Z. Tuba Kor, Anlayış Dergisi, Sayı: 33, Şubat 2006
NOT: Her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
NOT: Her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
İSRAİL’İN kuruluşundan itibaren Araplarla yaptığı tüm savaşlara aktif olarak katılan, siyasete girmesinin ardından tüm barış girişimlerine en sert tepkileri gösteren ve başbakanlığı döneminde Filistinlilere karşı tavizsiz mücadelesiyle hafızalarda yer eden Şaron, Bush’un “barış adamı” iltifatına karşılık vererek Gazze’den tek taraflı olarak çeklime kararı aldığında, gerek İsrail’de gerekse Filistin’de siyasî dengeleri ne denli altüst ettiğinin muhtemelen farkında değildi. Önce İşçi Partisi’nin başına, teamüllerin aksine Fas kökenli ve fakir bir aileden gelen İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun başkanı Amir Peretz’in geçmesinin şoku yaşandı. Ardından Başbakan Şaron, kurucusu olduğu Likud’dan ayrılıp yeni bir parti kurarak sürpriz bir çıkış yaptı, Likud’un başına ise rakibi Netanyahu geçti. Tam siyasî çalkantılar duruluyor derken, Şaron beyin kanaması geçirerek siyaset sahnesine veda etti.
Bu süreçte Filistin tarafında, özellikle de Gazze’de kaos ve iç mücadeleler hakimdi. Ancak önce yerel, ardından genel seçimlerde HAMAS’ın ezici bir zafer kazanması uluslararası kamuoyunda, özellikle de bölgeye “demokrasi ihraç etme” hedefindeki Bush yönetiminde deprem etkisi yaptı. Bu zafer, son dönemde İran’da Mahmud Ahmedînejad, Mısır’da Müslüman Kardeşler, Irak’ta Muhafazakâr Şii Ortak bloğu, Bolivya’da Evo Morales, Şili’de Michelle Bachelet, Venezüella Hugo Chavez gibi halkın içinden çıkan ancak demokrasi havarilerinin sindirmekte epeyce zorlandığı kişilerin/partilerin seçim zaferlerinin son halkasıydı.
İsrail’de Siyasîler Yenilendi
Gazze’den çekilme sebebiyle karışan Likud’un Eylül ayındaki olağanüstü kongresinde Şaron, rakibi Netanyahu’yu yense de, parti içinden yükselen sesler bir türlü dinmedi; üstelik bu muhalifler meclisteki oylamada muhalefetin yanında yer aldı. Buna yeni İşçi Partisi lideri Peretz’in hükümetten çekilme kararı da eklenince, 21 Kasım’da toplanan İsrail Meclisi kendisini feshetme ve erken genel seçim kararı aldı. Aynı gün Şaron, partisinden istifa edeceğini ve yeni bir parti kuracağını ilan etti. Aralık’ta 32 yıllık partisinden ayrılarak Kadima’yı (İleri) kurdu. Şaron’un bu çıkışı, Batı Şeria’dan tek taraflı çekilme planına yönelik Likud içindeki itirazlara bağlansa da, aslında yeni parti manevrasıyla üçüncü defa başbakan seçilebilme çabasıydı. Ancak Şaron’un hevesi kursağında kaldı. Zira oğlunun, 1999’daki seçim kampanyasında yaptığı usulsüzlüğü kabul ederek 3 Ocak’ta milletvekilliğinden istifa etmesinin ertesinde ağır bir beyin kanaması geçirerek hastaneye kaldırıldı. Vücudunun yarısı felç olan Şaron’un beklenmedik bir zamanda siyasete veda etmesi hesapları altüst etti. Yetkileri yardımcısı Ehud Olmert’e devredildi.
Şu anda İsrail’in üç büyük partisinin yeni liderleri var: Netanyahu’nun milliyetçi sağı temsil eden Likud Partisi, Amir Peretz’in merkez sol İşçi Partisi ve kendisini liberal ve merkez sağ olarak tanımlayan ancak ciddi bir programı ve ideolojisi olmayan Ehud Olmert öncülüğündeki Kadima Partisi. 28 Mart’ta yapılacak seçimler öncesinde İsrail siyasetinde yaşanan bu yeniliklere rağmen, önümüzdeki süreci belirleyecek asıl unsur Filistin seçimleri ve HAMAS olacaktır.
Filistin Halkı “HAMAS” Dedi
İlki 1996’da düzenlenen genel seçimlerin ardından defalarca, İsrail işgali ve güvenlik şartları sebebiyle ertelenen Filistin seçimleri 10 yıl sonra 25 Ocak’ta yapıldı. Sakin bir ortamda gerçekleşen seçimlerin sonuçları henüz ilan edilmeden mevcut hükümet istifa etti. Zira daha önce anketlerde el-Fetih’in birkaç puan gerisinde görünen ve seçimlerin ardından muhalefet partisi olması arzu edilen HAMAS, beklentilerin aksine 132 sandalyeli mecliste 76 milletvekilliği alarak tek başına iktidar olma hakkı kazandı. İktidar partisi el-Fetih ise ancak 43 sandalye alabildi.
