameleleri, bana Guantanamo ve ‘Teröre Karşı Savaş’ın hukuk dışı uygulamalarını hatırlattı”
(Kolombiya asıllı İsveç vatandaşı, tarihçi ve akademisyen)

Kevin Neish
“İsrailliler Mavi Marmara’da savaş suçları işlediler; bunu örtbas etmek için yalan söylüyorlar”
(Kanadalı, aktivist ve insan hakları gözlemcisi)

Kenneth O’Keefe
“Mavi Marmara ve yolcuları insanlığın ve adaletin savunucuları olarak tarihteki yerlerini aldılar”
(Amerikan vatandaşlığını terk eden “dünya vatandaşı”, insan hakları ve barış aktivisti)

Nicci Enchmarch
“İsraillilerin şiddetine, zorbalığına, yalanlarlarına ve ırkçı tavırlarına bizzat şahit oldum”
(İngiltere’de yaşayan Yeni Zelandalı, proje yönetim müşaviri ve aktivist)

Paveen Yaqub
“Bizi ve Gazzelileri korumak için canlarını feda eden ağabeylerimizin cesaretlerini hiç unutmayacağım”
(Pakistan asıllı İngiltere vatandaşı, aktivist)

Baboo Adem Zanghar
“Türk kardeşlerimiz ve Türkiye Başbakanı ile gurur duyuyoruz”
(İngiltere’de yaşayan Hindistanlı, tüccar)

Alexandra Lort Phillips
“İsrail askerleri insani değerleri zerrece umursamıyorlardı”
(İngiliz, sosyal yardım uzmanı)

Sarah Colborne
“İnsanlar birlikte hareket ederlerse tarihi değiştirebilirler”
(İngiliz, Filistin Dayanışma Hareketi başkanı)

İsmail Ali Naşvan
“Siyonistlerin katliamlarına ben ilk defa 1948’de köyüm Duveyme’de şahit oldum”
(Anavatanından Ürdün’e sürgün edilen Filistinli)

Mustafa İsmail Naşvan
“Özgürlük Filosu öngörülenden çok daha büyük hedefleri başardı”
(Ürdün vatandaşı Filistinli, imam ve hatip)

Fatima Mohammadi
“Filistinlilerin yarım yüzyılı aşkın bir süredir maruz kaldığı şiddetin benzerini yaşadık”
(İran asıllı Amerikalı, avukat)

Dimitris Pleionis
“Sömürgeci bir güç hâline gelen İsrail en büyük zararı kendine veriyor”
(Yunan, belediye meclis üyesi ve Ship to Gaza-Greece temsilcisi)

Nadeem Ahmed Khan
“İsrail’in barbarlığını ve gerçek yüzünü belgeledik”
(Pakistanlı, avukat ve Khubaib Vakfı başkanı)

Haya Al Shatti
“Allah Filodaki herkese farklı farklı lütuflarda bulundu”
(Kuveytli, özel bir şirketin maliye müdürü)

Çiğdem Topçuoğlu
“Eşim kuşları çok severdi; şehit olduğundan beri nereye gitsem bir kuş beni takip ediyor”
(Türkiye vatandaşı, 2011 tekvando şampiyonu, şehit Çetin Topçuoğlu’nun eşi)


SFENDONİ YOLCULARININ DİLİNDEN ÖZGÜRLÜK FİLOSU

Paul Larudee
“İsraillilere karşı direnişim, pasif direnişin bir zaferidir”
(Amerikalı, dilbilimci ve barış aktivisti, denizden Gazze’ye ulaşıp ablukayı delme eylemlerinin fikir babası, Özgür Gazze Hareketi ve Özgür Filistin Hareketi kurucularından)

Gene St.Onge
Sfendoni’de, yaşamayı hep hayal ettiğimiz adeta mini bir dünya toplumu vardı”
(Amerikalı, Gazze’nin yeniden inşası çabalarına destek olan inşaat ve yapı mühendisi)

CHALLENGER YOLCULARININ DİLİNDEN ÖZGÜRLÜK FİLOSU

Huwaida Araf
“Küresel halk hareketimiz, İsrail’in sömürgeci-ırkçı projesine yönelik büyük bir tehditti”
(Filistin, İsrail ve Amerika vatandaşlığı olan Filistinli; avukat, Gazze’ye deniz yolculuklarını organize eden Özgür Gazze Hareketi başkanı ve Uluslararası Dayanışma Hareketi kurucularından)

David K. Schermerhorn
“Gazze’de korkunç kısıtlamalara rağmen şerefi ve cesareti ile hayatını sürdüren dirençli bir halk gördüm”
(Amerikalı, aktivist ve emekli film ve reklam yapımcısı, Gazze’ye deniz yolculuklarının katılımcı ve destekçilerinden)





GİRİŞ

Dünyanın vicdanlı insanlarının uluslararası sularda saldırıya uğrayıp öldürüldüğü, yaralandığı, esir alındığı ve küresel vicdanı harekete geçirip sokaklara döktüğü 31 Mayıs 2010 günü, Özgürlük Filosu’nun katılımcılarıyla röportajlar yapıp tarihe not düşme fikri ortaya çıkmıştı. Ancak İstanbul’a dönüşlerinin ardından o ilk karmaşa ve telaş ortamında sadece dört kişi ile röportaj yapabilmiştik. Aralık ayında Mavi Marmara’nın geri dönüşü vesilesiyle düzenlenen karşılama töreni Özgürlük Filosu’nun katılımcılarını tekrar İstanbul’da buluşturduğunda bu çalışma yeniden canlanmış oldu. 26 Aralık 2010 tarihinde Sarayburnu’ndaki karşılama töreninin ardından yabancı konuklarla akşam yemeği sırasında başlayan ve sonraki iki gün İHH’nın genel merkezinde devam eden çalışma sonucunda toplam on üç kişi ile röportaj gerçekleştirdik.
2010 yılının Haziran ve Aralık aylarında yapılan toplam on altı röportajı yayına hazırlarken anlatılan hikâyelerde bahsi geçen bazı kişilerle yeni röportajlar yapmak üzere e-posta yoluyla irtibata geçtik. Her gelen röportaj yenilerini tetikledi. Bu süreçte bir program için 2011 Mart’ında İstanbul’a gelen 1948 topraklarındaki (İsrail’deki) Filistinlilerin lideri Şeyh Raid Salah ile de bir röportaj yapma fırsatı bulduk. Böylece Özgürlük Filosu’nun dünyanın dört bir yanından yabancı katılımcılarıyla on yedisi yüz yüze[i], on sekizi e-posta[ii] yoluyla toplam otuz beş röportaj gerçekleştirdik.
Tam yayın aşamasına gelmişken İHH’nın teklifiyle kitaba, Türkiye vatandaşlarıyla yapılan ve hepsi de birbirinden önemli ayrıntılar içeren dört röportaj ekledik. Taraf gazetesinden Ayşe Sarıoğlu, yolladığımız soruları e-posta yoluyla cevaplandırırken; doktor Hamdi Osmanoğlu, yaralı Mehmet Ali Zeybek ve şehit eşi Çiğdem Topçuoğlu ile röportajlar ise İHH’nın bir belgesel için daha evvel aldığı kayıtların çözümlenip kitaba uyarlanması suretiyle hazırlandı.
Kitapta yer alan otuz dokuz röportajdan otuz beşi Mavi Marmara yolcularıyla yapıldı; ayrıca Yunan yolcu teknesi Sfendoni ile Amerikan yolcu teknesi Challenger 1’ın ABD’den ikişer yolcusu ile de röportajlar gerçekleştirildi. Bu röportajlarda sadece Özgürlük Filosu’nun hikâyesini ve bu teknelerdeki İsrail askerlerine karşı direniş yöntemlerini değil, aynı zamanda Ağustos 2008’de başlayan Gazze’ye ilk deniz yolculuklarının pek bilinmeyen hikâyelerini de bulacaksınız. Zira denizden Gazze’ye ulaşıp ablukayı delme eylemlerinin fikir babası Paul Larudee, bu eylemleri düzenleyen Özgür Gazze Hareketi’nin başkanı Filistinli Amerikalı Huwaida Arraf, bu yolculukların yarısına bizzat katılmış olan David K. Schermerhorn ve Gazze’nin yeniden inşası çabalarına inşaat şirketiyle doğrudan destek olan Gene St.Onge röportajlarıyla kitaba önemli katkılarda bulundular. Özellikle Larudee’nin hukuki süreç için 19 Haziran 2010’da kaleme aldığı hikâyesi son derece ilginç ve önemli bir pasif direniş örneği… Eğer Özgürlük Filosu’na giden süreci kronolojik olarak anlamak isterseniz kitabı okumaya Sfendoni ve Challenger 1 yolcularının röportajlarından başlayıp ardından başa, Mavi Marmara bölümüne dönebilirsiniz.
***
Kitapta Arap ülkelerinden Avrupa’ya, Endonezya’dan Avustralya ve Yeni Zelanda’ya, Venezuela’dan ABD ve Kanada’ya, Güney Afrika Cumhuriyeti’nden Pakistan ve Türkiye’ye kadar dünyanın dört bir yanından aktivistlerle yapılmış röportajları bulacaksınız. Milletvekilinden akademisyene, öğrenciden ev hanımına, kendisini barış ve insan hakları aktivizmine adayanlardan sıradan gönüllülere, gazetecilerden belgesel yönetmenlerine kadar küresel vicdanın dilinden Özgürlük Filosu’nu okuyacaksınız. Filonun hemen hemen tüm renklerini yansıtmaya çalışan bu kitapta katılımcıların hem şahsi tecrübelerini hem duygularını hem de fikirlerini bulacaksınız; yani eylem-duygu-fikir birlikteliğini. Özgürlük Filosu’nun başarısının ve dünyada pek çok insana ilham kaynağı olmasının sırrı da işte burada…
Farklı kültürlerden, dinlerden, ülkelerden, mesleklerden ve yaşlardan insanları bir araya toplayan Gazze ablukası ve Filistin davası öyle bir fikrî ve hissî birliktelik oluşturmuş ki bu, sorulara verilen cevaplardaki benzerliklerden de kolaylıkla fark edilebilir. Herhâlde dünyada bugüne kadar yaşanmış ve yaşanmakta olan hiçbir mesele bunca farklı insanı birbirine bu denli yaklaştırmamıştır.
Ablukaya, işgale, haksızlıklara ve adaletsizliklere karşı dünyanın dört bir yanından yükselen bu ortak küresel vicdan, İsrail’in artık alıştığı yöntemlerle -kara propaganda ve şiddet yoluyla- bastıramayacağı bir hâl almış durumda. Zaten bu kitapta kimi zaman şaşkınlıkla kimi zaman dehşet içinde okuyacağınız Özgürlük Filosu’na ve katılımcılarına karşı İsrail’in ve askerlerinin uyguladığı gayriinsani ve gayrihukuki yöntemler, organizatörleri ve yolcuları bırakın yıldırmayı, aksine onları daha büyük bir şevkle yola koyulmaya teşvik etmiş görünüyor. Ülkelerine dönüşlerinden kısa bir süre sonra Özgürlük Filosu 2’nin hazırlıklarına başlamaları da bunun bir kanıtı.
İsrail, bu küreselleşme çağında Soğuk Savaş kalıntısı politikalarla ve sırtını Büyük Birader’e dayamak suretiyle yoluna devam edemez. Zira artık dünya değişti ve değişime ayak uyduramayanların ya yok olması ya da er geç değişmek zorunda kalması mukadderdir. Özgürlük Filosu, nasıl ki Ortadoğu halklarının yıllanmış ve çürümüş baskıcı rejimlerine karşı toplu başkaldırılarında psikolojik zemini hazırlamış ve onlara bir ilham kaynağı olmuşsa, İsrail’in de “reel-politiği”ni sarsan, onu dünyada yalnızlaştıran ve dolayısıyla orta ve uzun vadede değişime zorlayan bir muharrik güç olacaktır.
***
Filo katılımcılarına sorular yöneltirken ve bu kitabı hazırlarken şahsi merakın yanı sıra tek bir kaygı söz konusuydu: Tarihe not düşmek. Zira okuduğumuz tarih, haklıların değil güçlülerin tarihidir; galipler tarafından kaleme alınan bir tarihtir. Bu gerçekten hareketle, -İsrail’in, İsrail lobisinin ve İsrail taraftarı çevrelerin Özgürlük Filosu’nu lekelemek için ellerinden geleni ardına koymadığı bir ortamda- Filo katılımcılarının kendi tarihlerini yazmalarına vesile olmak önemli diye düşündük.
Röportajların İngilizce ve Arapça orijinallerinin Türkçeye tercümeleri üzerinde büyük bir titizlikle çalışıldı. Yapılan tercümelerin üzerinden kelime kelime geçilerek, kitaba röportajlarıyla katkıda bulunan katılımcıların dillendirdiklerinde veya yazdıklarında herhangi bir anlam kayması olmaması, konuşurken veya yazarken hislerinin ve vurgularının tercüme sırasında uçup gitmemesi ve üsluplarının, karakterlerinin ve dünya görüşlerinin aynen korunabilmesi için azami gayret gösterildi. Kullanmayı tercih ettikleri kavramlar ve kelimeler de aynen korundu. Bu noktada özellikle belirtmek gerekir ki “kardeşlerimiz” ve “yoldaşlarımız” gibi kelimeler, hatta Müslümanların kullandığı “şehitlik” gibi kavramlar diğer dinlere mensup olan veya herhangi bir dinî inancı bulunmayan katılımcılar tarafından da röportajlarda kullanıldı. Bunlardan en ilginç olanı ise Nicci Enchmarch’ın Cevdet Kılıçlar’ın şehadetinden bahsederken “Inna lilaahi wa inna ilayhi raaji’oon” şeklinde Bakara Sûresi’nin 156. âyetini yazmasıydı. Başlı başına bu husus bile Özgürlük Filosu’nun katılımcıları arasında oluşan duygu birlikteliğine bir ayna tutuyor…
Bu kitabı hazırlarken temel amacımız, sadece Özgürlük Filosu’nu merak eden okuyucuların istifadesine sunmak değildi, aynı zamanda çalışmanın hem hukuki bir belge hem konu üzerinde yapılacak akademik araştırmalar için bir kaynak hem de tarihe not düşen bir eser olmasıydı. İşte bu nedenle kitap üzerinde büyük bir titizlikle çalışıldı. Yine bu nedenle özellikle şehit ailelerini ve yaralıları incitebileceği endişesine rağmen, röportajlarda şehitlere ve yaralılara dair aktarılan ayrıntılar aynen korundu. Üzücü ayrıntılara yer vererek acılarını tazelediğimiz herkesten ve tüm şehit ailelerinden özür dileriz.
***
Röportajlar sırasında Özgürlük Filosu yolcularına, Filoya katılma sebeplerinden bir İsrail saldırısı bekleyip beklemediklerine; saldırıdan evvel gemi/teknelerdeki ortamdan saldırısı esnasında yaşananlara; esir alınma, hapse atılma ve geri dönüş sürecinde şahit oldukları olaylardan İsraillilerin muamelelerine; yolculuk boyunca kendilerini en çok etkileyen olaylardan ülkelerine geri dönüşlerinde aldıkları tepkilere; Filoyu başarılı bulup bulmadıklarından İsrail hakkındaki düşüncelerine; uluslararası hukuki sürece dair beklentilerinden Mavi Marmara’nın kendileri için ne anlam ifade ettiğine; İsrail’in ve İsrail’e yakın çevrelerin Özgürlük Filosu’na, Mavi Marmara katılımcılarına ve Gazze’ye ilişkin yürüttükleri propagandalar hakkındaki görüşlerine kadar pek çok konuda sorular yöneltildi. Bunun dışında yeri geldikçe kimi katılımcılara şahsi hikâyeleri, Filistinlilere yönelik kurumsal çalışmaları, önceki deniz yolculuklarında yaşadıkları, Gazzelilerin hayatlarına ve ablukanın bölgedeki etkilerine dair gözlemleri ve ayrıca Filistinli katılımcıların gerek bizzat kendilerinin gerekse ailelerinin İsraillilerle yaşadıkları tecrübeleri de soruldu. Bütün yabancı katılımcılara yöneltilen bir soru daha vardı: “İHH hakkında ne düşünüyorsunuz?” Ancak yayına hazırlık aşamasında gerek röportajları dışarıdan bir gözle okuyanların gerekse bizzat İHH’nın teklifiyle -kitapta propaganda yapıldığı tarzında yanlış bir düşünceye vesile olmaması için- bu soruya verilen cevaplar çıkartıldı. Sadece soruya duygusal bir bakıştan sıyrılıp daha teorik bir dille verilen önemli  birkaç cevap bırakıldı.
Yüz yüze röportajlar sırasında “İHH hakkında ne düşünüyorsunuz?” ve “Mavi Marmara sizin için ne anlam ifade ediyor?” sorularına cevap verirken katılımcıların hâleti ruhiyelerinin bir anda değiştiğini, yüzlerinde bir gülümseme belirip gözlerinin parladığını, kimi zaman ellerini kalplerine götürerek büyük bir heyecanla çok duygusal cevaplar verdiklerini belirtmeden geçmek olmaz. Çoğunun ilk kez Mavi Marmara’da tanıştığı, diğerlerinin ise sadece altı ay evvel Gazze’ye giden kara konvoyunda ilk defa karşılaştıkları İHH’nın hem faaliyetleriyle hem de gönüllüleriyle bütün yabancı aktivistlerin akıllarında ve gönüllerinde iz bıraktığı verdikleri cevaplardan anlaşılıyordu.
Röportajların belirli sorular etrafında ilerlemiş olması nedeniyle cevaplarda benzerlikler söz konusu. Ancak ayrıntılarda çok farklı ve önemli bilgiler saklı. Bu noktada hiçbir röportajın bir diğerinin tekrarı olmadığını, aksine hepsinin birbirini tamamlar mahiyette olduğunu özellikle vurgulamak isteriz.
***
Röportajlarda yöneltilen sorulara verilen cevapları genel olarak değerlendirmek gerekirse şu hususlar göze çarpmaktadır:
İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ablukanın yanı sıra, 27 Aralık 2008’de başlattığı ve yirmi iki gün süren Dökme Kurşun Operasyonu, Özgürlük Filosu’nun pek çok katılımcısı için bir milat, yola koyulmalarında bir muharrik güç olmuş. Hatta öyle ki bu saldırı, Filonun genç katılımcılarından Jerry Campbell’in okuduğu bölümü değiştirmesine bile sebep olmuş; Alexandra Lort Phillips’i ise yıllar sonra yeniden öğrenci olmaya sevk etmiş.
Bütün katılımcılar yolculuğun risklerinin ve İsrail’in birtakım engeller çıkarabileceğinin farkında olarak yola koyulmuşlar. Hepsinin zihninde İsrail’in Filoyu engellemek üzere neler yapabileceğine dair farklı farklı senaryolar olsa da ve hatta bazıları Dökme Kurşun Operasyonu’ndan itibaren İsrail ordusunun Gazze’ye ulaşmaya çalışan teknelere neler yaptığını bilse de, bütün dünyanın gözleri önünde, üstelik de uluslararası sularda, barış aktivistlerinin ölümü ve yaralanması ile sonuçlanacak kanlı bir baskını hiçbir katılımcının beklemediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu açıdan İsrail’in saldırısı herkes için tam bir şok olmuş… Bir saldırı beklenmediğinin en önemli kanıtlarından biri de -sağlık görevlilerinin röportajlarında vurguladıkları gibi- Mavi Marmara’da yeterince tıbbi malzemenin, hele de silahlardan yağdırılan kurşunlarla yaralananların tedavisi için gerekli malzemelerin bulunmaması. Eğer Filonun organizatörleri böyle bir saldırı beklentisinde olsalardı, herhâlde gemiye çok daha fazla doktor alırlar ve bir silahlı saldırının yol açacağı sonuçlara uygun tıbbi malzemeler tedarik ederlerdi.
Katılımcıların üç gün süren deniz yolculuğuna dair çok güzel hatıraları var. Büyük bir heyecanla ve umutla çıktıkları bu yolculuktan çok lezzet almış oldukları aşikâr, her ne kadar İsrail saldırısı bütün o güzellikleri bir anda yok etse de… Katılımcıların büyük bir kısmı Özgürlük Filosu’nda geçirdikleri zamanı hayatlarının en güzel günleri olarak anıyorlar. Farklı dinlerden, dillerden, kültürlerden ve milletlerden gelmiş olmalarına ve ilk kez birbirleriyle karşılaşmalarına rağmen Filodaki işbirliği ve dayanışma ortamı/ruhu bütün katılımcıları derinden etkilemiş.
Röportajlarda olayların tanıkları, saldırı anında ve saldırının ardından gemi/teknelerde, Aşdod Limanı’nda, hapishane araçlarında, İsrail hapishanelerinde ve Ben Gurion Havalimanı’nda bizzat maruz kaldıkları veya şahit oldukları oldukça çarpıcı hikâyeleri bizimle paylaştılar. Katliamdan tutun işkencevari kötü muamelelere ve öldüresiye dayaklara, hırsızlık olaylarından yalanlara, insanlık dışı ve hukuk dışı uygulamalara kadar pek çok olayı ayrıntılarıyla dile getirdiler. İsrail askerlerinin gerek aktivistlere gerekse yaralılara karşı kimi zaman korkunç ve aşağılayıcı kimi zaman son derece çocukça muamelelerini anlattılar. Bu hikâyelerin bazıları, özellikle de Türk yaralı Mehmet Ali Zeybek ile İngiltere’de yaşayan Filistinli yaralı Ahsan Shamruk’un anlattıkları, insanın kanını dondurur mahiyette. Öte yandan tanıklar, İsrail’in her türlü yıldırma politikasına, fiziksel ve psikolojik baskısına rağmen nasıl pasif direnişi sürdürdüklerini ve direndiklerini dile getirmekten de geri durmadılar.
Özgürlük Filosu’nun katılımcıları, bu yolculuk sırasında yaşadıkları ve hayatları boyunca unutamayacakları en çarpıcı olayları da bizimle paylaştılar. Bu noktada onları en çok etkileyen şey, İsrail’in ırkçılığı diyebiliriz. Filoya katılan Müslüman ve özellikle Türk erkeklere yapılan korkunç muameleden yabancı, özellikle de Batı’dan gelen katılımcılar gerçekten çok etkilenmişler ve rahatsız olmuşlar. Ayrıca İHH çalışanlarından Cevdet Kılıçlar’ın fotoğraf çekerken vurulması ve şehadeti katılımcıları en çok etkileyen olayların başında yer alırken, çoğunu etkileyen kişi ise şehit Çetin Topçuoğlu’nun eşi Çiğdem Topçuoğlu olmuş. En çok hayrete düştükleri durum ise tepeden tırnağa silahlı İsrail askerlerinin, bütün yolcuları esir almış ve tamamen savunmasız bir hâlde bırakmış olmalarına rağmen, duydukları inanılmaz korku. Buna gerçekten bir anlam verememişler. Öte yandan Filo katılımcıları arasındaki daha önce hiç karşılaşmadıkları ve aslında hep özlemini çektikleri türden küresel dayanışma ve birlik-beraberlik ise bir başka unutamadıkları nokta ve bu yaşanmış ortak tecrübe, bugün bütün Hepsinin büyük bir aile hâline getirip birbirine kenetlemiş durumda. Saldırı anı ise bizzat şahit olanların pek çoğu için gerçek üstü bir olay, adeta bir film...
Röportajları okurken bu kanlı saldırının dünyanın farklı coğrafyalarında olumlu ve olumsuz nasıl yankı bulduğunu da göreceksiniz. Sadece siyasi ve toplumsal anlamda değil, bireysel olarak da… Bu noktada mesela Edda Manga’nın anlattığı, saldırının ardından Mısır’ın Refah Sınır Kapısı’nı açması sayesinde dokuz yıl sonra Gazze’ye dönüp annesini görebilecek Filistinlinin hikâyesi önemli bir ayrıntıydı. Yine, her ne kadar  bu kitaptaki röportajında konuya değinmemiş olsa da daha önce kaleme alıp bizimle paylaştığı uzun hikâyesinde yer alan bir anekdota göre, Özgürlük Filosu’nun erkek katılımcılarından birinin Yahudi olan eşi, -kendisine tam destek verdiği ve yardım ettiği için- İsrail’in politikalarına tam destek veren öz kızı tarafından dışlanmış ve torununu ancak kızı evinde yokken görebilir hâle gelmiş… Bu küçücük hikâyeler, Filonun etkisinin sadece katılımcılarıyla sınırlı kalmadığının ve yine sadece siyasi ve toplumsal alanda yankı bulmadığının, dünyanın dört bir yanında farklı insanların hayatlarını olumlu veya olumsuz ama doğrudan etkilediğinin birer göstergesi.
Katılımcıların İsrail saldırganlığının ilk elden şahitleri olarak bu ülke hakkındaki yorumları da gerçekten dikkat çekici ve önemli. Bu cevaplar, İsrail’e hem sempati hem de nefret duyanların zihinlerindeki şablonları yıkacak ve ezberleri bozacak pek çok bilgiyi de içinde barındırıyor. Özellikle ülkemizde uzun senelerdir dillendirilen “yenilmez-yıkılmaz-güçlü İsrail ve İsrailli” imajının ne kadar abartılı olduğunu artık idrak etmeye ve gerek ülkemizde gerekse dünyanın her köşesinde yaşanan olayları illa da “Siyonist komplosu”na bağlama alışkanlığının değişmesine umarız bu kitap bir katkıda bulunur. Zira korku üzerine kurulan ve sürekli korkudan beslenen bu yapının, elinden yüksek teknolojisini aldığınızda aslında son derece titrek ve zayıf olduğunu, mantıksızca ve çocukça hareket ettiğini, ama öte taraftan korku hissinin her türlü gayriinsaniliği ve gayriahlakiliği teşvik ettiğini röportajlar çok net bir şekilde ortaya koyuyor.
Öte yandan katılımcıların bir kısmının, özellikle İsrail devleti/hükümeti ile İsrail halkı arasındaki ve İsrail halkının da kendi içindeki ayrıma dikkat çekmeleri çok önemli bir nokta. Zira gerek İsrail’de gerekse dünyada Siyonist rejimin ırkçı politikalarına ve Filistin topraklarını işgaline karşı duran pek çok vicdan sahibi Yahudi var. Bu noktada Gene St.Onge’un röportajında, Filistin halkının hakları nı savunan ABD/Berkeley’deki Haham Lerner’ın koyu İsrail yanlısı Amerikan politikasının değişebilmesi için kendilerini nasıl teşvik ettiğine dair aktardıkları, bu noktada önemli bir katkı oldu. Yine bu noktadan hareketle kitaptaki röportajlar, ülkemizde “Filistin davasının ve mazlum halkların savunuculuğunu sadece Müslümanlar yapar” şeklindeki yaygın ve yanlış anlayışın değişmesine; Yahudi’sinden Hristiyan’ına, diğer dinlerin mensuplarından inançsızlara kadar vicdanlı herkesin ve her kesimin bu davaya -hatta bazı Müslümanlardan daha bile fazla- gönül verdiğinin görülmesine umarız vesile olur. 
Özgürlük Filosu’nun katılımcıları İsrail’in saldırganlığına bizzat şahit olsalar da hepsi yeni filolara ve konvoylara katılma arzusunda olduklarını belirttiler; hatta bir kısmı eşi ve çocuklarını da yanına alarak bir sonraki filoya katılmak istediğini vurguladı. Gerek yüz yüze gerekse e-posta üzerinden yapılan röportajların sonunda bazıları, Özgürlük Filosu 2’de Mavi Marmara’yla Gazze’ye yol almak istediklerini, bunun mutlaka İHH’daki yetkililere iletilmesini istediler. Ayrıca Filoya sadece birer gönüllü olarak katılan bazı kişiler, şahit oldukları olaylardan sonra işlerini bırakıp kendilerini barış ve insan hakları savunuculuğuna adadıklarını belirttiler. Bu da İsrail’in -tıpkı Filistin’de olduğu gibi- Filoya karşı uyguladığı korkutma ve sindirme politikasının ve kanlı saldırısının gönüllüleri “uslu çocuklar” hâline getirmediğinin ve getiremeyeceğinin bir kanıtı aslında. İsrail’in, kanlı saldırılarının kendisini daha güvenli kılmadığını, aksine küresel vicdanda barış için daha çok çaba ve daha çok pasif direniş olarak makes bulduğunu artık görmesinin zamanı geldi de geçiyor.
Katılımcıların neredeyse tamamı, Filonun Gazze’ye ulaşamasa da hayallerinin çok daha ötesinde başarılı olduğu kanaatinde. Bazıları başarıya rağmen bunun yeterli olmadığını, yeni yeni konvoylar ve filolarla mücadeleye devam etmek gerektiğini vurguladılar. Özgürlük Filosu’nun bireysel, yerel, bölgesel ve küresel bazda ne gibi sonuçlar doğurduğunu ise ayrıntılı bir şekilde değerlendirdiler.
Öte yandan gerek Türk katılımcıların gerekse Türkiye hükümetinin bu süreçte ciddi bir itibar kazandığı verilen cevaplardan çok net bir şekilde anlaşılıyor. Katılımcıların pek çoğu, gerek röportajlarında gerekse e-postalarında, saldırı sırasında hayatta kalmalarını ve birkaç gün içinde hapishaneden kurtulup ülkelerine dönebilmelerini Türklere ve Türk hükümetinin çabalarına borçlu olduklarını özellikle dile getirdi. Gerek gemide gerekse Türkiye’ye dönüşlerinde karşılaştıkları muamele bütün yabancıları derinden etkilemiş görünüyor.
Hâlihazırda uluslararası alanda işleyen hukuki sürece dair görüşlerine gelince, bunun önemli olduğuna vurgu yapsalar da sonuçta çıkacak kararın uygulanabilirliğinden neredeyse hepsi şüpheli. Dolayısıyla genel kanaat hukuki alanda mücadele devam ederken halkların da mücadeleyi sürdürmesinin hayati önem taşıdığı yönünde.
Mavi Marmara ise Filo katılımcıları için çok büyük anlamlar ifade ediyor: Bir ev, bir aile; adaletin, özgürlüğün, dayanışmanın, onurun, insanlığın, cesaretin, pasif direnişin ve halkların gücünün bir simgesi; bir umut, bir rüya; kutlu bir gemi, bir Burak...
***
Beş ay gibi kısa bir sürede Özgürlük Filosu’nun otuz dokuz yolcusuyla röportajlar yaparak bunları Türkçe ve İngilizce iki ayrı kitap olarak hazırlamamda doğrudan veya dolaylı emeği geçen herkese teşekkür ederim.  
Yönelttiğim sorulara içtenlikle cevap veren bu kitabın ve Özgürlük Filosu’nun asıl kahramanlarından olan otuz dokuz kişiye müteşekkirim.                                                                       

Zahide Tuba Kor
23 Mayıs 2011, İstanbul






[i] 4 Haziran 2010’da Laura Macdonald Stuart, Maryam Luqman Talib ve Paveen Yaqub; 26 Aralık’ta Dimitris Pleionis, Fatima Mohammadi, Haya Al Shatti, Laura Arau Crusellas, Manuel Espinar Tapial ve Osama Qashoo; 27 Aralık’ta Ahsan Shamruk, Alexandra Lort Phillips, Baboo Adem Zanghar, Nadeem Ahmed Khan, Nur Fitri Moeslim Taher ve Sarah Colborne; 28 Aralık’ta Şeza Berakat Bint Abdüllatif; 18 Mart 2011’de ise Şeyh Raid Salah ile yüz yüze röportajlar yapılmıştır.

[ii] E-posta yoluyla gerçekleştirilen röportajlar şunlardır: David K. Schermerhorn (5 Mart), David Segarra (10 Mart), Edda Virginia Manga Otalora (2 Mart), Gadija Davids (29 Mart), Gene St.Onge (4 Mart), Hassan Ghani (12 Şubat), Huwaida Arraf (18 Mart), Iara Lee (7 Mart), Inge Höger (15 Nisan), İsmail Ali Naşvan (17 Mart), Jerry Campbell (12 Mart), Kenneth O’Keefe (3 Nisan), Kevin Neish (16 Mart), Mustafa İsmail Naşvan (17 Mart), Nicci Enchmarch (21 Mart), Paul Larudee (16 Mart), Surya Fachrizal Aprianus Ginting (12 Mart), Vassima Ibn Salah (14 Mart).

1 yorum:

  1. Emeğine sağlık Tuba'cım, emeği geçen herkesten Allah razı olsun. Gülsüm

    YanıtlaSil