Peki, Mart 2005’te İsrail’e karşı geçici ateşkes ilan edilirken siyasallaşacağının sinyallerini veren, ardından ilk kez katıldığı yerel seçimlerden çok büyük bir zaferle çıkan HAMAS’ın, yine ilk kez katıldığı genel seçimlerde %60 oranında oy almasının sebepleri nelerdi?
Filistinli seçmenlerin temel talepleri; yolsuzlukla mücadele, güvenliğin ve millî birliğin sağlanması, işsizliğin azaltılması, İsrail hapishanelerindeki mahkumların serbest bırakılması gibi iç meselelerdi. 10 yıldır yönetimde bulunan el-Fetih’in halkına vaat ettiği bağımsızlığı ve güvenliği sağlayamaması, üstelik adının artık yolsuzluk ve adam kayırma ile özdeşleşmesi sebebiyle güven kaybetmesi, efsanevî lideri Arafat’ın Kasım 2004’te vefatının ardından yerine güçlü bir ismin geçememesi ve İsrail’in tahliyesinin ardından Gazze’de sergilenen yönetim zafiyeti HAMAS’ın önünü açtı. Seçimlerde, “parlak gelecek Fetih’le gelecek” diyen Arafat’ın el-Fetih’i hezimete uğradı.
HAMAS veya seçime girdiği adıyla “Reform ve Değişim Listesi” ise, iç ve dış ilişkileri geliştirme, idarî ve hukukî reform, yolsuzlukla mücadele ve Şeriat’a bağlı siyasî bir çizgi takip etme gibi iç siyaset odaklı vaatlerle halkın umudu oldu. Zira 1987’de Birinci İntifada sırasında kurulan HAMAS, işgale karşı silahlı direnişin yanı sıra, eğitim, sağlık ve sosyal faaliyetler, şehit ve gazi ailelerine yönelik yardımlar ve diğer hayır faaliyetleri ile toplumsal tabanını genişletmiş ve halkın güvenini kazanmıştı. Seçimleri erteleme ve HAMAS’ı seçimlere sokmama girişimleri ile ABD, AB ve İsrail’in HAMAS’ın yer alacağı bir Filistin hükümetini tanımayacaklarını ilan etmeleri halkın örgüte olan teveccühünü artırdı. Zira her ne kadar el-Fetih uluslararası alanda Filistinlilerin “meşru temsilcisi” olarak muhatap alınıyor ve destekleniyor olsa da, Filistinli seçmenler, yakından tanıdıkları, kendi içlerinden çıkan ve kendi dertleriyle hemhâl olan HAMAS adaylarını, bugüne kadar halkın menfaatlerini pek de göz etmeyen “meşru temsilcileri”ne tercih ettiler.
Orta Doğu’yu Ne Bekliyor?
Yıllardır terörist olarak görülen HAMASlıların, bundan böyle Filistin halkını içeride ve dışarıda temsil eden meşru siyasetçiler olarak uluslararası kabul görmeleri süreci başlangıçta sancılı olabilir. Ancak her ne kadar silah bırakmayacağının altını çizse de, HAMAS’ın gerek yerel gerekse genel idarede tek başına iktidara gelmiş olmanın sorumluluğuyla ve uluslararası baskıların etkisiyle uzun vadede mücadelesini askerî zeminden siyasî zemine kaydırarak “el-Fetihleşme”si daha muhtemel görünüyor. Aslında HAMAS’ın Mart ayındaki ateşkesten bu yana İsrail’e yönelik herhangi bir saldırı gerçekleştirmemesi ve 1988’den beri manifestosunda yer alan “İsrail’i ortadan kaldırma” ifadesini seçim beyannamesine koymaması bunun bir göstergesi olarak okunabilir.
HAMAS’ın zaferi İsrail siyasetini de derinden etkileyecek. 28 Mart’ta yapılacak seçimlerden, şimdiye kadar anketlere yansıdığı üzere Şaron’un Kadima’sı değil, sertlik yanlısı Likud birinci olarak çıkacak. Her ne kadar lideri Netanyahu, maliye bakanı iken uyguladığı iktisadî politikalarla tepki çekse de, İsrail’de güvenlik kaygıları diğer tüm kaygıların üzerindedir. Bu yüzden Filistinlilerle barış ve sosyal adaletten dem vuran İşçi Partisi lideri Peretz’in şansı giderek azalıyor. “Barış süreci”nin geleceği ise daha önce olduğu gibi pek de parlak görünmüyor. Giderek içe kapanacak İsrail, müzakere edeceği muhatabı kalmadığı gerekçesiyle daha fazla tek taraflı adım atabilir.
Önümüzdeki günlerde mevcut Filistin yönetiminde köklü değişimler yaşanacak. HAMAS bir yandan Filistin siyasetini dönüştürürken, diğer yandan da kendisi dönüşmek durumunda kalacak. Orta Doğu dengelerini de değiştirecek bu seçim sonuçları, BOP çerçevesinde bölgeye demokrasi pompalayan ABD’nin politikalarını gözden geçirmesine sebep olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder